Hakan Aksay

03 Mart 2013

Sayılar ve insanlar…

Bu ülkede 29 yıldır iç savaş sürüyor!.. 29 yıl, 348 ay yapar... O da 10 bin 440 gün... O da 250 bin 560 saat... O da 15 milyon 33 bin 600 dakika...

Bu ülkede 29 yıldır iç savaş sürüyor!..

29 yıl, 348 ay yapar...

O da 10 bin 440 gün...

O da 250 bin 560 saat...

O da 15 milyon 33 bin 600 dakika...

Devam edebilirim. Ama ben sayıları arttırdıkça dikkatinizin dağıldığını hissedebiliyorum...

Bu savaş on binlerce cana mal oldu... Kimine göre 40 bin, kimine göre 50 bin civarında...

Resmî veriyi esas alsak bile durum korkunç: Birkaç hafta önce, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Terör Alt Komisyonu taslak raporunda, terörden toplam 35 bin 576 can kaybı olduğu vurgulanıyordu. (7 bin 918 kişi devletin silahlı güçlerinden, 5 bin 557 sivil kayıplar ve 22 bin 101 terör eylemcisi olmak üzere.)

*       *       *

35 bin 576 kişi...

Ailesi ve yakınlarıyla kaç kişi yapar?

Ya yaralananlar? Evini yurdunu kaybedenler?

Kaç eylem ve çatışma oldu? Kaç gözaltı yaşandı? Kaç kişi işkence gördü?

Kaç köy basıldı? Kaç yerleşim yeri boşaltıldı?

Kaç kurşun atıldı bu savaşta? Kaç bomba patladı? Kaç sorti yapıldı?

Kaç çaresiz çığlık yükseldi?

Kaç?..

*       *       *

Sayıların ne ifade ettiğini tam olarak anlayabiliyor musunuz?

Yıllardır her gün haber bültenlerinden bu korkunç savaşı dikkatle izliyor musunuz?

Yoksa ölü sayısı artarken sizin dikkatinizde kendiliğinden bir azalma mı görülüyor? Hatta yüksek sesle dile getirmeseniz de, aslında bu haber ve sayılardan bıktığınızı mı hissediyorsunuz?

Bu ihanetiniz doğaldır. Sayılar, gerçeğin bilgisini verirken anlamını gizlemeye yarar. Bilgilendikçe duygularınız körelir...

Savaşta bin ölü. Sonra iki bin... Üç bin...

Bunlar yalnızca bir istatistik verisidir sizin için.

Tıpkı manavdan alınan bilmem kaç kilo üzüm veya ay başında elinize geçen bilmem kaç TL para gibi, duygusuz birer sayıdır...

*       *       *

Sizce Türk-Kürt savaşı biter mi?

Son dönemde başlayan süreç”, bu kanlı çatışmalara bir son verebilir mi?

Yöntemde yanlışlık ve aksamalar var mı?

Şimdi bir an için bu konulardaki fikir ve tahminlerinizi bir kenara koyun ve asıl şu soruma cevap verin:

Siz bu savaşın bitmesini gerçekten istiyor musunuz?

Siz bu kanlı sayının (35 bin 576) daha fazla büyümeden dondurulmasından yana mısınız?

Yoksa "Varsın ölüp gitsin on binler!" diyecek kadar kaygısız ve vurdumduymaz mısınız?

Ya da sizi, on binlerce insanı (daha) kolaylıkla feda edecek kadar etkileyen siyasi ve ideolojik yaklaşımların, aklınızca ve yüreğinizce "tartışılmaz" ve "kutsal" olan duygu ve değerlerin mengenesinde mi sıkışıp kaldınız?

35 bin 576 kişinin ölümünü bu kadar soğukkanlı biçimde anlayıp "olağan" görebiliyor mısınız? "Vatan, millet, Sakarya" derken, bir 35 bin 576 kişiyi daha ateşe atarken titremez mi elleriniz?

Dile kolay: 35 bin 576 kişi...

Düşünebiliyor musunuz?.. Anlayabiliyor musunuz?..

Hayır!

Neden, biliyor musunuz?

Çünkü 35 bin 567, sizin için sadece bir sayıdan ibaret...

Onun için ahkâm kesmeniz kolay!..

*       *       *

Ama o ölen 35 bin 576 kişiden tek birini tanıyor olsaydınız...

Onun adını, yaşını, mesleğini, huyunu biliyor olsaydınız... Çocukluğunu, gülüşünü, yürüyüşünü hatırlıyor olsaydınız...

O zaman duyduğunuz, sizin için bir ''istatistik verisi'' olmaktan çok daha fazla anlam taşıyacaktı...

Oysa şimdi savaşta ölen 35 bin 576 kişi, sizi pek ilgilendirmiyor.

35 bin 576 kuru ve soğuk bir sayı...

Tıpkı başka savaşlarda, askeri operasyonlarda, trafik kazalarında ölen insanlarla ilgili duyduğunuz ve hemen unuttuğunuz öteki sayılar gibi...

Gerçekleri örten sayıların ruhunu tanımaktaki isteksizliğiniz yüzünden savaşlar, çatışmalar, trafik kazaları sürüp gidecek...

Ve siz hep kaygısız dinleyeceksiniz o kanlı sayıları...

Ta ki bir gün çocukluğunu, gülüşünü, yürüyüşünü bildiğiniz o hüzünlü tek bir sayıyla karşılaşana kadar...