Hakan Aksay

01 Aralık 2016

Esad’ı nasıl devireceksiniz? Rusya’yla savaşacak mısınız?

Erdoğan'ın böyle konuşması neden? Halep 'düştü düşecek' o yüzden mi? Türkiye ve Suriye ordularının birbirine tehlikeli biçimde yaklaşmasından dolayı mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan yine bütün dünyayı şaşırttı.

Önceki gün İstanbul’daki Parlamentolararası Kudüs Platformu Sempozyumu’nda şöyle dedi:

“Devlet terörü estiren zalim Esed'in hükümdarlığına son vermek için biz oraya girdik, başka bir şey için değil!

Oysa Fırat Kalkanı denilen askerî operasyonun amacı IŞİD’i etkisiz hâle getirmek değil miydi?

"Biraz daha genişletilmiş ifadesi” ile IŞİD’i ve YPG’yi?

Zaman geçtikçe, harekâtın daha çok sınırlarımız yakınında oluşabilecek bir Kürt koridorunu önlemeye yönelik olduğu ortaya çıkmamış mıydı?

Bir yıl önce Rus uçağının düşürülmesinin ardından TSK’nin adım atamadığı Suriye’ye, Rusya ile barışılmasından sonra girilebilmiş, yapılan anlaşma gereğince Moskova’nın müttefiki olan Esad iktidarına yönelik eski keskin eleştiriler mecburen rafa kaldırılmamış mıydı?

Hatta Rusya’nın, ABD de dâhil olmak üzere Batı’yı Esad’ın liderliğine razı ederek IŞİD’le savaş ortak paydasına yöneltmeyi başarmasından sonra, Türkiye’nin de politikasını buna göre ayarladığı düşünülmüyor muydu?

*             *             *

Birdenbire ne oldu?

Erdoğan neden Esad’ın devrilmesini “asıl hedef” olarak açıkladı?

Bu açıklamayı yaparken dünyadan nasıl bir tepki göreceğini hesapladı acaba?

En başta da Rusya’dan?

O Rusya ki, son zamanlarda neredeyse “tek dostumuz” durumunda.

ABD ile fena halde bozuştuk. AB’ye de rest çekip sırtımızı döndük. Diğer yandan “Yav bizi Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) alın!” diye sesleniyoruz. “Rusya artık vizeleri kaldırsın, bu arada domateslerimizi de alsın” diyoruz. Moskova’ya doğru “Biz artık eskisi gibi dostuz, hatta eskisinden de daha sıkı dostuz” diye bağırıyoruz.

Sonra birdenbire Kremlin’in kazanmak üzere olduğu Suriye satrancındaki en önemli taşlarından birine ölümüne saldırdığımızı ilan ediyoruz.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

*             *             *

Sputnik, Cumhurbaşkanlığı’ndan adını açıklamadığı bir kaynağın sözlerini aktarıyor: “Erdoğan’ın bu sözleri harfi harfine ele alınmamalı. Umarım ki bu nedenle Rusya ile yaşanan yanlış anlama hızlı bir şekilde ortadan kaldırılır.”

Yani?

Tamam, “Rusya ile Türkiye arasında yeni kriz” diyen bazıları gibi fazla heyecanlı davranmayalım; ama en azından “sıkıntılı bir durum” doğduğu ortada. “Yanlış anlaşılmaya çok elverişli” sözler bunlar. Durumu kurtarmak için sözlerin “harfine değil ruhuna” bakmak gerekecek galiba.

Peki, o “ruh” bize ne diyor?

Cumhurbaşkanı kime konuşuyor?

Dış politikayla ilgili, ama iç politikaya yönelik mi?

Pardon, beyler…

Politika denilen şeyi iyice maymuna çevirmenin âlemi yok. Dürüst ve açık olmak bu kadar mı zor?

Erdoğan’ın Esad'ı düşürmek gibi bir hedefi var mı yok mu?

Bu net soruya net bir cevap verin lütfen.

Bence Erdoğan cevabı verdi.

O aslında hiçbir amacından asla vazgeçmiyor.

Sadece bazen “tramvaya biniyor” ve tramvayda gittiği süre içinde farklı konuşmalar yapabiliyor. Ama zaman zaman “son durağa gelmeden” de “gönlündeki aslan”ı ortaya koyabilecek kadar açık sözlü…

*             *             *

Basit sorulara devam edelim:

Esad’ı nasıl devireceksiniz?

Yeterli güce sahip misiniz?

Rusya’yı karşınıza alabilecek misiniz?

Ya İran’ı?

Çin’i?

Üye olmak istediğinizi defalarca dile getirdiğiniz ŞİÖ’yü?

Ve tabii ki ABD’yi? “Aynı anda hem IŞİD hem de Esad’la savaşmak ahmaklıktır” diyen ve göreve geldiğinde Suriye’yi Putin’in kucağına atarak geri çekilme ihtimali olan yeni Amerikan lideri Trump’ı?

Diğer birçok devleti ve siyasi, askerî gücü?

PKK’ya, PYD’ye, FETÖ’ye, IŞİD’e, Esad’a karşı savaş! Artı ABD ve AB de var... İçerdeki yazar ve gazetecilerden, Suriye ve Irak’taki “Osmanlı hakkı topraklarımız”a, Yunanistan’dan alınacak “adalarımız”a kadar “düşman yelpazesi”ni ve hedefleri genişletir de genişletirsiniz.

“Bütün  dünyaya karşı tek başına savaşıyorum” hissi, garip ancak heyecan verici bir mağdur romantizmine uzanıyor galiba...

