Hakan Aksay

07 Ağustos 2011

Bol tükürüklü bir yazı

Dünyada sokaklarında en çok tükürülen ülke hangisidir acaba?..


Dünyada sokaklarında en çok tükürülen ülke hangisidir acaba?..

Rusya’dayken bu sorunun cevabını bildiğimi sanırdım.

Ve Türkiye’ye doğru kalıcı olarak yola çıkarken, sağımda solumda uçuşan tükürüklerin ve önüme arkama yayılan balgamların - biteceğini kesinlikle beklemesem de - ciddi olarak azalabileceğini ummuştum.

Ama şimdi, yazının ilk cümlesinin sonundaki soru işareti kafamda tekrar yankılanmaya başladı.

Bugün internette “Türkiye’de tükürmek, biraz da cesaret gösterisidir; ‘icap ederse harcarım seni’ mesajıdır” yorumunu görünce yaralarım depreşti.



Biraz daha baktım, meğerse bu konuda duyarlı olan ne çok insan varmış. Kimisi lehte, kimisi aleyhte.

İkinci gruptakilerden biri Facebook’ta “Aya adım atan ilk Türk, yere tükürmek için kaskını çıkardıktan sonra öldü.” diye yazmış…

Biri de şöyle demiş: “Yerlere tükürmek, insanın sokağa tükürmesi, kentin yüzüne tükürmesi demek; bu da kendi yüzüne tükürmesi anlamına gelir.” Doğrusu az bile demiş…

* * *

İnsan bu garip ve iğrenç sorundan dolayı sokakta rahat adım atamaz oluyor. Her an bir yandan sürpriz bir tükürük gelebilir korkusuyla tedirgin olmamak elde değil. Galiba yerlere tükürme alışkanlığı, buralarda salgın bir hastalığa dönüşmüş. Özellikle de gençler arasında.

Üstelik uzmanlaşıyorlar tükürük konusunda. Kimi önüne, kimi olabildiğince ileriye, bazılarıysa sağına veya soluna tükürüyor. Ok gibi giden, püskürtülen ve aşırtma tükürükler de var.

Acaba tükürük çeşitlerine göre insanların psikolojik yapılarını, karakterini ya da siyasi eğilimlerini saptamak mümkün mü? Bu soruyu kimseye sormaya cesaret edemiyorum. Sonra ne derler adama! İşin mi yok kardeşim?..

Aslında kimsenin önemsediği yok bu gelişigüzel yollara serpilen tükürük ve balgamları. Herkesin daha önemli işleri var. Zaten tarihte hiçbir zaman yollara tükürme yandaşlarıyla karşıtları arasındaki mücadele, toplumsal gelişmeyi etkileyen ciddi bir çelişki olmadı ve herhalde olmayacak da.

Ve tükürenler tükürmeye devam edecekler hep. Hatta korkarım, sayıları artacak. Böyle bir rahatlama yönteminden yararlanmak fena mı? Üstelik bedava! Cezası falan da yok.
Bakıyorum bazı gençlere: Bir havalara giriyorlar ki tükürürken, ya da tükürdükten sonra... Kendilerine olan güvenleri pekişiyor sanki.

Böyle sık tükürdüklerine bakılırsa, bunun doğal bir gereksinimden kaynaklanmadığı ortada. Öyleyse bu işin nedeni ne?

Uzmanlar, sözlüklerin büyük bir saflıkla “tükürük bezlerinin ağza akan salgısı” olarak tanımlamakla yetindiği tükürüğün yan etkilerini nasıl da görmezlikten geliyorlar!

* * *

Rusya’da da hayatımız “bol tükürüklü” idi. Ayrıca, tükürüğe karşı bu garip tutku, yüklü bir “tükürük edebiyatı”nı da beraberinde getirmişti. Örneğin, Rusça’da, tükürmekle ilgili bizdekinden en az üç kat fazla deyim olduğunu iddia edebilirim.

En işlek olanı da, kaygısızlığı ifade etmek için kullanılanı. Yaklaşan seçimler hakkında görüşünü soruyorsun, aldığın cevap tükürüklü:

- Ben bu işlere tükürmüşüm!..

Ya da, mesela, iktidarın otoriterleştiği yolundaki kaygını dile getirdiğin zaman, “boşver” yerine yine o kelimeyi duyuyorsun:

- Tükür bu sorunlara! Hafta sonu ne yapıyorsun, onu söyle.

Birinin gözüne tükürmek”, onu toplum içinde rencide etmek anlamına geliyor.

Tavana tükürmek”, boş gezmeyi anlatıyor.

Bir tükürüklük iş”, önemsenmeyecek, kolay iş demek. Çok sık kullanılıyor.

Sol omuz üzerinden tükürmek” ise, nazar değmesin dileğini ifade ediyor.

Ve daha neler, neler...

* * *

Sonuçta ortaya bol tükürüklü bir yazı çıkıyor. Onun için de sanırım bazı okurlar bana iyice kızmaya başlıyor.

Acaba ben fazla mı kafayı taktım bu tükürük hastalığına? Herhalde en iyisi bu tükürükleri görmezlikten ve duymazlıktan gelmek; o zaman biraz rahatlarım belki.

Ama bu da devekuşu gibi kafayı kuma gömmek olmaz mı? Ne yapmalı, bilmem ki?

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!..