Şimdi de gündemimiz, "sigara içen terbiyesiz herifler".
Evet, aynen öyle.
Çözüm süreci donduruldu; iç savaş kapıda...
Suriye'deki kan gölüne gırtlağımıza kadar gömülmek üzereyiz...
Memlekette her gün onlarca kişi akıl almaz felaketlere kurban oluyor; ya maden trajedisi, ya trafik kazası, ya kaçak göçmen faciası...
Ama bizim tartıştığımız şey başka: Cumhurbaşkanı geçerken sigara içen, "en yüksek makam"dan gelen uyarıya rağmen sigarasını söndür(e)meyen veya gizle(ye)meyen gençler ve onlara karşı alınması gereken önlemler!..
Pekâlâ, madem gündem bu, biz de tüm "gazeteci uysallığımız"la onu yazarız.
Bir gün Cumhurbaşkanı yolda giderken bir de bakmış ki...
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Esenler'de bir toplu açılış törenine katılıyor.
Malum "delikanlı yürüyüşü" ile kendisine ait hissettiği binlerce sokaktan birinde, bu tür "gövde gösterileri"nin değişmez figüranları - belediye ve parti erkânı ile yüce şahsiyete yakın olma ayrıcalığı yaşadığından dolayı kendinden geçmeye hazır bir topluluk - eşliğinde ilerliyor.
Gözleri her zamanki gibi, bulunduğu (ve hatta bulunmadığı) bütün bölgelerdeki her bir canlının tüm bakış ve tavırlarını "scanner'dan geçirdiği" izlenimi verircesine dikkatli ve hareketli...
O da ne!
Yanlarından geçtikleri bir kafeteryada, hep birlikte Cumhurbaşkanı'na sevgi ve saygı gösterisi yapması gereken insanlardan birkaçının hal ve gidişinde "pürüzlü bir durum" var.
Arka sıralarda ayağa kalkmakta gecikenler, fotoğraf çekme bahanesiyle "büyük lider"i gerektiği gibi selamlamayanlar ve hatta... yani bunu söylemeye insanın dili varmıyor ama... sigara içenler!..
Düşünebiliyor musunuz?
Koskoca "dünya lideri" oradan geçiyor ve herifçioğlu sigarasına devam ediyor.
Olacak şey mi bu?
Öfke patlaması başlıyor ve yayılıyor
Erdoğan kendisine yakıştırdığı rol ve sıradan ölümlülerden görmeye alışık olduğu koşulsuz itaat ile o anki "ucube ortam" arasında kalmasının ani gerginliğiyle bir sarsıntı geçiriyor.
Önce, uzaktan sanki "Aa, olur mu öyle şey, gençler?" çizgisinde görünen nispeten yumuşak bir beden diliyle tepki gösterirken, ağzından - ilk aklına gelen - "Cezai müeyyidesi var!" kelimeleri dökülüyor.
Bu arada sağ elinin işaret parmağı "saygısız" gençlerin oturduğu balkon hizasında asılı kalıyor.
O el ve o parmak öylece asılı kaldığından dolayı, kendisini daha ağır bir şeyler söylemek ve yapmak zorunda hissediyor.
Balkona tırmanmak ya da taş atmak gibi seçenekler o an için fazla uygun görünmüyor.
Birdenbire, korkak ve dedikoducu gülücüklerle ve gerekli gereksiz sözlerle ayağının altına dolanan fuzuli kalabalığın, olayın vahametini hiç anlamadığını fark ediyor.
Elini ve parmağını askıdan indirmeden, kafasını o kalabalıkta kendisi için katlanılabilir en uygun muhatap olarak gördüğü iki belediye başkanına çeviriyor: Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu'ya ve onun gerisinde kalan (ve herhalde daha geride olduğundan dolayı, o anki "konumlanma becerisi"ne şükreden) İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a.
"Kadir Abi" uzaktan birkaç söz ve tavırla durumu idare etmeyi başaracak gibi görünüyor.
Ama "başkanı olduğu belediye sınırları içindeki herkesin Cumhurbaşkanı'na karşı tavırlarından sorumlu olan" Tevfik Bey'in durumu kolay değil.
Önce ısrarla yalancı gülücükler yardımıyla Erdoğan'ı gevşetmeyi deniyor. Hatta yürüyüşe devam etmeye özendirici bir vücut duruşu ile o lanet olası kafeteryadan uzaklaşma arzusu içinde olduğunu belli ediyor.
Bir ara balkondaki gençlere "Ulan keratalar, kaç yıllık kariyerimi mahvedeceksiniz" der gibi sitemli ve sessiz bir el hareketi yapıyor.
Bu arada Erdoğan sinirini boşaltmak için "cezai müeyyide"den sonra aklına gelen "Zabıta nerde?" sorusunu durmadan tekrarlayarak oradaki herkesi elektriklendiriyor.
Koca koca adamlar, kendilerini Cumhurbaşkanı'nın dayattığı bu anlamsız oyuna girmeye mecbur hissederek başlarını sağa sola çevirip sanki oralarda bir yerde bir zabıta olduğu kanısı oluşturmaya çalışıyorlar.
Ne var ki kör olası zabıta bir türlü ortaya çıkmıyor.
Ve Cumhurbaşkanı 'külminasyon cümlesi'ni söylüyor
O sırada Erdoğan elini ve parmağını - bir süre yanındaki bahtsız Tevfik Bey'e yöneltip onun tüm yaşam enerjisini tükettikten sonra - askıdan indiriyor.
