Hakan Aksay

17 Mayıs 2015

Bazı ayaklar ve bazı popolar çok özeldir!

Cumhurbaşkanı, Diyanet İşleri Başkanı'nın tartışmalı Mercedes'i için 'o makama fazlasıyla layık' diyor. Pek ya kendi yüce makamına neler 'layık'?..

Beş parmağın beşi bir olmaz!

Bunu daha çocuk yaşta öğrettiler bize.

İyi öğrenmemiz ve sesimizi çıkarmamamız gerekiyordu.

İtiraz edersek kötü olurdu.

Eşitlik saçma, hatta zararlı bir düşünceydi.

Hem biz "komünist" değildik ki, eşit olalım!..

Hayattı bu işte; biri tutar, biri keser, biri pişirir, biri de yerdi...

Biz gelip "hani bana?" diye sorsak...

Beş parmak birdenbire “beş kardeş”e dönüşebilirdi...

 

*   *   *

 

Bir yıl geçti, yine hatırladık.

Devlet kibriyle kaslarını şişirmiş küstah bakışlı bir delikanlı, hal ve gidişini beğenmediği Somalı bir felaketzedeyi tekmelemişti.

Hem de nasıl bir pozla, topa vole vuruyordu sanki mübarek!..

Sonra ne oldu?

Ayağı “uf” oldu.

Evet, aynen öyle.

Sen hem yerde yatan ve başına güvenlikçilerin çullanarak etkisiz hale getirdiği işçiyi döv!..

Hem de döverken kendi narin ayacığını sakatla!..

Görünmez kaza işte!

Sonra bu acımasız “voleci”, yani Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel incinen ayağını doktorlara gösterip rapor aldı.

Tekmeleri yiyen ve daha kısa süre önce 300 küsur arkadaşını kaybetmiş olan madenci Erdal Kocabıyık’a ise “başbakanlık aracına tekme savurmak”tan 548 lira ceza kesildi. Ayrıca adamcağızın hiçbir yerde işe girmesine izin verilmedi. Bir de "kamu malına zarar vermekten" 6 yıl hapsi isteniyor.

Demek ki neymiş?

Sadece parmaklar değil, ayaklar da bir olmazmış. Ve tekmeler de. Ve sonuçları da...

 

*   *   *

 

İşsiz kalan Erdal şimdi mecburen hamallık yapıyor.

O zamanlar görevden alınacağı söylenen Yusuf hâlâ aynı koltukta.

Onun bir yıl önceki şefi ise bugün artık Cumhurbaşkanı...

Erdal borç-harç geçinmeye çalışıyor, ama idare edemiyor.

Yusuf’un geçim derdi yok, hatırı sayılır bir birikim de yaptı muhtemelen.

Büyük şef ise artık saraylarda yaşıyor; uçaklar onun, arabalar onun, bütün memleket onun...

Beş parmağın beşi bir olmaz, hatırlıyorsunuz değil mi?

 

*   *   *

 

Bazen de Allah, (parmağın) birine “yürü ya kulum!” der, onu da unutmayalım.

Kahrolası hafızası bir türlü silinemeyen internet denilen “baş belası”nda Tayyip Erdoğan’ın 1994 ve 1999 yıllarında yaptığı konuşmaları ve şu tarihî cümleleri bulabilirsiniz:

“Bütün servetim bir yüzük!” (Demek o zamana kadar “serçe parmak” durumundaymış...)

“Eğer bir gün duyarsanız ki Tayyip Erdoğan çok zengin olmuş, bilin ki haram yemiştir.” (Onun lafının üzerine yorum yapmak bize düşmez...)

Zamanında siyasi çalışmasını - halkın simit ihtiyacı üzerinden - adaletsizliğe isyanla başlatan Erdoğan, şimdi çok değişti.

AK Saray’ın trilyonlarla telaffuz edilen maliyetinden gayet soğukkanlı bahsedebiliyor. “Normaldir, büyük devlet olmanın gereğidir” diye geçiştirebiliyor. Ama onun neden Amerikan Beyaz Sarayı’ndan bile daha büyük olduğunu açıklamıyor.

Diyanet İşleri Başkanı’nın Mercedes’ini savunurken 1 milyon liralık otomobilin “aslında o kadar da pahalı olmadığını” iddia ederek “O tür araçlara şimdi herkes biniyor!” diyebiliyor.

Yani parmak epeyce büyümüş durumda.

O kadar ki, küçük parmakların bu türden “paraya para demeyen” cümleleri nasıl algılayabileceğini bile artık hissedemiyor.

 

*   *   *

 

Aklıma 25 yıl kadar öncesi geliyor.

Sovyetler yıkılmış, “Yeni Rusya” bir acayip...

Halk tam anlamıyla perişan; işsizler, evsizler, yoksullar gırla...

Ve aynı dönemin garip özellikleri var. Mesela, dünyada en fazla Mercedes ve BMW Moskova’da!

“Yeni Ruslar” (Rusya’da aniden zengin olan görgüsüz kesimin temsilcilerine böyle deniyor) her gün şaşkınlık yaratan haberlerin kahramanı oluyor:

“Falanca Yeni Rus, garsona 500 dolar bahşiş verdi!”

“Filanca Yeni Rus, bin dolarlık elbiseyi 10 bin dolara aldığını gururla açıkladı!”

“Öteki 800 metrekarelik 20 odalı bir daire aldı!”

“Beriki evine altın kaplama tuvalet yaptırdı!”

“Yeni Ruslaşma süreci” içindeki eski bir tanıdığımla kendimce alay etmeye çalışıyorum:

“Aynı işlevi gören, benzer kalitedeki bir şeyin ucuzu varken boşuna fazla para harcamak biraz enayilik değil mi?”

Kısık gözlerle küçümseyen bir bakış fırlatarak ağzının içinde mırıldanıyor:

“Senin anlayabileceğin durumlar değil bunlar. Biz Sovyet tarihinin eşitlik ve yoksullukla geçen onca yılından sonra bugün dünyaya meydan okuyoruz. Artık her şeyin en iyisi, en pahalısı bizim!”

“İyi de, bol parayla aldığın eşyalar seni daha akıllı, daha iyi ve ölümsüz yapmıyor ki!”

“Mesele o değil. Ben senden ve bu sokakta gördüklerinden çok daha önemliyim, dostum. Bunun altını çiziyorum. Benim popom bile seninkinden daha önemli. Onun arabada da klozette de sıradan popolardan daha fazla rahat etmesi gerekiyor.”

Burada susuyorum. Başka ne diyeceksin ki!

Yalnızca parmaklar, eller ve ayaklar değil, popolar bile çok farklıymış meğer...

 

*   *   *

 

Dönelim günümüzün “Yeni Türkiye”sine.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in baskılara dayanamayarak 1 milyonluk Mercedes’i kullanmaktan vazgeçmesine kızıyor. “Haberim olsaydı karşı çıkardım” diyor.

Seçtiği anlatımlardan düşüncelerinin arkasındaki mantığı görüyoruz:

“O araba, bu tür bir makama fazlasıyla layık!”

Yani?

“Yüksek bir makam” olan Diyanet’in Başkanı’na “layık olanlar listesi” var Erdoğan’ın kafasında.

Ve tabii ki ondan çok daha büyük bir makam olan kendi koltuğunun ve konumunun layık olduğu şeylerin haddi hududu yok.

Onun için saraylara, uçaklara, arabalara, açık ve örtülü harcamalara hiç takılmayın.

Ve siz siz olun, vücudunuzun hiçbir parçasını yüksek makamlardaki o yüce şahsiyetlerin benzer uzuvlarıyla eşit saymayın!..

@AksayHakan