Yunanistan Neden Bu Hale Düştü?
Yunanistan ekonomisinin yapısal zayıflıkları var. Bütçe açıkları, borç stoğundaki artış, kamu harcamalarında israf, sosyal güvenlik sistemindeki bozukluk, işgücü maliyetlerinin yüksekliği gibi sorunlar uzun süredir biliniyordu. Ancak, sorunların göründüğünden daha da büyük olduğu ortaya çıkınca, ekonomi şoka girdi.
Yunanistan: Temel Göstergeler
Önceki Başbakan Kostas Karamanlis 2009 yılı için bütçe açığını yüzde 6.1 olarak açıklamışken, göreve başlayan yeni hükümet açığı yüzde 12.7’ye revize edince kara bulutlar bir anda Yunanistan üzerinde toplanmaya başladı. Kamu borçlarının 272 milyar euroya (GSYİH’nın yüzde 113’üne) ulaşması tüm dikkatleri Yunanistan’a çekti. Bu borçların 200 milyar euroya yakın kısmının Almanya tarafından verildiği tahmin ediliyor.
Yani kısaca sorun şu: İyi işlemeyen ve borca ihtiyaç duyan bir ülke var. Fakat zaten aşırı derecede yüksek olan mevcut borçlarının yanı sıra yeni alacağı borçları ödeyebilme kapasitesi de sınırlı.
Ekonomik Verilerde Hile
Geçtiğimiz hafta Alman Der Spiegel dergisi ve önceki gün İngiltere’den The Independent ve ABD’den New York Times gazeteleri, Yunanistan hükümetlerinin geçtiğimiz yıllarda iki kez Goldman Sachs ile anlaşarak mali durumunu olduğundan iyi gösterdiğini hatta bunun için Goldman Sachs’a yüz milyonlarca dolar ödeme yapıldığı iddiasını gündeme getirdi.
Buna göre Goldman Sachs ilk kez 2001’de, Yunanistan’ın Euro Bölgesi’ne katılımı öncesinde hükümete danışmanlık yaparak borçlarını ve bütçe açığını olduğundan daha düşük gösterme konusunda yardım etti ve karşılığında 300 milyon dolar aldı. Bankanın ikinci müdahalesi benzer amaçlarla 2009 Kasım’da geldi fakat bunun için Goldman Sachs’a ne kadar ödeme yapıldığı bilinmiyor.
Biliyorsunuz, Yunanistan’ın Ekim 2009’da açıkladığı verilere politik müdahale olduğunun anlaşılması üzerine, ülkenin ekonomik verilerine olan güven zedelenmiş, Avrupa Birliği ve Eurostat’tan Yunanistan’a uyarılar gelmişti. Bunların üzerine bir de Goldman Sachs ile işbirliği eklenince uyarılar yerini öfkeye bırakmaya başladı. Pazartesi günü Avrupa Komisyonu, Yunanistan’dan kredi swaplarının borçların daha az gösterilmesi için nasıl kullandığı konusunda resmi bir açıklama istedi.
İstikrar Programı
Geçtiğimiz günlerde Başbakan Papandreu, Gözden Geçirilmiş İstikrar ve Ekonomik Büyüme adında bir program açıkladı. 2012 sonunda bütçe açığının % 3’e düşürülmesini hedefleyen programın detaylarında, sosyal güvenlik kurumunun finansman ihtiyacının % 10 oranında azaltılması için tasarruf tedbirleri alınması, savunma sanayi harcamalarında kısıntıya gidilmesi, bakanlıkların bütçelerinde % 10 kesinti yapılması, 2010 yılında kamuya personel alınmaması ve maaş zammı yapılmaması, emeklilik yaşının 67’ye yükseltilmesi, daha önce Türkiye’dekine benzer bir uygulama ile KDV iadesine gidilmesi, petrol ürünlerinde yüzde 15’e varan ÖTV artışı yapılması, 2010 yılında 2.5 milyar euro tutarında özelleştirme yapılması, düşük gelirlilere ve işsizlere ‘Sosyal Dayanışma Primi’ adı altında toplam 1 Milyar Euro yardım yapılması var.
Başbakan Papandreu tarafından açıklanan tedbirler genel olarak olumlu bulunsa da, bu paketin gerçekleştirilebilmesi ve özellikle bütçe açığının GSYİH’e oranının yüzde 3’ indirilmesi konusunda ciddi kuşkular var.
