Beş parmağın beşi bir olmaz!
Bunu daha çocuk yaşta öğrettiler bize.
İyi öğrenmemiz ve sesimizi çıkarmamamız gerekiyordu.
Tersi durumda beş parmağın izini yanağımızda hissedebilirdik.
Eşitlik saçma, hatta zararlı bir düşünceydi.
Hem biz "komünist" değildik ki, eşit olalım!..
Hayattı bu işte; biri tutar, biri keser, biri pişirir, biri de yerdi...
Biz gelip "hani bana?" diye sorsak...
Beş parmağın izi... Yumruk... Dipçik... İşkence... Hapis...
* * *
Üç aday cumhurbaşkanlığı için "demokratik yarış" içinde!
Yarış o kadar "demokratik" ki, gülmekten ölürsün.
Birinin eli yağ bal içinde; öteki durumu şöyle böyle idare ediyor; üçüncüsü parasız-pulsuz ve de çulsuz...
Biri Türk oğlu Türk ve Sünni; öteki "Kahire doğumlu" ve "pek yabancı" (!) dilli; üçüncüsü Kürt, hatta Zaza...
Devletin yayın tekeli TRT ve "havuz medyası" biriyle dolup taşıyor; ötekine ara sıra yer veriyor; üçüncüsünü şöyle bir kenardan gösterip kesiyor.
Üçüncüsü çulsuzluğuna ve Zazalığına bakmadan bir de isyankârca konuşuyor: "Ama eşitlik yok?.."
"Beş parmak" rolünde bir TRT'nin "PTT ödüllü" amiri İbrahim Bey var; bir de ona "Mesir macunu ye, senin ihtiyacın var!" diye ortalık yerde latife yapan şefi ve hükümetin "vicdanı bol özgül ağırlığı" Bülent Bey.
"Özgül ağırlık" sonunda patladı:
"TRT'de cumhurbaşkanı adaylarının haberlerini eşit değil, adaletli bir şekilde veriyoruz.
Başbakan ve AKP Genel Başkanı, diğer adaylarla eşit mi olacak?
Eşitlik olabilir mi? Sen kimsin, o kim, bu kim?"
Anladın mı şimdi "beş parmağı", çulsuz Zaza?..
* * *
"Eşitlik değil, adalet", tamam mı?
Evet, o üç harfin ilkinin kastettiği kadar ama...
Koskoca Başbakan, "dışardan ithal" bir profesörle, hele hele "affedersiniz" azınlıklardan biriyle (Gürcü, Ermeni, Rum, Kürt, Alevi vs.) eşit olabilir mi?
Ne onlar bir olabilir, ne de onların destekçileri ve taraftarları.
Sakın unutmayın o şiiri:
"Uyuşamayız, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
Senin yiyeceğin, kalaylı kapta;
Benimki aslan ağzında;
Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil hani,
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü."
* * *
Geçen ay medyada ve toplumda ne yazık ki hak ettiği değeri bulamayan bir ilginç haber gündeme gelmişti.
Rezan Zuğurli adlı bir genç bir kadına 4 yıl 2 ay hapis cezası veren mahkemenin "gerekçeli kararı" açıklanmıştı.
Polise taş atan grup içinde bu kadına "tıpatıp" benzeyen biri saptanmış.
Bilirkişi ("bilirkişi", ne laf ama!) şöyle buyurmuş:
"Güvenlik güçlerine taş atan yüzleri bez ve maske ile gizlenmiş grubun içindeki mavi renkli kot pantolon ve haki renkli kapşonlu kaban giyen kişi Rezan Zuğurli'ye benzemektedir; kaşlar, gözler ve gözün üst kısımları, burun, burun ile dudak arasındaki boşluk, dudak ve elmacık kemik yapıları çok benzer bulunmuştur."
Sonuçta 30 Mart seçimlerinde BDP'den Lice Belediye Başkanı seçilen ("Türkiye'nin en genç Belediye Başkanı" ünvanlı) Dicle Üniversitesi Diyarbakır Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Radyo Televizyon Programcılığı Bölümü öğrencisi 25 yaşındaki Rezan Zuğurli, "PKK adına suç işlemek suçundan" 4 yıl 2 ay hapis cezası yedi.
Yani?
Yani devlet, "suçlu" olduğu savunulan kişiyi değil, sadece onun "eşkali"ni yakalayabildi. Sonra da oturup kameralara falan baktılar uzun uzun. Burunla dudak arası boşluğu incelediler. Ve "büyük ihtimalle suçlu budur, tabii canım tabii, budur, kesin budur!" türü bir üslupla kıza cezayı kestiler.
Sonuçta zaten BDP'li! Bölücü! ("Burada olmasa bile başka yerde suç işleyenilecek biri işte!")
"Affedersiniz" Kürt!..
Beş parmağın en küçüğü ve en isyancısı...
Kendisine verilen "adalet" ile yetinmeyip "eşitlik" isteyen bir densiz...
Hem "parasız-pulsuz"...
Bir de "sokak kedisi"...
Üstelik "tipi bozuk", çünkü "suç işleyen bir eşkal"in hık demiş burnundan düşmüş!
@AksayHakan