Hakan Aksay

13 Ağustos 2014

Erdoğan'dan Obama'ya fırça, Putin'e uyarı, Atambayev'e övgü

Van minuuut! Sabırsızlıkla ha? Yav sen ne biçim adamsın yaa! Tam altı aydır arıyoruz, bi kere telefonumuza çıkmıyorsun

-    Beyefendi?
-    ...
-    Beyefendiiii!
-    Ne var oğlum, ne bağırıyorsun?
-    Efendim, yine bir kutlama telefonu. "Dışardan"...
-    Yav, amma telefon geldi bu dış mihraklardan yaaa. Kim arıyo yine? Merkel mi? Holland mı?
-    Hayır efendim, bu sefer Barack Obama arıyor.
-    Öyle miii! Arıyo demek. Eee, eli mahkûm tabii. Arayacak, kaçarı yok!
-    Bağlayayım mı efendim?
-    Bağla bakalım. Haa, yok, dur bi dakka. Bağlama. Beklet biraz.
-    Efendim, zaten kaç dakikadır bekliyor. Washington'dan... Epey de yazar şimdi...
-    Biz aylardır arıyoruz kendisini. Bir telefonumuza döndü mü? Beklesin şimdi, işi ne!
-    Peki efendim.
-    Hadi neyse... Bağla bakalım.

 

*    *   *

 

-    Helloooo!
-    Ne hellosu! Selamun aleyküm! Öğrenin bunları artık.
-    Sayın Erdoğan, halkın oylarıyla seçilmenizden dolayı sizi saygıyla kutluyorum. Daha önce de dediğim gibi, Washington'da sizinle yeni görevinizde birlikte çalışmak için sabırsızlıkla bekliyoruz.
-    Van minuuut! Sabırsızlıkla ha! Yav sen ne biçim adamsın yaa! Tam altı aydır arıyoruz, bi kere telefonumuza çıkmıyorsun.
-    Ee, yani, şeyy. Haliyle ABD Başkanı olarak epeyce yoğun günler geçiriyorum da...
-    ABD başkanıymış! Sen Başkansan, ben de Cumhurbaşkanıyım. Hatta Başbakanım. Dahası AKP Başkanıyım...
-    Yanlış anlamayın. Mutlaka siz de yoğunsunuzdur da... Son zamanlarda Michelle'nin işleri, Malia ve Sasha'nın alışverişleri falan...
-    Tamam tamam, anlaşıldı. Mayıs ayında konuşmaya başladığımız şeyleri en kısa zamanda sonuçlandıralım.
-    En kısa zamanda. Eylül başında görüşmek üzere Sayın Cumhurbaşkanı.
-    Haydi o zaman, güle güle bakalım.

 

*    *   *

 

-    Efendim, yine telefon. Rusya lideri Vladimir Putin arıyor.
-    Ha, onu bekletmeyelim. Bağla hemen.
-    Allooo!
-    Vilademir, nasılsın, iyi misin?
-    Redjep Tayyip, salaaam! Bravo, sen de birinci turda götürdün. Tebrik ederim.
-    Senin yüzde 83 raytinginin yanında benim yüzde 52'min lafı mı olur!
-    Seçildiğimde yüzde 63 falandı. Ukrayna'yla savaş başlayınca böyle oldu.
-    Yapma ya! Demek şimdi ben komşulardan biriyle savaşsam, yüzde 20 artış garanti desene?
-    Tabii ki. Bu arada malum, Batı yaptırımlarından dolayı bizim sebze ve meyve durumumuz kötü. Size zahmet iyilerinden seçip bize...
-    Zamanında o kadar domatesimizi kurtlu falan diye geri gönderdiğinizi unutmadık.
-    Bir daha tekrarlanmaz, merak etme.
-    Şu Cemaat okullarını da sekiz defa söyledik, hâlâ kapatmadınız.
-    O da kolay, kafanı takma.
-    Oldu o zaman. Bu arada bizi artık AB'ye karşı Şangay Örgütü'ne alırsın artık. Yeter oyaladığın.
-    Lafı ağzımdan aldın. İlk zirvede sizin üyeliğiniz gündem maddesi, hemen hallederiz.
-    Tamam o zaman. Haydi benim balkona çıkmam lazım.
-    Balkona mı? Hayrola, klimalar çalışmıyor mu?
-    Yok öyle değil. Balkon konuşması yapacağım. Halk bekliyor.
-    Anladım. Başarılar. Anayasal değişiklikler ve muhalefetle mücadelede bir yardımım olursa memnuniyetle.
-    Soracağım şeyler var. İlk fırsatta konuşalım. Sen de şu Suriye politikanı bi daha düşün bu arada. Haydi selametle.

 

*   *   *

-    Beyefendi, beyefendi!
-    Ne oldu, yine mi yabancı bir lider telefon ediyor?
-    Evet efendim. Yani, hayır efendim. Yabancı lider de... Telefonda değil, buralara kadar gelmiş.
-    Kim o be?
-    Almazbek Atambayev.
-    O da kim ki?
-    Kırgızistan Devlet Başkanı, efendim. Hani vaktiyle Türkiye'de okumuştu. Size de "abi" diye hitap ederdi.
-    Haa, tamam, hatırladım. Ne istiyor ki şu arada?
-    Tebrik etmek istiyormuş efendim.
-    Yok canım! Kesin para istiyordur yine. Sav gitsin.
-    Peki efendim.
-    Dur bakalım, dur. Fikrimi değiştirdim. Çağır gelsin.
-    Tamam efendim. Hemmen!..

 

*   *   *

 

-    Selamun aleyküm, Tayyip Abi.
-    Vay, Elmas Bey, hoşgeldin kardeşim.
-    Abi, çok tebrik ederim. Bu zamanda ilk turda bu kadar oyla...
-    Tamam tamam. Sen de benim şükranlarımı ilet Moğolistan halkına.
-    Kırgızistan, Tayyip Abi.
-    Ha, evet, tabii...
-    Şu bizim kredi işini de bir halletseydik?..
-    Yav daha geçen yıl kaç yüz milyon dolar verdik! Küçücük ülkesiniz, yetmiyor mu?
-    Abi, hayat pahalı. Biz sizi seviyoruz. Siz de bizi anlayın. Ruslar haftaya 500 milyon dolar veriyor da. Siz Reza Zarrab Bey'i bize yönlendirseniz, o bile yeter!
-    Tamam söz, ilk fırsatta temin ederiz.
-    Abi, biz de yakında senin heykelini dikeriz Bişkek'te.
-    Bişkek ne be?
-    Bizim başkentimiz, Abi.
-    Haa, tamam. Yav... Sen bi dakka dursana. Gel sen de benimle balkona çık şimdi, hadi!
-    Balkona mı? Uygun düşer mi, Tayyip Abi? Yarın Putin'e misafir gideceğim. O ne der sonra?
-    Para isterken iyiydi, değil mi? Yav çık, bir şeyler söyle. Bir cümle olsa yeter.
-    Tamam, abi. Var öyle bi cümlem.
-    Söyle bakıym!
-    Uluu Türk Kaganatın kura albasak da, biz küçtüü boordoş Türk mamleketterinin birimdigin tüzüşübüz kerek.
-    Nee? Oğlum Moğolca konuşmayacaksın!
-    Kırgızca, abi! Türkçesi şu: Büyük Türk Kağanlığını kuramasak da, güçlü soydaş Türk ülkelerinin birliğini oluşturmamız gerek.
-    Güzeeel. Çok hoşuma gitti. Kredini en kısa zamanda cebinde bil.
-    Çok sağol, Tayyip Abi. Öpiym!
-    Tamam tamam. Hem artık devletlerimiz arasındaki bağları sıklaştıralım. Bunun için size yeni ve çok aktif bir büyükelçi göndereceğim.
-    Harika olur, abi. Göndermeyi düşündüğün kişinin adını bağışlar mısın?
-    Kardeşim Abdullah Gül.


@AksayHakan