Yıldırım aşkına inanmazdı. Ama O’nu gördüğünde bir anda tüm inanç ve inançsızlıklarından vazgeçme sınırına geldi. Kadın, Tanrı’nın boş vaktinde özene bezene yarattıklarındandı.
Sarı saçları yarı çıplak omuzlarına düşerken duru güzelliğine mükemmel bir altın çerçeve oluşturuyordu sanki. Cımbız müdahalesi gerektirmemiş biçimli kaşların içinden çocuksu bir bakışla dışarı açılan iri lacivert gözler, güzelliğin merkeziydi. Bu yüzün büyüsünden sıyrılmayı başaranlar, vücudun da kusursuz olduğunu fark edebiliyordu. Beyazlığının bir bölümünü tahrik unsuru olarak kullanan dik göğüsler sanki kendini ayrı bir kişilik olarak kabul ettirmek istiyordu. Aniden daralan belin altından süzülen uzun bacaklar, ince bileklere ulanan küçük ayaklarla bu eşsiz tabloyu tamamlıyordu.
* * *
Bu sanat eserine uzaktan bakmak daha doğruydu belki. Dayanamadı, yaklaşıp tanıştı.
İlk tur konuşmalar bitip de kadın soru sormaya başlayınca, adam bunu, ilgi uyandırmanın işareti saymakta acele etti. Ama güzellik şahaseri, onun maaşını, arabasını, evini, yazlığını soruyordu. Yani kişiliğiyle değil, parasıyla ilgileniyordu!
Adam cevaplarıyla birlikte moralini de tüketti. Son soru kadının kalın ve biçimli dudaklarından kendiliğinden döküldü:
- Madem bu kadar akıllısın, neden zengin değilsin?..
* * *
Adam bu “zamane sorusu”nu büyük bir rahatlıkla soran genç kıza dikkatle baktı.
Herhalde o uzak bir ülkede siyasete atıldığı sıralarda bu kız doğmuş olmalıydı.
O fikirlerinden dolayı tutuklandığında, bu kız anaokuluna gidiyordu.
O askeri askerî darbe sonrasında yurtdışına çıktığında, bu kız erkeklerin ilgisini çekmeye başlamıştı.
O Sovyet sosyalizmiyle tanıştığında, bu kız güzel vücudunu ilk erkeğine sunmuştu.
O düş kırıklıkları ve yeni umutlarla yurda döndüğünde, bu kız kısa sürecek evliliğine adım atıyordu.
O yıllar sonra yeniden Moskova yollarına düştüğünde, bu kız “doğa vergisi”nden para kazanabileceğini keşfediyordu…
* * *
Adam bitkindi. Az önce büyük bir istekle yaklaştığı kıza veda bile etmeden hızla oradan uzaklaşması gerektiğini hissetti.
Zaten genç kız, güzel yüzünü artık bir daha asla ona bakmayacak gibi uzaklara, yeni umutlara çevirmişti.
Kadın-erkek ilişkilerinde üç dönem vardı: Yükseliş, zirve, çöküş. Zirveye tırmanış bazen yıllar alıyordu. Bazen de sadece birkaç dakika...