Hakan Aksay

01 Eylül 2022

Gorbaçov'un ardından: Kiminde hüzün, kiminde nefret patlaması

Gorbaçov Sovyet toplumuna özgürlük verdi. Çok iyi planlanmış bir stratejiyle olmasa da verdi bu özgürlüğü. Toplumun bu özgürlüğü nasıl değerlendirdiği ise ayrı bir konu...

Son Sovyet lideri Mihail Gorbaçov 91 yaşında hayatını kaybetti.

1985'te o iktidara geldiğinde, ben SSCB'de henüz dördüncü yılımı tamamlamadan dördüncü lideri görüyordum. Brejnev, Andropov ve Çernenko birbiri ardından göçüp giden yaşlı genel sekreterlerdi.

54 yaşındaki Gorbaçov'la ilgili ilk yaygın "kulis esprisi" ilginçti: "Sonunda kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan tek başına yürüyebilen bir lider başa geldi" diyorlardı. Çok enerjik bir siyasetçiydi Gorbaçov. Bazen sokakta halkın arasına karışıp onlarla sohbet ediyor, sık sık şaka yapıyor, bu arada Batılı devlet yöneticileriyle rahat diyalog kurabiliyordu.

Silahlanma yarışının bitirilmesi yolunda bir dizi zirve düzenlenmesine öncülük etti.

Onun döneminde Sovyetler Birliği canlandı, "şahlandı", karıştı veee… ardından ciddi sorunlar içinde hızla kendi sonuna doğru yaklaştı.

1991 Ağustosu'nda Gorbaçov'a karşı bir darbe yapıldı. Darbe, Yeltsin önderliğindeki güçlerce bastırıldı. Ama artık iktidar dengeleri değişmişti. 8 Aralık'ta Rusya, Ukrayna ve Belarus devlet başkanları arasındaki anlaşma ile Bağımsız Devletler Topluluğu'nun temelleri atılıyor ve fiilen SSCB'nin dağılış sürecinin altı çiziliyordu. 25 Aralık 1991'de Gorbaçov'un SSCB Devlet Başkanlığı'ndan istifası, aynı zamanda Sovyetler Birliği'nin lağvedilmesi anlamına geliyordu.

6 yıl iktidarda kalan Gorbaçov'un ardından çok fazla tartışma yaşandı, hâlâ da yaşanıyor.

* * *

Gorbaçov'un ölüm haberinden şu ana kadar Rusya'da ve dünyada, bu arada elbette Türkiye'de, geçmiş tartışmalar tekrar alevlendi. Bazıları açıkça küfürle, lanetle, nefret duygusuyla "uğurluyor" son Sovyet lideri. "Hain", "ihanet etti", "geberdiği iyi oldu"… Bu türden paylaşımlar hiç az değil.

Bu arada "Batı'ya (ve genellikle Ukrayna'ya) karşı" Putin'i destekleyenlerin büyük bölümü, sol çevrelerin azımsanmayacak kesimi, çeşitli gerekçelerle Gorbaçov'a yönelik benzer eleştiri ve hakaretleri dile getiriyor.

Pek çoklarına göre onun yüzünden "sosyalizm kaybetti", "SSCB yıkıldı", "Batı Soğuk Savaş'ı kazandı", "uluslararası sol ve işçi hareketi ciddi darbe yedi" vs. vs. Bu iddiaların her biri uzun araştırma ve tartışmaları hak eden cinsten.

Elbette Gorbaçov'un eleştirilecek çok özelliği vardı. Pek çoklarına göre, her şeyden önce "Sovyet/Rus toplumunu yeterince tanımıyordu". İlk ciddi kararnamesi ve "reformu" içki içilmesine karşıydı; bu ona daha en baştan çok puan kaybettirdi.

Çok sevdiği eşi Raisa hep yanındaydı; ona sevgisini hiç gizlemiyor, onunla birlikte siyasi aktivitelere katılıyor, hep onun fikrini soruyordu. Bu, erkek egemen Rus "mujik" toplumu açısından kolay kabul edilebilecek bir şey değildi.

Yalnız bir adamdı Gorbaçov. Pek dostu yoktu. Lideri olduğu partide de, toplumda da. Asla iyi bir "örgütçü" değildi. Kendisine karşı gelişen direnişleri hiçbir zaman önceden göremedi.