Uzaktan anladığımız kadarıyla, zabıtanın hemen gelip gençlere ceza kesmesini anlatan "kağıda hızla bir şeyler yazma" pandomimini izliyoruz.
Ve Cumhurbaşkanı'nın ilk adımıyla birlikte perdenin kapanıp gerilimin dağılacağı öngörüsüyle dikkatlerimizi bir parça gevşetme eğilimi içine giriyoruz.
Yanlış!
Erdoğan'ı tanıyanlar, onun sinir nöbetlerinin hemen bitmediğini ve artçı depremlerle daha epeyce sürdüğünü akıldan çıkarmazlar.
Nitekim, kalabalığı peşine takarak söylene söylene "olay yeri"nden ayrılmakta olan "dünya lideri", bir anda kendi kurduğu cümlelerden birinin fazlasıyla etkisi altında kalıyor:
- Terbiyesiz herif, Cumhurbaşkanı söylüyor, o hâlâ içmeye devam ediyor!
Evet, bu gerçekten de çok "stratejik" bir cümle!
Ama fuzuli kalabalık bunun farkına varabilir mi, orası şüpheli...
Bunu iyi bilen Erdoğan, cümleyi telaffuz ederken aniden duruyor. (Bizde yürüyerek konuşan insanlardan biri, kendisinin çok önemli bir şey söylediği kanısına varınca - dediği incir çekirdeğini doldurmayacak boş bir laf olsa bile - nedense durur ve zorunlu olarak yanındakini de durmaya zorlar. O sahne işte!)
İzninizle, biz de bu "külminasyon" (doruk noktası) cümlesiyle sahneyi burada keselim.
Mesele sigara içilmesinde mi, yoksaaa?..
Dünyada yüzlerce, binlerce lider var ve bu liderler her gün bazı yollardan geçiyorlar.
Bu yollar da çölde yer almadığı için, doğal olarak orada başka insanlar da bulunuyor.
Bunlar arasında farklı tiplerde olanlar ve çeşit çeşit kıyafetler giyenler olduğu gibi, birbirine benzemeyen tavırlar sergileyenler de çıkabiliyor. Oturan, kalkan, koşan, yemek yiyen, burnunu karıştıran, esneyen vs. bir sürü insan...
Ancak bizim ülkemizde Cumhurbaşkanı'nın bir sokaktan geçmesi sırasında, görüş alanındaki birilerinin sigara içmesi "korkunç bir olay" haline gelip tüm öteki gündem maddelerinin önüne geçebiliyor.
Garip, değil mi?
Neden acaba?
Kimileri bu konuyu magazinleştiriyor. Olayı "büyük lider"in sigaradan hoşlanmamasına ve yasaklamaya çalışmasına bağlayanlar da var.
Ne diyeceğini bilemeyenler de az değil.
Mesela, zavallı yandaş medya!
Yeni Şafak "Cefede sigara içerken Erdoğan'a yakalandı" diye vermiş haberi. Sanki Erdoğan "Kel Mahmut" ve biz hepimiz de Hababam Sınıfı'nda talebeyiz...
Sabah "Erdoğan kapalı ortamda sigara içildiğini görünce bakın ne dedi?" başlığını atmış. Ne komik değil mi? Hem lideri haklı çıkarma telaşı var, hem de okura "haberi okuma heyecanı verme" cambazlığı...
Kanal 7 de tüm hassaslığıyla "Erdoğan'ın sigara hassasiyeti" sunumunu uygun görmüş.
Benzersiz ve yüce bir lider
Doğrusu ben bu olayda sigaranın çok önemli olduğunu düşünmüyorum.
Meselenin "eşi benzeri olmayan, yüce bir lider"in bulunduğu ortamda, ona karşı "gereken davranışlar"ın sergilenmemesine dayandığını sanıyorum.
Erdoğan'ın muhalif gazetecilere demeç vermeyip de televizyonlarda sadece kendisine "gollük paslar atan aciz meslektaşlarımız" ile karşı karşıya gelmesini de yanlış yorumlayanlarımız var bence.
O, elbette her gazetecinin bütün sorularıyla başa çıkacak kadar tecrübeli ve akıllı bir lider. Kimseden ve hiçbir sorudan korkusu yok. Erdoğan sadece ekranda birilerinin kendisine karşı "saygısız tavırlar içinde olması ihtimali"ne dayanamıyor.
Çünkü O, diğer liderlere benzemiyor; bambaşka bir önder; hem Cumhurbaşkanı, hem Devlet Başkanı, hem Başbakan, hem parti başkanı, hem silahlı kuvvetlerin başı, hem "reis", hem "halife", hem...
Bu konuyu anlamayan arkadaşlarımız, son günlerde büyük bir "ihanet" içine girerek (kaç)AK Saray'ın büyüklüğünü ve maliyetini dillerine doladılar. Ancak bu yaklaşımın temel zaafı, Erdoğan'ı "sıradan bir lider" olarak görme yanılgısına dayanıyor.
Oysa O çok farklı, çok akıllı, çok güçlü, çok büyük, çok uzun!..
Kimse O'nun bulunduğu bir ortamda, O'nun olmadığı yerler ve anlardaki gibi doğal davranma hakkına sahip değildir!
@AksayHakan