Dünya piyasaları, yükselen ekonomilerin performansı ve ABD borsaları öncülüğündeki yükseliş hareketini yedi aydır sürdürüyor. Ancak borsalarda ibreler yukarı yönlüyken, ABD doları değer kaybediyor ve bu trend bazı çekincelerin giderek daha yüksek sesle dile getirilmesine neden oluyor.
Mart ayından bu yana ABD doları euroya karşı yüzde 20, sterline karşı yüzde 22, Avustralya dolarına karşı yüzde 45’e yakın değer kaybetti. Bu süreçte borsalar yüzde 50’nin üzerinde değer kazanırken, emtia fiyatlarında da sert yükselişler yaşandı. Petrol 35 dolardan 80 dolara fırladı, altın 1100 dolara yaklaştı.
Hatırlayacağınız gibi, ekonomik kriz piyasaları vururken dolar aşağı yukarı tüm para birimlerine karşı değer kazanırken, emtia fiyatlarında bir gerileme vardı. Dünyada ABD dolarına öyle bir talep vardı ki; çok düşük faizler vaat etmesine rağmen Amerikan tahvilleri kapışılıyordu. Şimdi ise canlanma işaretleri ile artan risk iştahı, dolara bağlanan fonların çözülmesine, bu fonların yeniden dünyaya yayılmasına, diğer para birimlerine ve hisse senetlerine olan talepte artışa neden oluyor. Ancak, dolardan çıkış, dünyanın en yaygın kullanılan para biriminin değerinde büyük düşüşe neden oldu.
Doların değerindeki düşüş, piyasalarda iyimserlik ve borsalarda yükseliş ile eş anlı gerçekleştiği için, dolardaki düşüşün, piyasalardaki iyimserliği devam ettireceği gibi bir beklenti var. Fakat, arada o kadar basit bir ilişki yok. Doların değerindeki gerilemenin piyasalarda olumsuz algı yaratması da oldukça muhtemel.
Her şeyden önce doların değer kaybetmesi, diğer ülkelerin rezervlerinin değer kaybetmesi anlamına geliyor. Dünyadaki resmi rezervlerin yaklaşık yüzde 60’ı ABD dolar türünden tutuluyor. Dolardaki değer kaybı, toplam 9 trilyon dolar değerindeki (tüm para birimleri)döviz rezervinin de erimesi anlamına geliyor.
Doların değer kaybı, ABD ekonomisi başta olmak üzere dolar ile aynı yönde hareket eden diğer para birimlerinin ait oldukları ekonomilerde, enflasyon baskılarının artması gibi bir sonuç yaratma yolunda hızla ilerliyor. Doların değeri düştükçe petrolün, bakliyatın, metallerin fiyatları hızla yükseliyor. Emtia fiyatları ile dolar arasındaki ters yönlü ve yüksek düzeyli ilişki, fiyat artışlarının en çok ABD ekonomisi üzerinde enflasyon baskısı yaratmasına neden olacaktır. ABD’de faiz oranı 0 olmasına rağmen, FED açıklamalarında şu ana dek enflasyon baskısından bahsedilmedi. Ancak bu tür bir etkinin ortaya çıkması durumunda hızının yüksek olacağını söylemek güç değil.
Dolardaki düşüşün akla gelebilecek ilk olumlu etkisi ABD’li üreticilerin ihracat güçlerini destekleyecek olması. Ancak bunun için önce şu soruya cevap bulmak gerekiyor. Acaba Amerikan ekonomisinin ihracat potansiyeli var mı?
İkinci olumlu etki Amerikan şirketlerinin ABD dışındaki faaliyetlerinden elde ettikleri karların artacak olması. Bu gerçek bir etki ve ABD’ye sermaye girişini artıracaktır.
Dolardaki kritik seyrin hangi yönde gelişeceğini yakında göreceğiz. Bunun ilk işaretlerini bu hafta alabiliriz. Perşembe günü ABD’nin üçüncü çeyrek büyüme oranı açıklanacak. Beklentiler ekonominin yüzde 3.2 büyüdüğü yönünde. Aksi bir veri gelmezse 2008’in ikinci çeyreğinden beri küçülen Amerikan ekonomisi, o tarihten beri ilk kez büyümüş olacak. Tüketim verisinin yanında, Exxon ve P&G gibi şirketlerin bilançoları açıklanacak. Verilen iyi geleceğini varsayalım. Bu durumda bile ben iyi verilerin, yedi aydır süren soluksuz yükselişi daha da öteye taşıyabileceğinden emin değilim.