Birçok kavramla ("perestroyka", "glastnost", "hızlandırma" vb.) topluma enerji vermeye çalışmasına karşın net bir stratejisi ve konsepti yoktu. El yordamıyla ilerlemeye çalışıyordu (O döneminin en önemli yenilikçi teorisyenlerinden biri, eski Kanada Büyükelçisi ve sonradan Politbüro üyesi yapılan Aleksandr Yakovlev idi).

Batı ile ilişkilerde bir dizi konuyu net anlaşmalara bağlayamadığı için "işbirlikçi" veya "acemi" ilan edildi, "kandırıldığı" savunuldu.

* * *

Gorbaçov 20. Yüzyıl'ın en önemli siyasetçilerinden biriydi. Hatta bence son nefesini verene kadar "dünyanın yaşayan en önemli lideri" idi.

40 yıllık "Soğuk Savaş" büyük ölçüde Gorbaçov'un sayesinde bitti. Ama kim daha kazançlı çıktı derseniz, kuşkusuz, kazanan Batı'ydı (Zaten pek çokları bu "yenilgi" üzerinden saldırıyor ona. İşin özü ve geçmiş birikimi değil, sürecin finalindeki yenilgi, nefret duygusunu körüklüyor). Gorbaçov, sosyalizm ve halk düşmanı ilan ediliyor.

Oysa o, sosyalizmi ve SSCB'yi kurtarmaya çalıştı. Kendince bir "güler yüzlü sosyalizm" modeli yaratmaya çabaladı. "Sosyalist piyasa ekonomisi" girişimleri ile kafasında karışık olan mülkiyet alanına el attı ama sonuç istediğinden çok farklı oldu.

Uluslararası yumuşama için çok katkı yaptı Gorbaçov. Savaştan nefret ediyordu. En önemli tarihsel kararlarından biri, SSCB'nin Afganistan'dan çekilmesiydi.

Bana Gorbaçov'u ifade etmek için tek bir kelime seç deseniz ne derdim? Bunca karmaşık koşullara ve onun çelişkilerine karşın o kelime "özgürlük" olurdu.

Gorbaçov Sovyet toplumuna özgürlük verdi. Çok iyi planlanmış bir stratejiyle olmasa da verdi bu özgürlüğü. Rus siyasetçi Yavlinski'nin dün dediği gibi, "toplumun bu özgürlüğü nasıl değerlendirdiği ayrı konu" ama o, özgürlüğün yolunu açtı.

İnsan haklarının güvence altına alınması, antidemokratik uygulamaların ve sansürün kaldırılması gibi konularda dev adımlar attı. Aleksandr Soljenitsin ve Andrey Saharov gibi muhalifler onun sayesinde özgürleşti. Yurtdışına kaçmak zorunda kalanlar dönebildi, dışarı çıkmaları yasaklı olanlar ülkeyi terk etme hakkına kavuştu. Basın özgürlüğü sağlandı.

Bütün bu konularda bugün Rusya'da film, tam anlamıyla "geriye sarılıyor".

Bir şey daha: Gorbaçov'un isteyip de ulaşamadığı bir amaç da, Sovyet halklarını ve cumhuriyetlerini barış ve dostluk içinde bir arada tutabilmekti. Ama SSCB'nin dağılma sürecinin neredeyse kansız bir biçimde gerçekleşmesinde onun payı büyüktür. (Bu paragrafı da bugünkü Ukrayna Savaşı süzgeciyle gözden geçirebilirsiniz).

* * *

Gorbaçov'u sevmeyenlerin bir bölümü sol kesimler. Ama kendi ülkesinde, Rusya'da sağcısı, solcusu, orta yolcusu, hemen herkes eski lidere çok mesafeli. 1996'da katıldığı devlet başkanlığı seçimlerinde yüzde 0,51 oyla on aday arasında yedinci olabildi.

2020'de yapılan bir ankete göre, Rusların yüzde 47'si "keşke perestroyka olmasaydı" dedi, katılanların yüzde 65'i "Gorbaçov reformlarından önce SSCB çok daha güçlüydü" görüşünü savundu.

Kuruluşunda Gorbaçov'un büyük katkıları olan (bugün yasaklı) Novaya Gazeta'nın Genel Yayın Yönetmeni Dmitriy Muratov'un sözleriyle bitireyim yazıyı:

"Dünyayı değiştirdiği, ancak kendi ülkesini değiştiremediği söyleniyor. Belki de öyledir. Gorbaçov bize 30 yıllık bir barış ortamı hediye etti. Hediyenin süresi bitti. Artık hediye yok. Ve bundan böyle bu tür hediyeler olmayacak…"


Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.