Ankara Esenboğa Havalimanı’nda 1 Ağustos 2024’te 26 insanın hayatı değişti. Düşman kamplardan birinden getirilen 10 kişi, diğer kamptan 16 kişiyle takas edildi. O 10 kişi Rusya’da Başkan Putin tarafından havalimanında törenle karşılandı. Diğerleri Almanya’ya (ardından onlardan 3’ü ABD’ye) götürüldü. Batı’ya gidenleri karşılayanlar da Başbakan Scholz ve Başkan Biden ile Başkan adayı Harris idi.
Liderler her zaman ve herkesi karşılamıyor. Demek ki olay önemli. Hatta 1985’ten beri bu çapta bir mahkûm değişimi olmadığından dolayı tarihî önemde olduğu söylenebilir.
“Büyük takas”ın içinde olanlar sadece Rusya, ABD ve Almanya değildi. Onlara ek olarak Norveç, Slovenya, Polonya ve Belarus da operasyonun parçasıydı. Türkiye ise yalnızca son aşamanın yaşandığı sahne değil, 1.5 yıl kadar süren hazırlık sürecinde Rus ve Amerikan haber alma yöneticilerinin buluştuğu ve sürecin koordinasyonunu sağlayan ülkeydi.
Bu açıdan olayın kazananları arasında Ankara’yı da saymak hiç yanlış olmaz. Hakkını verelim, Türkiye savaşın durdurulması yolunda en ciddi adımların atıldığı Mart 2022 İstanbul görüşmelerinin organizatörü (BM ile birlikte), aynı zamanda o yılki bir esir değişiminin ve daha sonradan “Tahıl Koridoru” anlaşmalarının ana aktörüydü. Bunlar birer başarı öyküsüdür. 2022’den sonra arabuluculukta irtifa kaybedilse de bunları teslim edelim. (“Esenboğa Operasyonu” ile kazanılan puanların bir gün sonra Instagram’ın yasaklanmasıyla harcanması da yine iktidarın sorumluluğundadır.)
Biden’dan giderayak başarılı hamle
ABD Başkanı Biden bu takas için epeyce çaba harcadı. Yukarıda adı geçen Avrupalı devletlerin liderleriyle uzun görüşmeler yaptı. Özellikle bu takasın gerçekleşmesinin önündeki engellerden birini, Almanya’nın direnişini aşmak için çok uğraştı.
Alman lider Scholz, 2019’da Çeçen sığınmacı Hangoşvili’yi öldürdüğü için müebbet hapis cezasına çarptırılan KGB ajanı Krasikov’un serbest bırakılmasının mümkün olmadığını, ülkesindeki hukuk sisteminin buna izin vermediğini söylüyordu.
Biden ise hem bu takasın çok önemli olduğunu, hem de Belarus’ta terörist eylem yaptığı iddiasıyla ölüm cezasına çarptırılan Alman vatandaşı Krieger’in hayatının kurtarılmasın ancak böyle gerçekleşebileceğini anlatıyordu. Ayrıca uzun hazırlık sürecinde takasın en önemli kişisi olarak adı listenin başına yazılan Rus muhalif lider Navalni’nin 16 Şubat’ta hapiste ölmesi, durumun ne kadar tehlikeli olduğunu göstermesi bakımından Biden tarafından kullanıldı.
Amerikan lider Batılı devlet yönetimleriyle bu konudaki son görüşmelerini, Kasım ayındaki başkanlık seçimlerine katılmayacağı açıklamasını yapmasına saatler kala tamamladı. Esenboğa’da her şeyin yolunda gitmesiyle de bunu kendi başarısı olarak kullandı, hatta sanki kendi partisinin Başkan adayı Harris’le bu başarıyı paylaşma yolunda fazla cömert davranmadı.
Sonuçta öyle veya böyle, Demokratlar mahkûm takasının gerçekleştirilmesini de seçim kampanyası için heybelerine attılar. Bu açıdan Trump’ın “ABD kaybetti, yine Putin kazandı” demesinin ve takas için Rus lideri kutlamasının şu aşamada fazla önemi yok gibi görünüyor.
Putin “muhatap” olmanın keyfini çıkarıyor
Biden ve Trump demişken, Putin’in bu takası ABD seçimleri öncesinde yapmayı tercih etmesi de es geçilecek bir konu değil tabii. Belli ki Trump’ın öngörülmez ve güvenilmez olması, sadece Ukrayna’yı değil Rusya’yı da ürkütüyor.
Ancak Rus lider için daha önemli bir konu var. Yakın zamanlara kadar kimilerinin “mafya ve haydut devletin başı”, “Ukrayna’da çocuk katili” olarak nitelediği ve bu arada Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkında tutuklama kararı çıkardığı Putin, bu takas ile birdenbire “Batı’nın muhatabı” oluverdi.
Bu bakımdan söz konusu takasla Biden’ın başarı, Putin’in ise zafer kazandığını savunanlara ben de katılıyorum.
Birçok yorumcuya katıldığım bir başka konu da, bu tür takasların bundan sonra da sürebileceği.
Batılı hapishanelerde Moskova’nın geri almak isteyebileceği onlarca Rus yetkili var. Rusya hapishanelerinde ise yüzlerce siyasi suçlu. Batı, Kremlin’in 1 Ağustos’ta serbest bırakılan Amerikan gazeteci Gershkovich gibi başka suçsuz insanları da “esir takası fonu” yaratmak için tutuklayabileceğinden duyduğu kaygıyı dile getiriyor.
Sonuçta kimin bu operasyondan daha kazançlı çıktığı üzerine farklı görüşler ileri sürülebilir ama bence daha önemli olan, kimsenin zararlı çıkmamasıdır. Tersine herkes şu ya da bu ölçüde kazandı.
Siyasi liderler ve devletler bir yana, takas edilen 26 kişi, onların aileleri, akrabaları, dostları, sevenleri kazandı. İnsan hayatı kazandı.
Ki bence bu dünyada hiçbir şey, ne para, ne siyaset, ne jeopolitik gerçekler, ne ideoloji, ne de din insan hayatından daha önemli değildir.
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |