Hakan Aksay

18 Şubat 2014

Erdoğan'ın Kanuni Süleyman kompleksi ve 'duyarlı vatandaş'ın risksiz hukuk şovu

İlginç, mümkün olsa da, bugün Kanuni ile Erdoğan karşılaşsalardı, anlaşabilirler miydi? Sanmam.

Halkımızın tarih bilinci ve adalet duygusu baş döndürücü bir hızla gelişiyor.

İşte Hasan Köz adlı Bursalı yurttaşımızın göz yaşartıcı hamlesi: Muhteşem Yüzyıl dizisinin son bölümünde Şehzade Mustafa'nın öldürülmesi karşısında çok etkilenen Hasan Bey, Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa hakkında suç duyurusunda bulunmuş.

Şehzade Mustafa'nın itibarının iade edilmesini talep eden Köz, ayrıca Sultan Süleyman'ın padişahlığının iptali (!) için de dilekçe yazmış.

Bursa Cumhuriyet Savcılığı’na yaptığı suç duyurusunda, Süleyman ve işbirlikçilerinin 1553 yılında işledikleri "halkı kin ve nefrete sürüklemek" ve "azmettirerek boğdurmak" suçlarından TCK'nın ilgili maddeleri uyarınca yargılanmalarını isteyen eden bilinçli yurttaşımız, merhum Şehzade'ye "otopsi yapılması gerektiğini"(?) vurgulamayı da unutmamış.

Hasan Bey, şikâyetçi olduğu "şüpheliler"in adresini "Topkapı Sarayı/İstanbul" olarak göstermiş.

Gülüp geçelim mi? Bence hayır. Gülsek de geçmeyelim.

 

*      *    *

 

Sizce bu "suç duyurusu" başka yurttaşların aklına gelseydi onlar da aynı şekilde davranır mıydı?

Bence herkes değilse bile, birçok kişi böylesi bir "tarihi sorumluluk ve adalet mücadelesi"ne pekâlâ girişebilirdi.

Hatta belki bazı yurttaşlarımız, Hasan Bey'in bütün gazetelerde ve televizyon kanallarında boy göstermesine bakıp da "Keşke onun yerinde ben olsaydım. Kolayca meşhur olurdum. Mahalle kahvesinde, akrabalar ve arkadaşlar arasında acayip süksem olurdu." diye iç geçirebilir.

Kuşkusuz, işin bir boyutu "TV dizilerinin etkisi" ile ilgili. Çağdışı bir eğitim sistemi ve kitap okumaktan kaçınma özelliği de göz önüne alındığında, halkımızın tarihiyle tanışmasında bu tür dizilerin etkisi inkâr edilemez.

Bu günlerde Şehzade Mustafa'nın türbesinin ziyaretçi akınına uğraması da es geçilecek bir şey değil. İnsanlar yüzyıllar önceki katliamlar için cömertçe gözyaşı döküyor. Herhalde böylelikle kendilerini daha arınmış ve ahlaklı hissediyorlar. Hatta bir ihtimal, bu tür eylemlerle, izledikleri dizide sanki kendilerinin de bir rolü olduğu hülyasına kapılıyor bile olabilirler.

 

*      *    *

 

Ne var ki, yakın tarihimize, dahası yaşadığımız günlere gösterilen duyarlılık hiç de aynı düzeyde değil.

Davacı Hasan Bey ve benzerleri, örneğin, Gezi Parkı olaylarında 7 kişinin öldürülmesinden, birçoğunun yaralanmasından, bazılarının gözlerini kaybetmesinden aynı derecede etkilenmiyorlar.

Bu tür güncel meselelerde "adalet ve hukuk savaşı" vermeyi düşünmüyorlar.

Ali İsmail ile ilgili dava açmıyorlar.

Ethem Sarısülük cinayetiyle ilgili suç duyurusunda bulunmuyorlar.

Ya da ayyuka çıkan yolsuzluklar konusunda cumhuriyet savcılarına başvurmuyorlar.

Bakan çocuklarının marifetleri, ayakkabı kutusu, Halkbank eski Genel Müdürü'nün salıverilmesi, hiç kimseyi elinde resmî dilekçeyle kameralara poz vermek için esinlendirmiyor.

O zaman bu tür "suç duyuruları" açısından, işin hukuki ve ahlaki boyutunun ne derece samimi olduğundan kuşkulanma hakkımız doğuyor.

Karşımızda duran olay, muhtemelen, siyasi iktidarı kızdırma riski olmayan, ama medyatik getirisi garantili bir şovdan ibaret.

Bu tür yurttaşlar herhalde Kanuni zamanında yaşasalardı Birinci Bayezid'i, Birinci Bayezid zamanında yaşasalardı de Birinci Osman'ı (Gazi) şikâyet etmeye kalkacaklardı. Ama yaşadıkları dönemin iktidarını rahatsız etmeyecek, o dönem işlenen katliamlara göz yumacak, yolsuzlukları doğal sayacaklardı.

"Yüce milletimiz"in ve "ulu ecdadımız"ın büyük ölçüde Hasan beylerden oluştuğunu unutmayalım.

 

*    *    *

 

Günümüz siyasetiyle tarihimiz arasındaki bağlardan bahsederken Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Kanuni Sultan Süleyman takıntısı"nı unutmak da olmaz.

Erdoğan iki yıl önce şöyle demişti:

"Bizim ecdadımız Muhteşem Yüzyıldaki gibi değildi. Kanuni Sultan Süleyman 30 yıl at sırtındaydı. O televizyonun sahiplerini kınıyorum. Yargının gerekli kararı vermesini bekliyoruz."

Başbakan'ı en çok rahatsız eden konu, Kanuni'nin "haremde vakit geçirmesi" idi.

Geçen gün yine aynı söylemi tekrarladı:

"Biz televizyon ekranlarında anlatılan Kanuni'nin değil, gerçek Kanuni'nin torunlarıyız."

Ufak bir-iki ayrıntıyı da ekleyelim:

Erdoğan’ın, Gezi Parkı eylemlerinin başında direnişçileri destekleyen aydınlarla görüştüğünü hatırlarsınız. Onlar arasında Muhteşem Yüzyıl'ın Süleymanı Halit Ergenç de vardı.

Erdoğan'ın, olaylarda takındığı sert üslup eleştirilince Ergenç’e dönerek, "Kanuni de sert mizaçlıydı; sen bunu biliyorsundur." dediği, bir ara ona bazı Osmanlıca kelimelerin anlamını sorduğu, cevap alamayınca da "Sen Kanuniyi canlandırıyorsun, bunları nasıl bilmezsin!" dediği gazetelere yansımıştı.

Burada, yalnızca Erdoğan'ın psikolojisinin bozulmasındaki önemli bir aşamayı değil, onun Kanuni konusundaki aşırı duyarlılığı, hatta belki de kıskançlık ve çekememezliği de kendini hissettiriyor.

 

*    *    *

 

Tek adam rejimini kurmaya çalışan Erdoğan, kendisini Kanuni ile kıyasladığında sanırım en azından can sıkıntısı yaşıyor. Hatta belki de eziklik...

Kanuni'nin astığı astık kestiği kestikti. Saygınlığı ve otoritesi Erdoğan'a kıyasla daha yüksekti.

Böyle muhalefet falan olmazdı onun döneminde. Geziciler, gazeteciler, sanatçılar, TÜSİAD vs. yoktu.

"Paralel devlet"in kellesini vurmak daha kolay olurdu o zaman.

Oysa Erdoğan, iktidarını uzatabilmek için kan ter içinde kent kent koşturarak durmadan konuşuyor.

İlginç, mümkün olsa da, bugün Kanuni ile Erdoğan karşılaşsalardı, anlaşabilirler miydi? :)

Sanmam.

Bir kere Erdoğan'ın hiçbir güçlü lidere tahammülü kalmadı. En ufak bir kıvılcımdan ateş çıkarabiliyor.

Herhalde elinde olsa Kanuni'ye posta atardı:

- Harem'le uğraşma! İşini yap! Yoksa sandıkta görüşürüz...

Kanuni de - Halit Ergenç'in yuvalarından fırlayan mavi gözleriyle - kükreyerek yolsuzluk konusundan başlardı işe:

- Ben devletin ve milletin menfaati için evladıma bile acımadım; sen ne cüretle Bilal'i ve vezirlerini soruşturmadan kaçırırsın!..

 

@AksayHakan