Hakaret kelimelerinden biri çok ilginç:
- Hayvan!..
Ve kendini sapına kadar insan sayan hakaret hedefi kişi buna kırılıyor, kızıyor, karşı saldırıya geçiyor. Hiçbir zaman şöyle sormuyor:
- Hangi hayvan?..
Öyle ya! Çeşit çeşit hayvan var. Üstelik bunlardan bazılarına benzetilmek gurur okşuyor:
- Koçum benim! Aslanım!..
Ya da hakkınızda şöyle dense:
- Karınca gibi çalışkan, arı gibi üretkendir. Ayrıca boğa kadar güçlüdür. Ve tilki kadar kurnazdır...
Son cümle aklı değil, kurnazlığı vurguladığı için sevinmeli mi işkillenmeli mi? Ya da “deve gibi dayanıklı” olduğumuz söylense?..
Bir de “hayvanlık prestiji” ülkeden ülkeye değişiyor. Mesela, “ineklik” Hindistan’da başka, Türkiye’de başka… Bizde “ayı” oldukça kaba bir söz sayılıyor; ama Rusya’da hiç de öyle değil. Olimpiyatlara bile simge yapılabilecek kadar sevimli ve dost bir hayvan. Medvedev’in “medved”i ayıdan başka bir anlama gelmiyor. “Domuz” da sevilen bir hayvan Rusya’da. Oysa bizde öyle mi?
Ruslar’ın sevdikleri için kullandıkları “tavşanım benim, kırlangıcım” türünden iltifatlar da bizde pek aynı değeri taşımıyor. Bizim ceylanımız, kuğumuz, kınalı kekliğimiz var. Koyuna gelince, onun kaderi her yerde aynı. Güvercinin barışı, şahinin savaşı simgelemesi gibi.
Kargaya, yarasaya ve baykuşa benzetilmek kötü; ama bülbüle , kanaryaya ve kartala benzetilmek iyi. Akbabanın çağrışımı başka, atmacanın başka. Bir de papağan var tabii. Tavuskuşu var. Gugukkuşu var. Kim ne derse desin, kuşlara daha sıcak baktığımız ortada. Bununla birlikte hiçbirimizin “kuş beyinli” olmayı kabullenmeyeceği kesindir.
Köpeğin sadakat duygusuna hayranız; ama her an onu aşağılamaya, hakaretlerimizde adını anmaya hazırız:
- Pis köpek! İt oğlu it!..
Acaba bir yandan sadakat isterken, öte yandan bize sadık olanı aşağılamaya alışık olmamız mı yatıyor bunun altında?..
Kedi nankörlük simgesidir. Keçi ile eşek, anlamsız inatların nöbetleşe temsilcisidirler. Sinek mide bulandırır. Ağustos böceği tembeldir. Kene ile sülük yapışır bırakmazlar. Devekuşu ne idüğü belirsizdir. Bukalemuna hiç güvenilmez. Hindi yalancıktan düşünür. Timsah yalancıktan ağlar. Tavşan ürkektir. Ördek şaşkındır. Horoz horozlanır. Bozkurdun milliyetçi olduğu söylenir.
Kaplumbağa yavaştır. Akrep sinsidir. Çakaldan çakallık, yılandan yılanlık beklenir.
Çok yiyenler file, az yıkananlar kokarcaya, uzayıp gidenler zürafaya, çizgili pijamalılar zebraya, güzeller pilice, anlayışsızlar kaza, çok bölünenler amipe benzetilir.
Kiminin gülüşü sırtlanı anımsatır, kiminin gözleri kurbağayı, kiminin duruşu atı, kiminin saçları kirpiyi. Maymun, aynada karşılaşılan görüntüye en yakını olduğu için, insanda sonuna kadar kurcalamaktan çekindiği duygusal titreşimlere yol açar…
Daha pek çok hayvan vardır. Tavuklar vardır. Fareler vardır. Köpek balıkları vardır. Öküzler asla unutulmamalıdır. Kimileri ne yazık ki buraya yazılamayacak kadar kötü hakaretlere dönüştürülmüşlerdir.
Biz birbirimizi hayvanlara benzetir dururken, onlar bildikleri gibi yaşar giderler. Bazen bizim yakıştırmalarımızdan ve saldırılarımızdan öldükten sonra bile kurtulamazlar. Zavallı dinozorların tarih sahnesinden çekildikten onca yüzyıl sonra bile zaman zaman “çağdaş liberaller”in sinirlerini bozması bunun “canlı” örneğidir.
İnsanlar açısından “hayvanlar âlemi” böyle. Düşünüyorum da, hayvanlar açısından bizim durumumuz kim bilir nasıldır…
Acaba hayvanlar arasında anlaşmazlık çıktığında, onlar da birbirini “insan gibi” davranmakla eleştiriyor mudur? “İnsan gibi” bencil, kırıcı, saldırgan, nankör, doğayı kirleten, birbirini aldatan, sömüren ve yok eden varlıklar olmakla suçluyor mudur?
Acaba “insan” sözcüğü, hayvanlar âleminde en şiddetli hakaretlerden biri midir?..