Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Gagavuz lider İrina Vlah ile birlikte.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan seçim kampanyasının giderek hız kazandığı ortamda pek çok alanda adımlar atıyor, açıklamalar yapıyor. Bunlardan birine dün Diyanet Akademisi'nin mezuniyet töreninde şahit olduk.
Erdoğan'ın yeni açılımı şu oldu:
"Tarih kitaplarına şöyle bir göz attığınızda karşınıza çıkacak hakikat şudur: Türk demek aynı zamanda Müslüman demektir."
Kitaplara "şöyle bir göz atmak" bazen yanıltıcı olabilir. Özellikle de iç siyasette gergin bir ortamdaysanız "dışarıdaki dünya"yı unutabilirsiniz. Oysa muhalefetin uzun yıllardır iktidara terk ettiği dış politika, AKP iktidarı açısından çok önemlidir, hata kaldırmaz.
Kitaplara şöyle bir göz atmaktan daha fazla zaman ayırması gereken Cumhurbaşkanı danışmanları ve metin yazarları, "Türk demek Müslüman demektir" cümlesinin büyüsüne kapılmış ve Reisleri'ni hataya yöneltmiş olabilirler. Ama en azından şimdi bence birilerinden özür dilenmesi gerekiyor.
Kimlerden bahsediyorum?
Müslüman olmayan Türklerden.
* * *
Aa, Müslüman olmayan Türkler de mi var?
Hani "Türk demek aynı zamanda Müslüman demek"ti?
Erdoğan'ın bu cümlesini duyduğumda aklıma 1981-1982'de Moldavya'da (Moldova) yaşadığım dönem geldi. Ben Kişinyov Üniversitesi Hazırlık Fakültesi'nde Rusça öğrenirken birkaç Gagavuz ile tanışmıştım. Sonra başkaları da ortaya çıktı. Ardından bir gün Komrat'a gittik.
Gagavuzlar çok sevimli bir halktı. Sayıları 160 bin civarında deniliyordu. Yaşlılar neredeyse tümüyle "temiz" Türkçe konuşuyordu. Gençler ise cümlelerinde bazen Rusça kelimeler kullanıyorlardı.
"Hristiyan Türkler" ile tanışmam böyle oldu.
Uzun yıllar sonra Moskova'da gazetecilik yaparken sık sık seyahatler yaptım. En beğendiğim şehirlerden biri Çeboksarı (Şupaşkar) oldu. Rusya'ya bağlı özerk Çuvaşistan'ın başkentiydi. Bana daha Leningrad Üniversitesi'nde okurken dost olduğum bir Çuvaş'ı hatırlatan, eğitimli, sıcakkanlı ve iyi yürekli çok sayıda insan olduğu izlenimimi özellikle hatırlıyorum.
O dönemde bu izlenimlerimi paylaştığım bir arkadaş bana şöyle şaka yapmıştı: "Sen Ortodoks Hristiyan Türkleri daha çok seviyorsun galiba…"
Başka Türklerle de tanıştım. Yakutistan (Saha) Cumhuriyeti'nden Tuva'dan, Altay'dan... Kimisi dinsiz, kimisi Şaman, kimisi Musevi veya başka dinlerdendi.
* * *
Türkiye'nin 30 küsur yıllık "Balkanlar'dan Çin Seddi'ne kadar" Türk dünyasına liderlik etme macerasını yakından izlemeye çalıştım, çalışıyorum.
Elbette tarihî, kültürel, dinsel ortaklıklar ve aynı dil grubuna mensup olmak küçümsenecek bir şey değildir. "Milliyetçi emeller" deyip bunların önemini reddedemezsiniz.
Ama Ankara'nın SSCB'nin dağılmasıyla birlikte kendini öteki bütün Türklerin ("Türkiler"in) "ağabeyi" ilan etmesi pratikte pek başarılı olamadı. Çünkü ne ekonomik gücü önderlik etmeye yetiyordu ne de stratejik aklı.
Sonradan bu konu biraz daha çalışılmaya başlandı. Özellikle de Rusya'nın Orta Asya ve Kafkasya'da zayıflama sürecine bağlı olarak. Ama hâlâ uzun vadeli net bir politikanın olduğunu savunmak mümkün değil.
Bu arada dünkü ("Türk demek Müslüman demektir") gibi gaflar da o coğrafyada az buz olumsuz etki yaratmaz.
Doğal olarak "Erdoğan artık Müslüman olmayan Türkleri kardeş saymıyor mu?" sorusunu gündem getirir.
Söz konusu coğrafya ve halklar sadece iktidarın değil, muhalefetin ve kendini aydın sayan sağ ve sol kanattan gazeteci ve akademisyenlerin da zayıf karnı.
Son dönemde ciddi sarsıntılar yaşayan Rusya'ya bağlı Başkurdistan'la ilgili bazı yorumları izliyorum. Düne kadar bu cumhuriyet ve halkın varlığından bile haberdar olmayan, Cumhuriyet'in ve kentlerin adını telaffuz bile edemeyen "aydınlar", şimdi bir çırpıda ortaya fırlayıp "Türkler ayaklanıyor, kardeşlerimiz direnişte" diyerek kitlesel tepkilerden "kan payı" devşirme telaşına düştüler.
Sanırım bu ülkede tarih kitapları fazla okunmuyor, insanlar en fazla "şöyle bir göz atıyorlar", o kadar…
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |