Rusya’nın derinden ilerleyen en önemli sorunların biri demografik kriz, yani nüfusun giderek azalması.
Dünyanın en büyük ülkesinde yaşayan insanların sayısı sadece 146 milyon.
Birleşmiş Milletler’in tahminine göre, Rusya’nın nüfusu 100 yıl içinde 112 milyona düşebilir.
Sovyetler Birliği dağılıp da yerine Rusya Federasyonu kurulduğunda, yani bundan 32 yıl önce nüfus 148,5 milyon kadardı. Sonrasında geçen yılların çoğunda nüfus azaldı.
Rusya toplumu yaşlanıyor. Ölenlerin sayısı doğanları geçiyor. Doğum yapma isteği, en başta ekonomik faktörlerden dolayı giderek azalıyor.
Bu arada aile kurumunun yaşadığı krizi de ekleyelim. Rusya’da son yıllarda her üç çocuktan biri nikahsız çiftlerden doğuyor (ve bunların hemen hepsi yalnızca anneleriyle yaşıyor).
Ülkedeki ailelerin çoğunluğu tek çocuklu. Ortalama aile üç kişiden oluşuyor. Her üç aileden biri ise iki kişi. Her dört aileden biri anne ve/veya babalarıyla yaşamak durumunda.
Kremlin epeydir bu sorunu çözmeye, teşvikler vererek doğumları özendirmeye çalışıyor. Ama istediği sonuçları elde edemiyor.
Diğer yandan toplumda kürtajlara karşı tepkiler giderek yoğunlaşıyor. Rusya Ortodoks Kilisesi ve bazı siyasi çevreler kürtajın yasaklanması doğrultusunda propaganda yapıyor. Kimi milletvekilleri kürtaj için babanın da izninin alınmasının gerektiğini savunuyor. (Rusya, 1920 yılında çıkardığı yasayla dünyada kürtajı serbest bırakan ilk ülke olmuştu ve bunun için hâlâ kürtajı yaptıracak kadının isteği yeterli.)
Putin: Paradan başka şeyler de gerekiyor
Rusya Devlet Başkanı Putin geçenlerde yaptığı konuşmayla bu sorunu çözmek için ayırdıkları bütçenin, sosyal yardımların ve özendirici önlemlerin yeterli gelmediğini söyledi. 2018’den beri uygulamada olan Ulusal Demografi Projesi uyarınca bütçenin 4 trilyon rublesinin (45 milyar dolardan fazla paranın) aileler, anneler ve çocuklar için harcanmasıyla bile istenen sonuca ulaşamadıklarını itiraf etti. Rus lidere göre, maddiyatın yanı sıra “etkili bir manevi destek”, “köklü geleneklerin diriltilmesi” ve “hayata ilişkin bazı ahlaki kurallar” gerekiyor.
Son yıllarda giderek daha sık Rusya İmparatorluğu tarihini ve liderlerini örnek gösteren Putin, eskiden çok çocuklu ve sağlam ailelerin yaygın olduğunu, her bir ailede 4, 5, hatta daha fazla çocuğun yetiştirilmesinin doğal sayıldığını vurgulayarak şunları ekledi:
“Bundan birkaç kuşak önce, ninelerimizin ve onların annelerinin döneminde 7-8 çocuklu aileler olurdu. Haydi, bu harika geleneği koruyalım ve yeniden canlandıralım! Kalabalık aileler ve çok çocukluluk, Rusya’nın bütün halkları için olağan bir norm ve hayat tarzı haline gelmelidir.”
Onu dinlerken aklıma bizim Cumhurbaşkanı’nın iddialı sözleri geldi. Ama bildiğim kadarıyla Erdoğan bir ara 3 çocuk çağrısı yapmış, sonradan da “3 yetmez 5 çocuk” gibi yeni bir hedef belirlemişti. Bu durumda Rus liderin ani bir atakla Türk mevkidaşını solladığını kayda geçirmemiz gerekiyor.
Orta Asya’dan gelenler ve savaştan kaçanlar
4 Mart 2023 tarihli The Economist Dergisi, 2020-2022 yıllarında Covid, Ukrayna’da savaşta ölenler ve ülkeden kaçanlar yüzünden Rusya’nın “demografik trajedi” yaşadığını savunmuş, sonuçta ülkedeki kadın nüfusun erkeklerden 10 milyon kadar daha fazla olduğunu vurgulamıştı.
Elbette siyasi, askerî, ama en başta da ekonomik sorunlar ailelerin ve kadınların çocuk sahibi olma isteğini ciddi olarak etkiliyor. Bunlar varken, teşvikler ve resmî ya da dini söylemler durumu fazla değiştiremiyor.
Ülkeye çalışmak için gelen yabancılar da bu akışı tersine çeviremiyor. Çeviremeyince de doğumlar giderek azalırken ölümler artıyor.
Rus resmî kaynakları ölümlerin başta gelen artış nedenleri arasında alkol, sigara, toplumda yaygınlaşan şiddet ve trafik kazalarını sayıyor.
Bu arada Rusya İçişleri Bakanlığı’nın geçen yazın başında açıkladığı verilere göre, ülkede yasal ve yasa dışı statüde toplam 6,6 milyon yabancı yaşıyor. Bunların ezici çoğunluğu Orta Asya’daki eski Sovyet ülkelerinden çalışmak için gelen insanlar.
Resmî olmayan veri ve öngörülere bakılırsa, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasından sonra Rusya’dan ayrılan vatandaşların sayısı 500 bin ile 1 milyon arasında değişiyor. Her ne kadar Kremlin, bunların önemli bölümünün geriye dönmeye başladığını savunuyorsa da, bu durum, 1917 Ekim Devrimi sonrasında ortaya çıkan ve Kızılhaç’a göre 1920’ye kadar 2 milyona yaklaşan göçten sonra yaşanan en önemli göç dalgası anlamına geliyor.
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |