Hakan Aksay

11 Kasım 2010

Bir de baktım, ‘Türkiyeli’ olmuşum

Her seferinde yeni duymuşum gibi aptalca bocalarım, ezilir büzülürüm...


Beni en çok zorlayan sorulardan biridir: 

- Nerelisiniz?

Her seferinde yeni duymuşum gibi aptalca bocalarım, ezilir büzülürüm.
Sahi, ben nereliyim?
Doğduğum yere bakarsan, memleketim Adana.
“Anne ve baba tarafım” Kastamonu diyor.
Ergenlik ve ilk gençlik yıllarımın sığınağı İstanbul’du. Yıllar sonra döndüğüm “kürkçü dükkânı” da öyle.
Ama kendimi bulduğum, gençliğimi hissettiğim yer Leningrad oldu.
Ve en uzun yaşadığım kent de Moskova.
Şimdi ben nereliyim?..
*      *      *
Epeyce “dışarıda” kaldım.
28 yıl kadar. 
Bu süre içinde komünistlik yaptığım da oldu, talebelik yaptığım da, gazetecilik yaptığım da, hiçbir şey yapmadan aylaklığın tadını çıkardığım da…
Yıllarca memlekete dönemediğim de oldu, zırt pırt gelip gittiğim de.
Ülkemi hiçbir zaman unutmadım; ama onsuz yaşamasını da pekâlâ becerdim. Onu hep çok özledim; ama geldiğimde de eğilip toprağı öpmedim. Türk olmakla ne böbürlendim, ne de bundan utandım; ama “dünya vatandaşı” lafına tutkunum uzun zamandır.
Yüreğimde Rusya’nın da Türkiye’nin de yerleri ayrıdır. Her ikisi için de farklı sevgi ve farklı kızgınlık kelimelerim vardır. Ama ortak olanları da az değildir.
Kendimi şanslı sayarım. Çoğu insanın doğru dürüst tek bir memleketi bile yokken, benim heybemde okkalı iki ülke bulunur. 
“Dışarda” da yaşanır elbet, diye düşünürüm. Ve yurtdışındaki Türkler’e mutlaka vatana dönmeleri için vaazlar verilmesinden pek hoşlanmam. İnsan, en iyi bildiği topraklarda değil, kendini en fazla insan hissettiği yerde yaşamalıdır.
Ben epeyce Rusya’da yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndüm. Hani, ne diyorlar? Kesin dönüş mü, keskin dönüş mü, her neyse, işte ondan...
Ve memleketime tekrar alışmaya, yeniden “buralı” olmaya başladım.
Bugün bir de baktım, tam bir yıl geçmiş. 
*      *      *
Darbeden tam bir yıl sonra, 1981’de koşar adım terk ettiğim şehrime geri dönerken, arkamda bir “Moskova korosu” vardı:

- Çok yakında pişman olacaksın! Birkaç aya kalmaz süklüm püklüm Moskova’ya geri döneceksin!

Ve bir yıl içinde Rusya’ya yaptığım iş seyahatlerinde rastladığım tanıdıkların soruları hep aynıydı:

- Döndün, değil mi? Ben sana dememiş miydim?..

Çünkü “Rusya asla bırakılamazdı”. Hele orada yaşama rekorunu kırmış “en eski hancı” için, bu iyice imkânsız olmalıydı!..
Daha da ilginci, Türkiye’dekilerin de ikinci bir koro oluşturmasıydı:

- Burada mutlu olabilecek misin? Yurtdışından dönenler bunalım takılırlar, uyum sorunları yaşarlar her daim…

Verdiğim cevaplar ne birinci koroyu tatmin edebildi, ne de ikincisini. Dediklerime inanmış gibi yapsalar da, “daha dur, göreceğiz bakalım ne kadar dayanacağını” tarzı bir suskunlukla saldırıyorlardı üzerime.
Baktım ciddi konuşmak kâr etmiyor, ben de başka cevaplar ürettim.

- Toprak çağırdı. Ben de döndüm mecburen!.. 

 *     *      *
Oysa ben, söylemesi ayıp, aldığım ve uyguladığım karardan mutluyum. Burada yaşadığım ve gezdiğim yerlerden de… Yapmaktan vazgeçmediğim işlerimi Türkiye’de sürdürmekten de… Rusya’yı izleme ve inceleme çabasına “içerde” devam etmekten de… Memleketle yeni baştan tanışmaktan da… Daha önce görmediklerimi görmekten, okumadıklarımı okumaktan, anlamadıklarımı anlamaktan, anlatmadıklarımı anlatmaktan da... 
Tekrar medyaya dönmekten de… Kapalı olmasa da içinden geçilemeyecek kadar dar aralanmış ağır ve süslü kapıları zorlamaktansa, bana “başımı sokacak bir gazete” sunan arkadaşlarıma omuz vermekten de… 
Ve nihayet yazmaktan, yani yaşamaktan da…
Bakmayın burada kurduğum cümlelerin dikensiz gül bahçesi gibi satırlara sere serpe uzanmasına. Yıl dönümünün iyimser coşkusundan olsa gerek. Yoksa bu bir yılda ne acemilikler yaşadım! Ne ürkekliklerim oldu! Nelerden ve kimlerden kaçmak için ne yöntemler izledim! Bir ben bilirim… 
Ve bilirim ki, ne bıraktığım ülke cennetti, ne de geldiğim ülke! (Cennet gibi bir vatan varsa eğer, oraya ulaşmak için zamanım kalmadı artık, onu da bilirim.)
Bu yaşta yeni bir hayata başlamak kolay değil elbette. Bazen gözüme yakışacak pembe gözlükleri beğensem de, utanırım, takamam.
Ama içimde çoktandır biriken bir heyecan ve enerji var, hissettiğim.
Daha yapmak istediklerimin başında gibiyim. Ama amaçlarımı yazamam şimdi burada. Çünkü Ruslar kulağıma bir küpe taktılar; üzerinde şöyle yazılı: 

“Tanrı'yı güldürmek istersen, ona gelecekle ilgili planlarını anlat.” 

NOT:
 Kusura bakmayın, daha çoğunuzla hakkıyla tanışamadan yazdığım bu yazıda yer alan çok sayıdaki “kişisel unsur” için. Ama sizlerle dertleşmek, bir yıldan geride kalan cümleleri paylaşmak geldi içimden. Sürçülisan ettiysek… ihtimal, daha da edeceğiz demektir.