22 Temmuz 2011
Erken öten horozlar
Ahlak “bugün” diye çığlık attığında, siyaset “dur bakalım, bekleyelim” diyebilir...
Ahlak “bugün” diye çığlık attığında, siyaset “dur bakalım, bekleyelim” diyebilir. Ahlak insana ve evrensel değerlere bağlı kalınmasını emrederken, siyaset çıkar hesaplarını ve gelecek kaygısını öne alabilir.
İşte Türkiye’nin en büyük sorununda yaşanan son perde bunu gösteriyor. Seçim sonrası, tam da Kürt sorununda çözüm kapısı aralanmış gibi göründüğü anda ortalık toz duman oldu.
İşin ilginç yanı şu: Olayın neredeyse bütün tarafları açısından tehlikenin boyutları anlaşılıyor, iç savaşın yeni bir şiddetle hayatımızı karartabileceği görülüyor. Yeniden çözüm yoluna girilmesi için yapılması gerekenler biliniyor. Ama…
Ama ahlakın “hemen şimdi” haykırışları karşısında akıllı ve soğukkanlı adamlar, kaskatı taşlardan birer heykel gibi susuyor. Hatta, ne susması! 50 bin ölümü hiçe sayan bir duruşla, geçmiş yılların örümceklenmiş valizlerinden eski söylemlerini çıkararak bildik tiyatrolarını bir kez daha oynamayı deniyor.
* * *
İktidar – ki “iktidar” olduğu için çözüm adımlarını atma sorumluluğu en başta ona aittir – seçmen kitlesinin olası tepkilerini, siyaset dünyasında kopacak gürültüyü, kısa sürede etki kaybetmesi ihtimalini göz önünde tutarak barış inisiyatifi geliştirmek yerine “kana kan, intikam” söylemini tercih ediyor.
Muhalefetin büyük bölümü zaten çözüm üretmek yerine “muhalif duruşun pozlarını geliştirme” oyununa kendini kaptırmış durumda ve genellikle milliyetçi sularda kulaç atarken kendini daha rahat hissediyor.
Kürtler arasında ise ağır basan tutum, kendi askerî-siyasi otoritelerine ve birlikte davranma disiplinine koşulsuz bağlılık... Uygun adım yürünürken kendi adımının farklı görünmesinden çekinen birçok siyasetçi, yanındakileri yan gözle ve dikkatle süzerek gerekirse kırık kolun yenini içerde bırakmaya yeminli görünüyor.
* * *
Bu ortamda tek tük çıkan “çatlak sesler” ise hemen bastırılıyor ya da “ikna” ve “sansür” yöntemlerine ve “mücadelenin çıkarları” denklemlerine bağlanarak “halledilmek” isteniyor. Sezgin Tanrıkulu’nun ve Altan Tan ile Şerafettin Elçi’nin çıkışları buna örnektir.
CHP’nin, Tanrıkulu’nun vicdanın sesiyle yaptığı açıklamayı ürkekçe ve dolaylı yöntemlerle reddederken “şimdi sırası değil” ve “yanlış anlaşılabilir” gibi argümanları kullanması da manidar.
Yani aslında açıklama yanlış değil de… Olmaz işte… Böyle açıklama yapılmaz… Hem de bu ortamda… Bu zamanda… Siyaset bu kadar kızışmış ve 13 asker öldürülmüşken…
Oysa tam da böyle bir ortamda ve bugünkü siyasi aşamada, tam da 13 asker öldürülmüşken yapılması gereken, savaşa dur diyen vicdanlı bir açıklamaydı o…
Ama ne dedi “ustalar”:
- Şimdi sırası değil!..
* * *
Bizim toplumumuzda ilericisi ve gericisinde, sağcısı ve solcusunda, bürokratı ve aydınında, statükocu ev devrimcisinde en yaygın ahlaksızlık türlerinden birini ifade eder bu anlatım:
- Şimdi sırası değil!..
Anlamını, “doğru tavır koymanın da (doğru) bir zamanı vardır” gibi bir kalıpla yorumlayabilirsiniz.
Bu satırların yazarının başı bu cümleyle hep dertte olmuştur.
“Yeryüzü cennetidir” diye büyük gençlik hayalleriyle gittiğim Sovyetler’de bu cümlenin çok yaygın olduğunu öğrendim. Parti, toplumun önüne koyduğu politik hedefleri “ana halka” ilan ediyor, ona uymayan soruları ve fikirleri “zamansız” buluyordu. Saharov ve Soljenitsin “zamansız” konuştular. Zinovyev, Maksimov, Lobanski ve Vinogradov da öyle. Onun için sürüldüler, kovuldular, yurttaşlıktan çıkarıldılar.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sıkıntılar, “şimdi sırası olmadığı için” halka açıklanmadı. İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki gerçek kayıplar ve Stalin terörünün katlettikleri on yıllarca ortaya çıkarılmadı. Yüzyılın sonlarına doğru ve Çernobil'in bulutları arasında, nükleer tehlikenin halka anlatılması yasaklandığında da aynı şey söylenmişti:
- Şimdi sırası değil!..
* * *
Genç bir komünistken, partimin bağımsız politika izlemesi amacıyla özene bezene yazdığım makaleye bir politbüro üyesinin gösterdiği tepki hala belleğimde:
- Kutlarım yoldaş! Aslında makale çok iyi. Ama şu sıralarda yayımlarsak yanlış anlaşılabilir...
Özeti:
- Şimdi sırası değil!..
Kısacık bir cümleydi bu. Ama bir ömürlük kullanım süresi vardı. Daha çocukluk yıllarımızda, okullarda öğrencilerin sorduğu “münasebetsiz” sorular, öğretmenlerce aynı cümlenin yardımıyla geçiştirildi. Ailelerde de öyle. Dernek ve sendikalarda da benzeri sahneler yaşandığını gördüm. Kuşkucu düşünceler hep aynı cümleyle savuşturuluyordu.
* * *
İşte böyle! Her şeyin bir sırası var...
Ne zaman hangi soru sorulmalı, hangi öneri ileri sürülmeli, hangi fikirler tartışılmalı, gerçeğin hangi bölümü ve nasıl gündeme getirilmeli; bütün bunların “uzmanlar”ı, “bir bilenler”i bulunuyor.
Ha, bir şey daha!
Bu oyunların kurallarına uymayanlar için düşünülmüş son bir oyun daha var:
Erken öten horoz oyunu!