Ama Kudüs Sempozyumu’nda o sözleri ederken, liderini hâlâ yeterince anlayamamış olan İslam Dünyası’na ve bu arada cüzdanı yüklü Suudi Arabistan ile Katar’a yönelik mesaj verme kaygısı da yok değildi sanırım.

Bir de malum, “belagat sanatı”nı bir kez daha konuşturur patlatırız bir şeyler, sonrasına sonra bakarız, diye düşünülmüş (yani düşünülmemiş) olabilir.

Ama Rusların da alınganlığı tutuyor bazen işte!..

*             *             *

Rusya’dan epeyce tepki yükseldi dün.

Siz “Yav gerçekten de harflere takılmamak, yanlış anlamamak lazım” filan diyerek kendinizi rahatlatabilirsiniz tabii, ama Rusya medyasında konuyla ilgili yüzlerce haber ve yorum çıktı.

24 Kasım 2015 sonrasındaki ortamı hatırlatan vurgular az değildi. Örneğin, “Erdoğan Putin’i ikinci kez sırtından hançerliyor/hançerleyecek” türünden...

Putin’in sözcüsü Peskov, Erdoğan’ın sözlerini şaşırtıcı bulduğunu, bunun önceki açıklamalarla çeliştiğini, Türkiye’nin amacının Esad’ı devirmek olduğunun kendilerine söylenmediğini, bu sözlerin aydınlatılmasını beklediklerini dile getirdi.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zaharova ve Bakan Yardımcısı Bogdanov da “Türkiye ile yapmış oldukları anlaşmaları” hatırlatarak, türlü çabalarla Ortadoğu politikasını değiştirmeye çalıştıkları (belki de artık önemli ölçüde değiştirdiklerini düşündükleri) Erdoğan’ın aslında hep aynı yerde durduğunu görmekten dolayı duydukları hayal kırıklığını diplomatik dille ifade etti.

Bugün Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Alanya’da muadili Çavuşoğlu ile görüşecek.

6 Aralık’ta da Başbakan Yıldırım Rusya yolcusu.

Muhtemelen her iki ziyarette de bu konu gündemde olacak. Direkt olarak “harflerle” ortaya konmasa da Esad’ı devirme açıklamasının “ruhu” görüşme masasında gezinip duracak.

İyi de neden?

Neden böyle bir açıklama yapıyor Erdoğan?

*             *             *

Halep “düştü düşecek” o yüzden mi acaba?

Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin (elbette Rusya ile işbirliği içinde) Türkiye sınırına doğru ilerleyişinden, savaşın nasıl biteceğinin aşağı yukarı ortaya çıkmasından mı?

Ortadoğu politikamızın bir kez daha iflas etmesinden dolayı mı?

Birbirine tehlikeli ölçüde yaklaşan (Rusya destekli) Suriye ordusu ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında giderek artan çatışma riskinin bunaltıcı baskısından mı?

24 Kasım’da (Rus uçağının düşürülmesinin birinci yıldönümünde) El Bab yakınlarında, Türk birliklerinin “Rusya’ya değil Suriye’ye ait” oldukları söylenen uçaklarla bombalanarak üç şehit verilmesinin acısının çıkarıl(a)mamasından mı?

Trump’ın göreve başlaması öncesinde, yani sayılı haftalar içinde, Ortadoğu denkleminde Ankara’nın da masada güçlü bir unsur olarak yer alacağı bir tablo yaratmak gerektiğini hissetmekten, ama bunu bir türlü becerememekten mi?

*             *             *

Yazımın sonuna geldiğimde haber geldi ve gülümseyerek okudum. Benim “bugünlerde mutlaka olur” dediğim şey hemen bugün oluvermiş: Artık gün aşırı birbirini aramaya başlayan Putin ile Erdoğan akşam saatlerinde bir telefon görüşmesi yapmış.

Resmî açıklamalar tabii ki bu telefon görüşmesinin ana içeriğini vermiyor. Hele hele (görüntülü konuşma olmadığını varsayıyorum) liderlerin özenle seçtikleri sözleri telaffuz ederken yüz hatlarının, jest ve mimiklerinin nasıl olduğunu hiç aktarmıyor maalesef.

Ama belli ki, Erdoğan “Suriye’ye Esad'ı devirmek için girdik” açıklamasının yanlış anlaşılmaması (!) yolunda bir şeyler söylemiş, Putin de cevaben “yanlış değil doğru anladığını” (!) yatıştırıcı bir tonda ifade etmiş. Ve ortam yumuşamış...

Eee, o zaman?..

Ben bu yazıyı boşuna yazmış olmuyor muyum?

Öyle düşünmekte özgürsünüz elbette...

Eğer siz Suriye iç savaşının patlak verdiği 2011’den itibaren Türk-Rus ilişkilerinin nasıl gerilmeye başladığını, 24 Kasım 2015’te ne denli korkunç bir darbe yediğini, sonrasında yaşananlar ne olursa olsun (akıllı demeçler, uzlaşmacı açıklamalar, özürler, turizm ve ticaretin eski düzeyine getirilme vaatleri, liderlerin bir araya gelmesi, birbirine gülümsemesi  ve sık sık telefonlaşması vs.) iki ülke arasındaki en önemli uçurum olan “güven bunalımı”nın ne derece ürkütücü boyutlara ulaştığını ve “Esad’ı devirmeye geldik” açıklamasıyla bu uçurumun biraz daha da derinleştiğini görmeyenlerdenseniz...

Bu yazıyı boşuna okumuşsunuz demektir.