Bir an aklımdan çıkmıştı, bugün yine kaderimizin değişeceği.
Dün yazıma odaklanmaya çalışırken Tarihî Kongre’yi unutuvermiştim.
Uygunsuz bir konuda yazdıklarıma (söylemesi ayıp, yalakalık üzerine yazmıştım) tam nokta koymak üzereydim ki, internette Tarihî Kongre’ye bazı medya temsilcilerinin alınmayacağı haberini okudum.
Tarihî Kongre daha başlamadan sansürlenerek ona kurban edilenler vardı.
- Aydınlık: “Çiz üstünü” (“Sokmayın salona”)!
- Birgün: “Çiz üstünü” (“Sokmayın salona”)!
- Cumhuriyet: “Çiz üstünü” (“Sokmayın salona”)!
- Evrensel: “Çiz üstünü” (“Sokmayın salona”)!
- Gündem: “Çiz üstünü” (“Sokmayın salona”)!
- İMC TV: “Çiz üstünü” (“Sokmayın salona”)!
- Sözcü: “Çiz üstünü” (“Sokmayın salona”)!
- Yeni Çağ: “Çiz üstünü” (“Sokmayın salona”)!
E, pazar yazısı yazılacak gün değil. Hemen tarihin peşine takılıp Tarihî Kongre’yi ele almak ve yukarıda üstü çizilen yayınlardan arkadaşlara günümüz Türkiyesi’nde nasıl gazetecilik yapılması konusunda örnek olmak için uygunsuz yazımı rafa kaldırıp doğru menzile ilerlemeye karar verdim.
* * *
AKP’nin, tövbe, (AKP denir mi hiç; daha ilk dakikadan acemi hatası yapıyorum) Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 4. Olağan Büyük Kongresi düzenlenecekti. Ve üstelik, biliyor musunuz, Türkiye'de ilk defa bir siyasi parti kongresinden “full HD canlı yayın” yapılabilecekti?
Hem gazeteci olup hem de o muhteşem salona girmesine izin verilen meslektaşlar (ki doğal olarak, bu arkadaşların çoğu, “yoğun işleriyle uğraşırken”, bazı meslektaşlarının oralara alınmadığını görmemiş ya da unutmuş gibi yapacaklardı) daha şimdiden birbirleriyle yarışmaya başlamışlardı:
- Tarihî Kongre: Dakika dakika, bilmem ne gazetesi (televizyonu) farkıyla!..
- Vatandaş, Kongre’yi bizden izle ki daha fazla reklam alabilelim! En iyi “izinli görüntüler”, en klas “sansüre takılmayan” yorumlar, en meraklı “lider kızdırmayan dedikodular” bizde!..
Ha, bu arada AK Parti’nin “HÇ” harfli çoraplarıyla ünlü yöneticisi Hüseyin Çelik, dün Cumhuriyet temsilcisi Utku Çakırözer’in Habertürk TV için salondan yayın yapmasını istememiş. “Bu yayın yapılırsa küserim ve akşamki canlı yayına gelmem; öteki yayınlarınızı da… Anlarsınız ya!..” gibi bir mesaj vermiş.
Sarı kartı yiyen Habertürk temsilcileri Utku Çakırözer’den “anlayış göstermesini” rica ederek programı iptal etmişler. Hatta Çakırözer’in “O zaman programı stüdyoda yapalım” önerisine karşılık olarak da kendisinden yeniden “anlayış göstermesi” istenmiş. İlginç, Utku gösterdiği çifte anlayışla apar topar salondan ayrılırken aklına Esad’la yaptığı söyleşi gelmiş midir acaba?
Ama kabul edin ki, her şey “uygarca” yapılıyor bu ülkede. Bir T24 okurunun harika yorumuyla: “Ben demokrasinin en çok bu kısmını seviyorum. İktidar kibarca teklif ediyor, basın anlayışla karşılıyor ve tüm sorunlar çözülüyor. Habertürk'ün patronu enerji ve maden işinden para kazanmaya devam ediyor. Halkın da huzuru muhalif dırdırıyla kaçmıyor.”
Hatırlıyor musunuz, geçen gün Başbakan Tayyip Erdoğan, Washington Post’a verdiği demeçte ne diyordu: “Şimdi ifade özgürlüğünün zirvede olduğu bir dönemden geçiyoruz”. Buyurun, zirveden bir tatlı anı size!
* * *
Zirve dedim de, yine aklıma geldi. Bugünkü Tarihî Kongre hayatımızda yeni bir zirve olacak gibi. Özel olarak şarkı bestelenip klip bile çekilmiş. Dinleyip izlerken birkaç kez gözyaşlarıma hâkim olamadım. Hatta bir sonraki Eurovizyon yarışmasına bence Özhan Eren'in mütevazı bir bedel karşılığı duygulanarak bestelediği bu eseri göndermeliyiz, diye düşündüm.
