Türkiye'nin dışına çıktığınızda kendinizi nasıl hissediyorsunuz, Sayın Başbakan?
Neredeyse bütün dünyayı gezdiniz.
Gezerken hayran olduğunuz, "Ulan, keşke burada yaşasaydım" dediğiniz yerler çıktı mı?
Kendinizi neredeyse oralara ait hissedip "Ya, sanki onlardan biriyim" diyerek sıcak duygular beslediğiniz halklar veya topluluklar oldu mu?
Yoksa Türkiye dışında olduğunuzda hep "biz ve onlar" kıyaslamalarıyla, yabancılık çekerek ve memleketinizi, ulusal adetlerinizi, yerel alışkanlıklarınızı hatırlayıp özleyerek, bu "geçici yer değişikliği"ne sabrederek mi vakit geçiriyorsunuz?
Her zaman "bizim onlardan daha iyi olduğumuz" yolundaki kullanışlı yerel inancı doğrulayacak bir şeyler bulma ihtiyacı mı hissediyorsunuz?
Görüştüğünüz uluslararası liderlerin karşısında hep "Benim de asla sizden aşağı kalır yanım yok" tedirginliğini mi yaşıyorsunuz?
Bunun için mi karşı koltuktaki lider bacak bacak üstüne attığında siz de derhal aynı pozu alarak özgüven sergilemeye çalışıyorsunuz?
Bazı zirvelerde "aile fotoğrafı" çekilmeden yerdeki bayraklar arasında Türk bayrağını bulup - mevkidaşlarınızın şaşkınlığına ve gülüşüne aldırmaz bir tavırla - yerden özenle kaldırarak üstünlük ve ayrıcalığınızı göstermekten büyük bir "millî" mutluluk mu duyuyorsunuz?
* * *
Sayın Başbakan, "dünya vatandaşlığı" diye bir kavram var; mutlaka duymuşsunuzdur.
Siz hiç kendinizi "dünya vatandaşı" olarak hissettiniz mi?
* * *
Hani size sık sık "dünya lideri" diyorlar ya...
"Dünya vatandaşı" olmadan "dünya lideri" olmak mümkün mü sizce?
Yoksa "dünya lideri" deyince aklınıza sadece güç mü geliyor? Uyguladığı "sıfır sorun" ve "değerli yalnızlık" stratejileriyle önce Ortadoğu'yu, sonra dünyayı fetheden devasa bir güç?..
"Dünya lideri"nin dünyada üstünlük kurmaktan önce, onu iyi anlaması, kültürünü tanıması, dilini bilmesi gerekmez mi?
Oysa siz en yakın komşularımızı bile tanımakta, siyasal-etnik dengelerini anlamakta güçlük çekiyorsunuz.
Dile gelince, en şiddetli tınılarına vurgun olduğunuz "belagat aracınız" Türkçe'den başka dillere küskün gibisiniz. "Van minut"unuz bile siyaset ötesi gözlemlerde gülüşmelere yol açıyor. Geçenlerde ortak basın toplantısı sırasında Türkiye'ye davet ettiğiniz Singapur Başbakanı Lee Hsien Long, konuşmanızı "sure" (elbette) diyerek böldüğünde, siz anlama güçlüğü yaşayarak kısa süreli bir panik sergilediniz. Okulda hangi yabancı dili öğrendiniz, Sayın Başbakan? Bunca yıldır yabancı dil bilginizi neden takviye etmiyorsunuz?
Kusura bakmayın, sıradan ve mütevazı bir lider olsanız kesinlikle böyle bir soru sormazdım size. Ama siz "dünya lideri"siniz...
* * *
Hani siz Türk, Müslüman ve Sünni olmaya özel bir önem veriyorsunuz ya...
Kendinizi tanımlarken, iç ve dış politikanızı belirleyip uygularken hep buradan yola çıkıyorsunuz ya...
Ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum, Sayın Başbakan. Çünkü insanın doğduğu yeri, ailesini ve - genellikle - dinini, mezhebini seçme şansı yoktur. Bu özellikler emek vererek ve bilinçli çabalar yardımıyla değil, tümüyle bir tesadüf sonucu kazanılır. (İbn Haldun'un yüzyıllar önce "Coğrafya kaderdir" demesinin anlamı da bu olsa gerektir.) Onun için bunlar ne utanılacak, ne de övünülecek şeylerdir.
Örneğin, siz bir başka ülkede doğsaydınız, sahip olduğunuz yeteneklerle belki orada da sivrilip lider olabilirdiniz. Yani Tayyip Erdoğan gibi biri Fransa'da, ABD'de, İngiltere'de, Rusya'da da başbakan veya devlet başkanı olabilirdi bir ihtimal.
Ne dersiniz? "Tesadüfen" bir başka ülkede doğan Tayyip Erdoğan'ı şimdi size yabancı gelen bir devletin lideri olarak gözünüzde canlandırabilir misiniz, hiç olmazsa bir dakikalığına?
Ama Türk olmazdınız o zaman... Müslüman da olmazdınız... Ne çıkar...
Olsun, yine de önemli bir lider olabilirdiniz. İnsan olmanız bile yeterdi. Yaradandan ötürü sevilecek bir yaratılan işte... Gerisi önemli olmazdı; Fransız, Amerikalı, İngiliz veya Rus olmuş, ne fark eder...
* * *
Sahi, şu başbakanlık denilen şey çok mu önemli gerçekten?
İktidar bu kadar mı bambaşka ve büyülü bir dünya?
Başbakanlık...
Alt tarafı başbakanlık...
Başbakanlık dediğiniz şey - en bi üst düzeyinden de olsa - devlet memurluğu değil mi?
Yani siz aslında memur değil misiniz?
Ya da, ne diyorlar: manager?
Türkçesi... İdareci, yönetici, müdür.
Bazı işlerin ve görevlerin başarıyla yerine getirilmesi için belirli bir süreliğine geniş yetkilerle donatılmış ücretli bir manager değil misiniz sonuçta?
Türkiye'de 11 yıldır görevdesiniz.
İdarecilik, yöneticilik, müdürlük sonsuzluğa açılan bir kavram değil.
Ama hayal kurması bedava. Her türlü hayal...
Mesela... Mümkün olsa da... Aynı yeteneklerinizle, aynı konuma bir başka ülkede gelseydiniz... Neleri ve nasıl yapabilirdiniz acaba?
Mesela, Fransa'da, ABD'de, İngiltere'de, Rusya'da devlet lideri olsaydınız?
Bugün Türkiye'de seçtiğiniz üslubu, takındığınız tavırları, söylediğiniz sözleri oralarda da aynı şekilde kullanabilir miydiniz?
* * *
- Kızlı-erkekli evlere ve yurtlara müsaade etmeyiz!
- Kız mıdır, kadın mıdır, bilemem!
- Tıksırana kadar içiyorlar!
- En az üç çocuk!
- Dindar bir nesil yetiştireceğiz!
- Paralel devlet!
- Faiz lobisi!
- Uluslararası komplo!
- İstiklâl savaşı!
- Sen kimsin be! Haddini bil!..
* * *
Dünya sadece Türkiye'den ibaret değil, Sayın Başbakan.
Dünya büyük, dünya sınırsız, dünya rengârenk...
Dünya Türkiye'nin değil, Türkiye dünyanın içinde...
"Dünya lideri" olmadan önce, "dünya vatandaşı" olmaya çalışın.
@AksayHakan