Hakan Aksay

30 Mart 2014

Seçim yasaklarına uygun bir yazı

Önce söz vardı. Keşke olmasaydı. Teknoloji ve özgürlükler geliştikçe sorunlar arttı. Devletin güvenliği tehlikeye girdi. Ve mecburen yasaklar gündeme geldi.

Önce söz vardı.

...

Keşke olmasaydı.

 

*    *   *

 

Kutsal kitapların "Önce söz vardı" diyerek saptadıkları gerçek, kısa sürede bir sürü felâkete yol açmaya başladı.

Çünkü söz vardıııı, söz vardı!

Boşuna dememişti Yunus Emre:

"Söz ola bitire savaşı, söz ola kestire başı.

Söz ola ağulu (zehirli) aşı, yağ ile bal ede bir söz."

 

*    *   *

 

İnsanlar arasında anlaşma aracı olarak dil ortaya çıktı.

Ve hemen ardından dil yüzünden anlaşmazlıklar çoğaldı.

Ancak "dili çözülen" insan konuşmaktan vazgeçmedi.

 

*    *   *

 

Konuşmak da yetmedi.

Yazı bulundu.

Rivayete göre, yazının ortaya çıkması M.Ö. 3200 yıllarında Sümerler'in başının altından çıktı.

İşler iyice karıştı.

 

*    *   *

 

Yazının bulunmasını fırsat bilip kitaplar yazmaya giriştiler.

Mısır Kraliçesi Nefertiti'ye ait olduğu iddia edilen iki yapraklık ahşap kitap M.Ö. 14. yüzyıla dayanır. Ege Denizi'ndeki bir batıktan çıkarılmıştır ve halen Bodrum'da sergilenmektedir.

İlk kez 2003 yılında Bulgaristan Ulusal Tarih Müzesi'nde gösterilen, 6 sayfalık dövülmüş altınla kaplı, Etrüks dilinde yazılmış olan kitabın ise 2500 yıllık olduğu söylenir.

"Onlar kitaptan sayılmaz" diyen Çinliler, aslında bilinen anlamıyla ilk kitabın M.S. 868 yılında Diamond Sutra adıyla kendi topraklarında yazıldığını savunurlar.

 

*    *   *

 

Bazı tarihçiler, Roma Senatosu'nca MÖ 59 yılında Acta Diurna denen ve 2 bin kopya olarak çıkarılan ilkel yayını, tarihin ilk gazetesi olarak kabul eder.

Bilinen anlamıyla gazeteler, matbaanın bulunmasından itibaren yaygınlaşmıştır.

Dünyada ilk baskı makinesi, Johannes Gutenberg tarafından Almanya'nın Strasburg kentinde 1440 yılında kurulmuştur.

Bugünkü gazetelere benzeyen ilk örneklerden biri Fransız La Gazette'dir (1631).

 

*    *   *

 

Yazılar, kitaplar, özellikle de gazeteler insanlığın başına bir sürü sorun çıkarmış, birçok memlekette huzur ve asayişi bozmuştur.

Binlerce kral, imparator, sultan, çar ve devlet başkanının, zaman zaman kendi dilinde, "Yazı-mazı, kitap-mitap, gazete-mazete dinlemem; hepsinin kökünü kazırım" diye isyan ettiği bilinir.

Sansür ve yasaklar sayesinde, zararlı yayınların bir kısmı engellenebildiyse de, bunların çoğu zehirli sarmaşıklar gibi hızla dal budak salmıştır.

 

*    *   *

 

İletişim teknolojisinin gelişmesi, zararlı fikirlerin salgın hastalıklar misali ortalığa yayılmasında büyük rol oynamıştır.

Telefon denilen aygıtın mucidi Alexander Graham Bell'dir (1876). (Dünyanın 1973 yılında "ilk modeli" ile tanıştığı cep telefonunun babası ise Martin Cooper'dir.)

Radyoyu icat edip geliştirenler deyince, akla önce İtalyan mucit Guglielmo Marconi ve Rus mucit Aleksandr Popov (1894-1895 yılları) gelir.

Televizyon denen şey ise, kuşkusuz felâketlerin en büyüklerinden biri olmuştur. Başlangıcı, İngiltere'de John Logie Baird tarafından 1923-1926 yıllarında yapılan çalışmalara dayanır.

Telefon ve televizyon, insanların içindeki sınır tanımaz isyancı eğilimlerin yaygınlaşması yolunda son derece büyük bir yıkıcı etki yapmıştır. İktidarların getirdiği yasaklar, ne yazık ki bu teknolojik gelişmelerle mücadele etmekte yetersiz kalmıştır.

 

*    *   *

 

En beteri de, 1950'li yıllardan itibaren yapılan uzun çalışmaların sonucunda, 1985 yılında kullanıma açılan "Interconnected Networks" sistemi, kısaca söylenişiyle internet oldu.

Çığ gibi büyüyen internet, ahtapot kollarını hayatın neredeyse her alanına uzattı. Ekonomi, siyaset, iletişim, her şey ona bağlandı.

Giderek milyonlarca, ne milyonu, milyarlarca insan internetle yatıp kalkmaya başladı. Bugün 7 milyarlık dünya nüfusunun 2,5 milyarı internetle içli-dışlı. Bunların 1,8 milyarı "sosyal ağlar"da.

En yaygın sosyal paylaşım sitesi olan Facebook (kuruluş yılı 2004), on yılda 1 milyar 180 milyon kullanıcı sayısına ulaştı. Twitter'ın (2006) kullanıcı sayısı 500 milyon civarında. Bir o kadarı da Google+ (2011) saflarında. Linkedin (2003) 277 milyon... Instagram (2010) 150 milyon... Ayda 1 milyar kişi YouTube'a giriyor...

Devletler interneti ve sosyal ağları denetleyemez oldu. Bu yüzden birçok kriz ve skandal yaşandı ve yaşanıyor. En sarsıcı olanı, Julian Assange'ın 250 bini aşkın belge ile hükümetleri ve uluslararası kurumları sarsan WikiLeaks'iydi (2010).

 

*    *   *

 

Görüldüğü gibi, teknoloji ve özgürlükler geliştikçe sorunlar artmaktadır.

Bu internet kullanıcıları, bu sosyal medyanın ağlarına düşenler, devletin güvenliği ve milletin birliği-bütünlüğü demeden olur olmaz komplolara alet olmaktadır.

Yerli ve yabancı ihanet ve casusluk şebekeleri, internet, Twitter, Facebook, YouTube falan üzerinden ellerini kollarını sallayarak faaliyette bulunabilmektedir.

Bu durumda mecburen yasaklar gündeme gelmektedir.

Herkesin bunu anlaması ve yasaklara saygı göstermesi lazımdır.

 

*    *   *

 

Ne demiştik?

Önce söz vardı.

...

Keşke olmasaydı.

 

@AksayHakan