Ama bir dakika! Mesele sadece özel şarkıya indirgenmemelidir! Bakın, salona lider için 1,5 metre yükseklikte bir platform oluşturulmuş. Tam 9 loca kurularak bunlardan 7'si dünkü yemekte - taşıdığı ideolojik mesaja aldırmadan - “Osmanlı tabbah çorbası” içen yabancı konuklara tesis edilmiş.
Hatta delegelerin oturacağı beyaz, yine pardon, “ak” sandalyeler görevliler tarafından deterjanlı su ile temizlenmiş ve salonun dışına da ikram çadırlarının yanı sıra 100 adet seyyar tuvalet kurulmuş. (CHP olsa kaç seyyar tuvalet kurabilirdi sizce? Hele DTP?)
Erdoğan’ın yapacağı ve 8 kişi tarafından ecnebi lisanlara ve 3 işaret dili tercümanı tarafından da tekrar dilimize çevrilecek olan konuşma için tam 15 kişi çalışmış. O kadar kişi sadece 54 sayfa yazabilmişler. Adam başı 3,5 sayfa falan! (Ben olsaydım, rekoru Kübalı Fidel Castro’dan almak için Erdoğan’ı günlerce konuşturacak yüzlerce sayfa hazırlardım; nasıl olsa “hitabet gücü” var!)
Ancak benim gibi cahillerin bilmediği bir şey var: Hizmet beklemez! Bu tür tarihi kongreler bir an önce bitirilip “yola devam edilmesi” esastır.
Hem Tarihi Kongre’de öyle farklı liste, çok adaylı seçim, siyasi eleştiri falan gibi anlamsız engeller yok ki! Her şey planlı. Dakika dakika ne olacağı, kimin hangi yoldan geçip kaç basamak çıkarak nereden sesleneceği, ne diyeceği ve kimin nerelere seçileceği önceden belli.
Yani bu güzel pazar gününü büyük bir sorumlulukla televizyon karşısında harcayacak milyonlar ve o kurumsal mavi rengin ağırlıklı olduğu salondaki 30 bin AKP'li (hay dilimi eşek arısı soksun!), AK Partili, hatta oy kullanacak 1490 delege bilmeyebilir. Ama yine de önceden “bir bilenler” var.
* * *
İzninizle tam burada duygulanma ve gözlerimi doldurma hakkını bir kez daha kullanmak istiyorum. Çünkü benim gençliğimin küçük bir bölümü de bu tür tarihi kongreleri ellerim kızarana kadar alkışlamakla geçmişti. Orada da ne alternatif aday, ne muhalif konuşma, ne de sürpriz bir gelişme vardı. Dev salonlarda, usta sloganlar yazılı parlak panolar olurdu. Kongrelerin en çok konuşan ve en çok alkışlanan kişisi de genelde Leonid Brejnev’di. Kendisi çok zafer kazandı, “ustalık” döneminden sonra “olgunluk” (yaşlılıkla karıştırılmasın) döneminde bile ne tarihler yarattı. Ama bugün ne onun adı kaldı, ne de o kongrelerin sahibi parti olan SBKP’nin…
Yıllar birbirini kovalayıp da ben yaşlandığımda SBKP’nin gizli devamcıları başka isimlerle partiler kurdular. Ben olmasam da yine birileri epeyce alkışlıyordu bu partilerin kongresinde liderleri. Yine “taş gibi tüzükler, yasalar ve anayasalar” vardı. Ve bunlardan biri bozulmasın diye, yalnız partinin değil, ülkenin ve devletin ayan beyan lideri olan Vladimir Putin, yerini Dmitriy Medvedev diye bir gence bırakıp dört yıl memleketi “geriden yönetti”.
Neyse canım, konuyu dağıtmayayım. Bugünkü Tarihî Kongre’de “tüzük gereği” başkanlığa son kez aday olacak Erdoğan. Sonra başka akıllı formüllerin tiktakları işleyecek. Siz hiç öyle işgüzar gazetecilerin “veda kongresi” falan gibi içli ve hüzünlü başlıklarına bakmayın. Bugün saatlerce sürecek kongrede bol bol “gelecek 11 yıl”, “2023 vizyonu” falan gibi kelimeler telaffuz edilecek. Yani diyeceğim o ki, Sovyet ve Rus tarihindeki buluşlardan çok daha iyilerini düşünecek cevval kafalar var bizim ülkemizde. Bakın, görürsünüz.
Tarihî Kongre’ye alınmayan yayınlar ve gazetecilere gelince. Onlar geçen 10 yıldan gerekli dersleri çıkaramadılar. Bari gelecek 11 yıla hazırlıklı girsinler! Bıraksınlar bu muhalefeti, eleştirileri! Gözlerini daha yüksek hedeflere çevirsinler!
Bakın koskoca duvarda ne yazıyor:
“Büyük millet, büyük güç, hedef 2023!”