Hakan Aksay

15 Mayıs 2011

Katillerle akşam yemeği

Her şeyin öylesine farklı bir finalle tamamlanacağını ummuyordum doğrusu. Başlangıç o kadar sıradandı ki. Yani o akşama kadar...


Her şeyin öylesine farklı bir finalle tamamlanacağını ummuyordum doğrusu. Başlangıç o kadar sıradandı ki. Yani o akşama kadar...
Rusya’da, bir gemi gezisindeydim. Nehirler ve kanallar aşıyorduk.
Geminin lokantasında çoğu birbirini tanımayan insanlar aynı masalar çevresinde günde üç kez bir araya geliyordu. Benim oturduğum masada üç kişi daha vardı: yaşları 60-80 arasında değişen bir kadın ve iki erkek.
* * *
Önce yüzeysel yemek sohbetleri ile başladı. Sonra hava ve nehir yolu durumları...
Gündüz yol üzerinde uğranan şehirler ve müzeler geziliyordu. Akşam yemeği sonrası ise gemide eğlence düzenleniyordu. Biraz Sovyet dönemini hatırlatan bu “kolektif eğlence” sırasında danslar vardı. Ve tanışmalar. Ve içki. Ve kur yapmalar, nazlanmalar, göz süzmeler...
Benim ihtiyarlar önceleri yemek sonrasında ortalarda görülmüyorlardı. Sonra 60 yaşlarındaki piyasaya çıktı. Alkol konusunda zaafı olduğu belliydi. Açıkçası yarı ayık geziyordu orada burada.
* * *
Günler geçiyordu. Teyze erken yatıp erken kalkmaktan vazgeçmiyordu. Ben de geç yatıp erken kalkmaktan. En yaşlımız amcada son günlerde ani bir hareketlenme göründü. Önce kendinden 25-30 yaş genç görünen bir ressam kadına, sonra da 10 yaş kadar küçüğü hanım hanımcık bir teyzeye kibarca asılmaya başladı.
Doğrusu onları izlerken gençlerin banal tanışmalarından ne kadar bıktığımı anladım. Düşünün, amca 80’lik, teyzede ise yaş 70 (ama iş bitmemiş). Bir vals yapışları var ki... Ve bakışmaları, utangaç gülüşmeleri...
Acaba o yaşlarda aşk, daha mı güzel ve anlamlı?
* * *
Yemekhanede yanımda oturan teyze herkese tek tek takılıyor. Alkol bağımlısı komşumuza malum zaafından dolayı. Bana garson kızlarla neşeli  sohbetlerimden dolayı. Ve asıl 80’lik amcamıza “büyük aşkı”ndan dolayı... (Onun amcaya yaptığı şakalarda “Neden o kadın yerine beni seçmedin” vurgusunu boşuna aradım durdum.)
“İhtiyar delikanlı” komünistti. Teyze “istikrar ve iktidar” yanlısıydı. Alkol bağımlısı “duruma göre” davranıyordu.
* * *
Son gece geldi çattı.
Alkol bağımlısı içkiyi fazla kaçırdı. Amca yeni (ve belki son) aşkıyla hakkıyla vedalaşmaya hazırlanıyordu. Teyze hepimize her zamankinden fazla takılıyordu.
Cinsellikten siyasete kadar bir dizi konuyu deştik.
Lokantada bizden başka müşteri kalmamıştı.
* * *
Bir ara 80’lerin başından bir Rus halk şarkısı dikkatimi çekti. Onlara bu şarkıyla üniversite yıllarımı hatırladığımı söyledim.
Teyzenin yeni bir şakasıyla gülüşürken gözüm alkolseven dostumuza takıldı. Ağlıyordu. Önce “şişede durduğu gibi durmadığına” yordum. Sonra ötekiler de fark etti. 80’lik amca görmezden geldi. Teyze üstüne gitti.
Alkol bağımlısı dostumuz bu şarkıyla Afganistan’da kaybettiği arkadaşlarını hatırladığını anlattı. Orada savaşmış, yüzlerce insanın ölümünü görmüştü. Biraz daha içip açıldığında Afgan köylerine bomba yağdırmış olmanın vicdan azabıyla yaşadığını öğrenerek kısa süreli bir şoka girdik.
Bu kez sessizliği “ihtiyar delikanlı” bozdu. Nemli gözleri uzaklara dalmıştı. O da vaktiyle “askeri tatbikat” denilerek Çekoslovakya’ya götürüldüğünü ve gencecik insanların gırtlaklarının kesiliş öyküsünü anlatıyordu. Vahşete o da ortak olmuştu.  Öyküsünü iki damla gözyaşıyla bitirdi.
* * *
Benim gibi susan teyzeden de benzer bir itiraf beklediğim hissine kapıldım. O da uzaklara dalmıştı. Ama susuyordu. Ötekiler de susuyordu. Masamız donmuştu.
Dışarıdan delice bir müzik sesi geliyordu. Anonslarda son gece zirveye çıkacağı müjdelenen eğlencenin hiçbir şeyden habersiz ilk notaları, çoktan kapanması gereken yorgun lokantamızdan içeri sızıyordu.