Bu kuşkulara rağmen, Yunanistan 25 Ocak tarihinde 5 yıl vadeli tahvil ihracını başarıyla gerçekleştirdi. 25 milyar euro talep gelen ihalede 8 milyar euro değerinde satış yapıldı. Yüksek miktarlı bu satışı kolaylaştıran şey, tahvillere ödenecek yüksek faizdi.
Aşağıdaki grafik Yunanistan (lacivert), Portekiz (sarı), İspanya (yeşil) ve ABD (mavi) devlet tahvillerinin CDS (batma riski sigortası) primlerini gösteriyor. Geçen yaz Yunan tahvillerinin CDS primleri 100 puan civarında iken, Ocak-Şubat 2010’da 430 puana kadar yükseldi. Yunanistan’ın 10 yıllık tahvillerine ödediği faiz ise yüzde 7’ye ulaştı. Bu oran, Euro Bölgesindeki diğer ülkeler ile kıyaslandığında oldukça yüksek. Dün itibarıyla 10 yıllık Alman ve Yunan tahvilleri arasındaki getiri farkı 322 puandı.
Euro Bölgesi Maliye Bakanları Toplandı
Bu gelişmeler ışığında Euro Bölgesi’nin 16 maliye bakanı iki gün önce Yunanistan’a verilmesi gündemde olan yardımı görüşmek üzere toplandılar. Dün de devam eden toplantının sonunda, Yunanistan’a bütçe açıklarını azaltmak için yeni tedbirler sunması için 30 gün süre verildi. Bunun yanı sıra, ülkenin borç piyasasının kontrolden çıkması durumunda destek verileceği sözü yinelendi.
Nisan ve Mayıs aylarında art arda 8 milyar euro tutarında borç çevrimi yapması gereken Yunanistan’ın bu yıl için toplamda 53 milyar euro borçlanma ihtiyacı var. 53 milyar euro, ülke milli gelirinin yüzde 20’si demek. Dev bir oran.
Bu arada Lüksemburg Başbakanı ve Maliye Bakanı Jean-Claude Juncker’in Yunanistan’ın IMF kredisi kullanımına yönelik “California’da benzer sorunlar olsa ABD IMF’den kredi istemezdi; öyleyse biz neden Yunanistan için IMF’ye gidelim!” sözleri de oldukça manidar. Juncker, diğer taraftan “verilen bir aylık süre içinde Yunan tarafından ikna edici yeni önlemler gelmezse, Avrupa Birliği’nin ipleri tamamen kendi eline alacağını ve Yunanistan için Birliğin kendi önlemlerini açıklayacağını” söyledi.
Piyasaların beklediği iyi haber gelmeyince, Atina Borsası endeksi dün yüzde 2’ye yakın oranda geriledi.
Juncker’in Ettiği
Juncker’in Yunanistan-California benzetmesi pek de yerinde sayılmaz. Birincisi Yunanistan, AB’nin bir eyaleti değil. İkincisi, eyaleti bile olsa bu konuda ‘ABD yapmazsa biz de yapmayız’ gibi bir tutumun mantığı yok. Üçüncüsü, Avrupa Birliği bu sorunu kendi içinde çözme konusunda ısrar etmekle büyük bir riske giriyor. Çünkü, sorun çözülse bile bunun AB’ye bir getirisi olamaz. Dolayısıyla, bu sorunun IMF yardımı ile ya da en azından AB’nin kurumsal kimliği dışında ama yine Avrupa ülkelerinin destekleriyle çözülmesinde fayda var.
Dün T24’ün flaş manşetinde fotoğrafını yayımladığı ve önceki günlerde video görüntülerini izlediğimiz bir sahnede, Avrupa Birliği’nin Yunanistan’a yardımı görüşeceği toplantının girişinde, önde Sarkozy ve Merkel, bir adım arkalarında Papandreu tuhaf bir tarzda konuşuyorlardı. Sarkozy ve Merkel’in tavrına bakılırsa, sanki Papandreu AB üyesi bir ülkenin Başbakanı değil de, uzak bir ülkenin orta düzey bürokratı gibiydi. İşte bir de bu yüzden, Yunanistan’ın sorunlarını AB çözmemeli.
Kapanışı, Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde ile yapayım: “Yunanistan’a açık çek veremeyiz; yükün altına girmeliler”.