Hakan Aksay

20 Temmuz 2012

Rusya da 'Esad'sız Suriye' istiyor

Hem Türkiye’de, hem de Batı’da siyasi yorumcuların önemli bir kısmı Rusya’nın Suriye’de Devlet Başkanı Beşar Esad...

Hem Türkiye’de, hem de Batı’da siyasi yorumcuların önemli bir kısmı Rusya’nın Suriye’de Devlet Başkanı Beşar Esad’ı sonuna kadar destekleyeceği kanısında. Onlara göre, Kremlin’in bütün stratejisi Esad üzerine bina edilmiş durumda.

Bu görüşte olanların ancak Rusya’yı tanımadığını ve bazı manşetlik açıklamalara takılıp “kısa haber” ve “satır araları” okuma konusunda fazla özenli olmadığını söyleyebiliriz.

Sonuçta dünyadaki, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki süreçleri, 17 aydır ülkesine hâkim olamayan bir liderin adım adım köşeye sıkışmasını görememe ve bu duruma hazırlık yapmama gibi devasa bir hatayı, onca istihbaratı, analiz kapasitesi ve siyasal-diplomatik tecrübesi olan Moskova’ya mal etmek doğru olabilir mi hiç?

Esad’ın “gidici” olduğunu elbette Rusya da görüyor. Dahası Sovyet sonrası dönemde şu veya bu şekilde ilişkileri düzeltmeye çalıştığı, gelirlerinin yarısından fazlasını temin ettiği enerji ihracatında en önemli piyasası olan Batı ile eninde sonunda uzlaşmak zorunda olduğunu unutmuyor.

Ayrıca aylardır izlediği politikalarla, reform sözü verip uygula(ya)mamasıyla, şiddet eksenli tutumlarıyla sadece kendini değil, aynı zamanda Moskova’yı da zor duruma düşüren Şam yönetiminden iyice yorulmuş ve bıkmış görünüyor.

* * *

Daha çok Rusya Devlet Başkanı özel temsilcisi Mihail Margelov ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un adlarıyla birlikte yapılan açıklama ve haberlerden de bildiğimiz kadarıyla, Ruslar en az 5-6 aydır Suriye muhalefetiyle yoğun temas içinde. Moskova’nın birkaç başarısız toplantı girişiminin ardından, kısa süre önce, aralarında Michel Kilo’nun da bulunduğu bazı Suriyeli muhalif liderlerle masaya oturduğunu biliyoruz.

Moskova, son zamanlarda birbiri ardına Cenevre Konferansı’na, Annan Planı’na sahip çıkan açıklamalar yapıyor. Batı ile uzlaşarak Suriye’de koalisyon hükümeti kurulması, seçim sürecinin ve istikrarın güvence altına alınması için işbirliğine hazır olduğunu ilan ediyor.

Moskova’nın Hama katliamını ve iktidarın (da) katıldığı şiddet olaylarını kınayan bildirilerini, Suriye’ye silah satışını durdurmasını, seyrek de olsa “meselenin Esad’ın kalıp kalmaması meselesi olmadığını” dile getirdiğini de hatırlıyoruz.

Eğer bütün bunları dikkate almazsanız, eğer sadece Rusya’nın Çin’le birlikte Birleşmiş Milletler’de Şam yönetiminin önüne siper olan tutumlarına takılıp kalırsanız, eğer lider Vladimir Putin’in Batı’nın Suriye politikasını kınayan açıklamalarında yoğunlaşırsanız, eğer Rus askeri gemilerinin bölgede “cirit atması” vurgusunu Kremlin’in savaşa hazırlanmasıyla eşit düzeyde yorumlarsanız, eğer Lavrov’un Esad’ı destekleyen, onun değişmesinin gündemde olmadığını savunan sert açıklamalarını “İşte, her şey ortada” diye değerlendirmekte acele ederseniz Kremlin’in çizgisini anlamanıza imkân yoktur.

* * *

Lavrov’un açıklamaları gerçekten de sert. Ancak Rusya’nın dış politika reflekslerini artık iyi biliyoruz (ya da bilmemiz gerek). Batı’nın uzlaşmaya yanaşmadığı, dahası bütün dünyayı tek başına şekillendireceği hissiyle davrandığı, Moskova’ya tepeden baktığı, hatta onu kışkırttığı (geçenlerde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un “Rusya’nın cezalandırılması, izole edilmesi gerekir” açıklaması gibi) durumlarda, Lavrov’dan gelen açıklamalar da sert oluyor.

Çünkü Rusya, “büyük devlet olduğu” duygusuyla ve yurttaşlarına devletin yeniden dirildiği, artık dünyada her konuda söz sahibi olduğu hissini aşılamaya çalışarak yaşıyor.

Ayrıca ABD’nin müttefikleriyle birlikte dünyanın her yerinde istediği gibi at koşturmasından, ülkeleri ve bölgeleri kendi keyfine göre biçimlendirmeye çalışmasından oldukça rahatsız.

Moskova Batı’ya askeri operasyon için yeşil ışık yaktığı Libya’da aldatıldığını, pasif kaldığını, yanlış yaptığını düşünüyor. Aynı şeyin Suriye’de tekrarlanmaması için son aylarda büyük çaba sarf ediyor. ABD’nin Kasım ayındaki başkanlık seçimlerine hazırlandığı, Avrupa’nın da ekonomik-finansal sorunlarıyla boğuştuğu bir ortamda Rusya’nın aktif Suriye politikasının (biz onu beğensek de beğenmesek de) etkili olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

* * *

Rusya, yalnızca Suriye’deki askeri deniz üssü Tartus’u savunmuyor. Yalnızca askeri ve ticari kontratlarını kurtarmaya çalışmıyor. Yalnızca Suriye’de yaşayan on binlerce Rusya yurttaşının güvenliğini düşünmüyor. Yalnızca “büyük devlet” psikolojisine bağımlı politikalar üretmiyor.

Aynı zamanda Suriye’nin “düşmesi” sonrasında sıranın İran’a, oradan da belki Kafkasya ve Orta Asya’ya, hatta kendisine gelebileceğinden endişe duyuyor. Bunun için “renkli devrim” teorisiyle pek tutmayan Batı atağının, şimdi “Arap Baharı” ve benzeri kavramlarla kendisini köşeye sıkıştırmasından çekiniyor. Ve bu tehlikeyi Suriye’de durduramazsa yarın işinin çok daha zorlaşacağını hissediyor.

Kremlin aynı zamanda Fas, Tunus, Libya ve Mısır’da İslamcılar’ın, radikal Müslüman çevrelerin güçlenmesi ve iktidara gelmesi sürecinin, kendisinin zaten görece kısa süre önce zar zor toparlayabildiği Kuzey Kafkasya’yı yeniden karıştırabilecek gelişmelere kapı aralayacağı kuşkusunu duyuyor.

Nüfusunun yaklaşık beşte biri Müslüman (çoğunlukla Sünni) olan Rusya, Ortadoğu’da “Sünni egemenlik” kurulmasından çekiniyor. Onun için Suriye’de farklı din ve mezheplerin ve değişik etnik grupların koalisyonunun kurulmasını savunuyor. Özellikle Suudi Arabistan ve Katar’ın yayılmacı amaçlarından rahatsız oluyor.

Buna elbette Kremlin’in Türkiye’nin bölgedeki politikasından memnun olmadığını da ekleyebiliriz. Ancak Moskova, her şeye karşın Ankara ile daha kolay ortak dil bulabileceği kanısında. Bunda herhalde iki ülke yönetimi arasında kurulan yapıcı diyalog ortamının ve ekonomik-ticari ilişkilerle, enerji alanında karşılıklı bağımlılığa dönüşen işbirliğinin önemli payı var.

* * *

Sonuç olarak Moskova da “gitmekte olan” Esad’ın yerine, hem kendi çıkarlarına uygun, hem Batı’nın kabul edebileceği, hem de iç dinamiklere cevap veren bir iktidar alternatifi yaratmaya çalışıyor. En azından Şam’la ilgili siyasi pazarlıklardan maksimum kazançla çıkmaya çalışıyor. Bu, Rusya açısından oldukça zor bir mücadele. Güçlü olduğu ve zaaflarının bulunduğu birçok alan var.

Ama yeni (eski) lideri Putin’in uluslararası alanda “Avrasya Birliği” amacını deklere ederek başa gelmesinden kısa süre sonra – Esad’ı değil, ama - Suriye’yi (ve giderek Ortadoğu’yu) kaybetmemek için elinden geleni yapmaya kararlı görünüyor.