Hızla parlayıp hızla sönen “muhalefet içi yangın” sırasında ve sonrasında epeyce Rus arkadaş ve meslektaş beni aradı.
“Ne oluyor? Muhalefet dağılıyor mu?”
“Ben dememiş miydim, Erdoğan bir yolunu bulur, mutlaka kazanır diye!”
“Niye küstüler niye barıştılar, pek anlamadık.”
“Kılıçdaroğlu muhalefetin cumhurbaşkanı adayı, o tamam da… Yedi cumhurbaşkanı yardımcısı biraz fazla değil mi?”
Dilim döndüğünce hepsine bizdeki gelişmeleri açıklıyorum. Bazen Rusya ile benzerliklerimizden dem vurarak “Sizde de tek adam yönetiyor, sizin muhalefetinizin bir bölümü de parlamenter sisteme geçmek istiyor” gibi yöntemlerle anlatmaya çalışıyorum.
Eh, bazen de şaka yapmak gerekiyor. “Bir başkan ve yedi yardımcı” konusunda şaşıranlara SSCB’nin gerçek yöneticisi “Politbüro”yu hatırlatıyorum.
Rusya’nın en saygın gazetelerinden Kommersant konuyla ilgili yaptığı uzun habere şu başlığı atmış:
“Sekiz kişi bir Erdoğan’a karşı birleşti”.
Kommersant oldum olası sıradan başlıkları sevmez. Hep orijinal olmak ister; edebiyata, ironiye, kelime oyunlarına sık başvurur. Bu da onlardan biriydi.
Ama biz salı günkü Kuzey Raporu video programımızda bu başlığı öne çıkarttığımızda seyircilerden ve okurlardan çeşitli tepkiler geldi.
“Nasıl yani ‘Sekiz kişi bir Erdoğan’a karşı’? Bu yaklaşım yanlış değil mi?”
Mertlik ve orantısız güç
Yıllar önce T24’te “Türkler ve mertlik” başlığıyla “orantısız güç kullanımı” üzerine bir yazı yazmıştım.
"- Erkekseniz teker teker gelin lan!
Bu cümle Kozan İki Haziran İlkokulu'nun arka bahçesinde sık sık telaffuz edilirdi. Kavgalarımız normaldi, sıradandı. Normal ve sıradan olmayan, tek başına bir çocuğun üzerine birden fazlasının gitmesiydi. Bu mertlik değildi. Hemen araya girer, güçsüz olanı korurduk.
Hatta küçük sınıflardan bir çocuğa büyük sınıflardan biri posta koydu mu, o da karşısında bizi bulurdu. Bu da mertliğe sığmazdı.
Biz eşit güçte olanların dövüşünden yanaydık ve bu durumda ne olursa olsun sonucu kabul ederdik.
Başka türlüsüne ‘kalleşlik’ derdik. Şimdi ‘orantısız güç’ falan gibi laflar uydurmuşlar.”
Yazıyı Taksim’de kutlanması yasaklanan 1 Mayıs’ın ardından 4 Mayıs 2014’te yazmıştım. “Orantısız güç” bir kez daha tepeden iniyordu.
“Devasa devlet çarklarını, sınırsız şiddet mekanizmalarını elinde tutan iktidar, kendisinden çok daha güçsüz olan işçilerin, aydınların, muhaliflerin Taksim'de toplanmalarını yasaklama kararı almıştı."
Dün öğleden sonra İstiklâl Caddesi ve Taksim Meydanı civarında, labirentteki aciz bir fare gibi dolanıp yasaklanmamış yolları bulmaya çabalarken, bu kez 8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle devletin nasıl bir “orantısız güç” kullandığını bir kez daha gördüm ve yaşadım.
Günde ortalama 1 milyon kişinin ayak bastığı söylenen Türkiye’nin en işlek ve en ünlü caddesi, sayısız polis ve bariyer ile kuşatılmış, sanki her ihtimale karşı kelepçelenmişti.
Polis, polis, polis…
Ve soğuk bariyerler…
Cadde esnafının zararından mı bahsedersin, şaşkın bakışlı turistlerden mi, benim gibi yolu mutlaka oradan geçenlerden mi…
Devleti temsilen çok sayıda polis vardı ama biz kat kat daha fazlaydık. Ne var ki “orantısız güç” kullanımında ezilmişlik hissini yaşamak bize düşüyordu.
Bayram günü yaşadığımız bu rezalette “mertlik” işin neresindeydi?
Sekiz kişi değil milyonlar birleşti
Tekrar dönelim “sekiz kişi bir Erdoğan’a karşı” konusuna.
Evet, sekiz kişi tek bir kişiye karşı.
Sekiz de değil hatta, çok daha fazlası…
Onlarca, yüzlerce, binlerce, milyonlarca insan tek bir kişiye karşı.
Daha doğrusu bir isimle sembolleşen tek kişi yönetimine karşı.
Rus gazetesinin espriyle attığı başlıktaki yaklaşımın benzerini muhtemelen yakın zamanda -belki ciddi belki de alaycı bir üslupla- Erdoğan da kullanacak.
“Birinin ikisinin gücü yetmeyince, beni devirebilmek için hepsi birleşti” gibi bir şeyler söyleyebilir.
Ama işin aslının öyle olmadığını hepimiz biliyoruz.
Erdoğan tek bir kişi değil.
Erdoğan bir sistem.
Erdoğan’a karşı çıkan, asla onunla “teke tek” mücadele etmiyor.
Bazen Twitter’da tek bir eleştirel paylaşım yapanlara karşı bile devasa çarklar derhal işlemeye başlıyor ve insanlar anında kolunu bacağını kaptırabiliyor.
Polisler, savcısıyla hakimiyle yargı sistemi, medya…
Derken karşılarında koskoca bir “dev” buluyorlar…
Sadece “sıradan” insanlar mı hedef oluyor? Hayır, kimi zaman siyasi liderler, belediye başkanları, gazeteciler, sanatçılar bu çarklarda öğütülebiliyor.
Velhasıl, “sekiz kişi bir kişiye karşı”…
Ama…
O sekiz kişinin karşısında da koooskoca bir iktidar var.
Bu durumu milyonlarca sıradan insan değiştirecek.
Oylarıyla…
Her ne kadar seçim sürecinin dürüst ve mert bir ortamda yaşanacağını düşünenlerin sayısı fazla olmasa da…
Sonuçta her biri diğerine eşit olan oylar tek tek sayılacak (hile yapan namerttir!) ve kim bilir, belki de Kommersant’taki zeki meslektaşlarım o zaman da Erdoğan’ın yenildiği haberini nasıl bir orijinal başlıkla versek diye kafa patlatacaklar.
En iyi dostlarından birini kaybetmiş olan Putin ise, ilk fırsatta yeni lider Kılıçdaroğlu’nu Moskova’ya davet edecek.
Ve Ankara’dan olumlu cevap alacak:
“Ben Kemal, geliyorum…”
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da ‘3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |