Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin
Rusya-Ukrayna Savaşı tehlikeli bir aşamaya doğru gidiyor. Yakında Rusya ile NATO paktı arasında çatışmaya yol açması, nükleer yangına ve Üçüncü Dünya Savaşı’na dönüşmesi ihtimali artıyor.
ABD başta olmak üzere bir dizi güçlü devletin, Kiev yönetime verilen uzun menzilli silahların sadece Ukrayna’nın işgal bölgelerinde değil, saldırının organize edildiği Rusya topraklarına yönelik olarak da kullanılmasına izin vermesi Kremlin’de şiddetli tepkilere yol açtı.
Dışarıdan silah verilmemesi durumunda çatışmaların 2-3 ayda biteceğini savunan Moskova, şimdi savaşın bu yüzden uzadığını ve yayılabileceğini savunuyor.
Rus lider Putin Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nda Ukrayna’ya uzun menzilli füze veren ülkelerin bundan böyle benzer saldırılara hedef olabileceğini söyledi. Bunun için kast ettiği ülkelerin adını vermediği düşmanlarına Rusya’nın uzun menzilli füze sağlayabileceğini ima etti.
Kime verebilir bu silahları?
İran, Yemen, Suriye, Küba, Venezüella veya Kuzey Kore’ye mi? Yoksa HAMAS’a mı? Bilmiyoruz.
Bu meseleyi anlatırken kullanmayı tercih ettiği “orantısız cevap verebiliriz” anlatımı akla başka şeyleri de getiriyor. Bir süredir ABD basınında Rusya’nın bazı Batılı ülkelerde sabotaj ve başka iç karışıklık çıkaracak eylemlere girişebileceği endişesini dile getiren yazılar çıkıyor.
Ayrıca Putin şunu da eklemeyi unutmuyor:
“Batılı devletler bizim nükleer silah kullanmayacağımıza inanıyorlar, bizim güvenlik konseptimizin bu durumda nükleer silah kullanmamıza izin verdiğini anlamıyorlar.”
Yani gidiş kötü!
Putin de Batı’yı böyle diyerek açıktan tehdit ediyor:
“Bu gidiş, gidiş değil!”
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin
Erdoğan’a söyleyin, iş birliği yaptığı Ukrayna...
Putin Petersburg’da bir soruyu cevaplarken Batı içinde uzun süredir kendisine yakın bulduğu bir devlet liderine de eleştiriler getirdi.
“Bu gidiş, gidiş değil!”
Ama daha kibarca. Mesajın adresi Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı.
Rus liderinin konuşmasında Türkiye’ye iki uyarı vardı (Evet, bazı “uzman” tiplerin abartmalı yorumlarından farklı olarak, “Batı’ya tehdit, Ankara'ya uyarı” diyerek aradaki ton ve üslup farkını özellikle vurgulamak istiyorum; Putin’in Türkiye’nin tavrının giderek değişmesinden duyduğu rahatsızlık artıyor ama hâlâ onu “iş birliği yapılan ülke” statüsünde gördüğünden dolayı dilini şimdilik sertleştirmemeye özen gösteriyor).
Gazze’deki çabalarından Akkuyu Santrali’nin gidişatına kadar Erdoğan’la ilgili övgü dolu sözler söylemeyi ihmal etmeyen Rus lider, bununla birlikte daha önce demediği bazı şeyleri dile getirdi:
“Türk hükümetinin ekonomi kanadı, Batılı finans kuruluşlarından kredi, yatırım ve hibe almaya odaklanmış durumda. Ama eğer bu, Rusya ile ticari ve ekonomik ilişkilerin sınırlanmasına yol açacaksa, o zaman Türkiye ekonomisinin kazancından daha çok kaybı olacaktır.”
Özellikle Mayıs 2023 seçimleri öncesinde Rusya’dan doğalgaz borç ertelemesi ve başka yollardan Türkiye’ye sağlanan tahminen 25-30 milyar doların geri ödemesinin yapılmadığı, ABD’nin baskılarıyla bu yılın ilk aylarında ikili ticaret hacminin yüzde 34 gibi ciddi bir oranda azaldığı şartlarda bu uyarının ağırlığı anlaşılabilir.
Putin’in ikinci uyarısı daha az önemli değil:
“Türkiye’nin iş birliği yaptığı Ukrayna, Rusya’dan Türkiye’ye giden Mavi Akım ve Türk Akımı doğalgaz boru hatlarına ve onları koruyan gemilere yönelik saldırılar düzenliyor.” (Soruyu soran gazeteciye yönelik olarak devam ediyor:) Acaba Erdoğan bunu biliyor mu? Lütfen, dostumuz Cumhurbaşkanı Erdoğan'a gerçekte neler olup bittiğine dair bilgi verin.”
İlginç!
Yakın zamanlara kadar Putin’in en çok görüştüğü liderlerin başında Erdoğan geliyordu; bir araya gelemeseler de sürekli telefonlaşırlardı. Bir süredir aralarında soğukluk var ve Rusya Devlet Başkanı'nın vaat edilen Türkiye ziyareti bir türlü gerçekleşmiyor.
Bir de şimdi Putin’in önemli bir mesajı, daha doğrusu uyarıyı Erdoğan’a direkt olarak değil ilk kez gördüğü gazeteciler aracılığıyla iletmeye çalışması oldukça tuhaf değil mi?
Hayrola, BRICS’e mi giriyoruz?
Bu arada Rusya’nın dünyanın önemli bir bölümünden, “Küresel Güney” denilen Batı karşıtı (ya da en azından Batı’ya kuşkuyla bakan) ülkeler topluluğundan aldığı desteği adım adım arttırdığı gözleniyor.
Bu süreçte en az Moskova’nın aktif diplomasisi kadar, ABD başta olmak üzere Batılı devletlere yönelik duyulan güvensizlik ve antipatinin de büyük etkisi var.
Bu, en fazla BRICS’in son yıllardaki hızlı güçlenme sürecinde ortaya çıkıyor. Sınırları çok net sayılamayacak 2009 doğumlu bu örgüt, artık yalnızca Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın değil, hatta bu yıl başında onlara katılan İran, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Etiyopya’nın da değil, çok daha fazla (bazı analistlere göre yüzü aşkın) ülkenin ilgi gösterdiği ve şu ya da bu etkinliğine katıldığı bir “alternatif platform” haline geliyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Çin’de bir soruyu yanıtlarken Türkiye’nin BRICS’e katılma fikrine sıcak bakabileceği mesajı vermesi, Rusya’da oldukça abartılı haber ve yorumlara konu yapıldı.
Hatta bir Rus yayını haberi “Türkiye’den Batı’nın sırtına hançer” başlığıyla verdi (2015’te Türkiye Rus uçağını düşürdüğünde Putin Erdoğan’la ilgili hayal kırıklığını aynı kelimelerle dile getirmişti: “Bizi sırtımızdan hançerledi”). Putin’in Türkolog basın sözcüsü Peskov, Türkiye’nin söz konusu örgüte artan ilgisini selamladıklarını özellikle vurguladı.
Konunun devamı pek yakında, 10-11 Haziran’da Rusya’nın Nijniy Novgorod şehrinde düzenlenecek olan BRICS dışişleri bakanları toplantısı sırasında geleceğe benziyor. Bakalım toplantının konuklarından biri olan Fidan aynı çizgide mi konuşacak, yoksa kimseyi kırmadan biraz çark etmeyi mi deneyecek.
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |