En büyük yurtseverlik hangisidir? En iyi vatanperverlik örneği nedir? Nutuklar atmak mı? Yoksa?..
Bu tür sorular kafamda yankılanırken epeyce yol aldım. Güney Rusya’dan Moskova’ya kadar, 10’u aşkın kentin dahil olduğu bir seyahatteyim.
Genellikle başkentte veya “ikinci başkentlerden birinde” (Petersburg veya 8 federal bölgenin başkentleri) değilseniz, yoksulluk daha bir fütursuz çarpıyor gözünüze. Kâh delik deşik yollarıyla, kâh birer odalı üst üste köhne daireleriyle…
İnsanca yaşayamıyor insanlar. Dahası – ve en acıklısı - çoğunun hayali bile yeterince zengin değil. Seyahati birlikte yaptığımız kimi Ruslar’ın hayran olduğu bazı yerlere Avrupa’da “modern kent” değil, “zevksizlik anıtı” ya da “tarihi mekan” derler olsa olsa…
Rusya hâlâ büyük ölçüde yoksul yaşıyor. İstatistikler istediği kadar “dünyanın en büyük ekonomilerinden biri” desin. Türkiye de öyle değil mi? Evvel Allah en zenginlerdeniz! Ama yoksulluk bizde de birçok yerde diz boyu…
* * *
Rusya’da tatillerin bayıltıcı saldırısı sürüyor. 1 Mayıs ile 9 Mayıs arası kimseyi silah zoruyla bile çalıştıramazsın burada. En fazlasından birkaç “manalı konuşma ve resmî tören” için 3-5 kişiyi zar zor toplayabilirsin.
9 Mayıs buranın en büyük kutlamalarından biri. Zafer bayramı. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’yı yenmelerinin yıldönümü.
Sayıları her yıl azalan yaşlı insanlar madalyalarını takıp meydanlara çıkıyorlar yine. Ve savaşı nasıl kazandıklarını anlatıyorlar, yitirdikleri arkadaşları için gözyaşı döküyorlar.
Benim hüznüm ise bu gözyaşlarıyla ilgili olmaktan çok, onların kendileriyle, hayatlarıyla ilgili. Her yıl 9 Mayısta meydanlara doluşan bu cesur ihtiyarcıkların çoğu yoksul, iki yakasını bir araya getiremiyor besbelli. Ömürlerinin son günlerinde bile rahat edemediklerini, bayram sevinci yaşayan gözleri bile saklayamıyor.
Az mı, 1945’ten bu yana onca yıl geçti!.. Ama onlar hâlâ mutsuzlar…
* * *
Kimine göre 12 milyon, kimine göre (dışarda Hitler, içerde Stalin’e verilen kurbanların toplamı) 20 milyondan fazla kayıp verdiler. Savaşı kazandılar. Almanlar’ı bozguna uğrattılar. Ne kazandılar? Zafer! Ne kazandılar? Nasıl bir hayat kazandılar?
Yenilen Almanlar nasıl yaşıyor? Ya yenen Ruslar? Suçları uzun yılların altında gizlenmiş eski SS subayları arasında böyle yoksullar var mı?
Yaşlıların bir kısmı köpürüp kızdı, bir kısmı sessizce ağladı.
* * *
Düşünün. “Birileri” Türkiye’yi işgal etse ve sonrasında Türkiye yurttaşlarının eline daha çok para geçse, daha çok yiyip içebilseler, işsizlik olmasa, dış borç kalmasa…
Ve aramızdan birileri çıkıp “Ulusal Kurtuluş Savaşı da neymiş! Önce ekmek gelir!” türü yaklaşımlarla işgali savunsa… (Ben bunu diyebilecek insanlar tanıyorum. Ya siz?)
Ulusal onurun terazi kefelerinde ABD doları ile tartılmasından tiksiniyorum.
Ama bildiğim bir şey daha var: Tarih yalnızca keyifli bir övünme malzemesi değil, ağır bir sorumluluktur da.
Nice kayıplar pahasına zafer kazanan cesur halkların herkesten daha iyi yaşamaya hakkı vardır. Ve eğer onlara gerçekten insanca bir hayat veremezseniz, yoksulluk dokularınızı kemirir, önce etlerinizi, sonra duygularınızı çürütmeye başlar.
Milli bayramlarda tribünden hamasi nutuklar atılırken, eski SS subayları ve emperyalist komutanlar (ya da onlardan arta kalanlar), yoksulluğunuza tepeden bakarak sizi aşağılamaya cesaret bulur.
Ve siz on yıllar önce kazandığınız askeri başarıları bugün bandolarla ve davul zurna ile anarken, gençleriniz anlattıklarınıza boş gözlerle bakarlar. Akıllarında daha iyi bir giysi, daha moda bir takı, daha geniş bir daire ve daha modern bir araba gibi “küçük hayaller” ile sizin “büyük zaferler”inizi paylaşmak şöyle dursun, takmazlar bile.
Ne acı ki böyle…