Yaklaşık beş ay önce, Nisan 2009’da, son zamanların en önemli G-20 Zirvesi yapılmış ve bu zirveden küresel krize karşı bir takım ortak önlemler paketi açıklanmıştı.
Bundan sonraki G-20 Zirvesi 24-25 Eylül 2009 ABD’nin Pittsburg şehrinde yapılacak. Zirve’nin, krizin başlangıç noktası olan ABD’de yapılacak olması, toplantılara bir miktar daha dikkat çekse de şimdilik bu Zirve’den önceki kadar önemli sonuçlar çıkmasını beklememekte fayda var.
Bunun bir nedeni, önceki toplantıda alınan kararlarda, kesinleşmemiş olsa da, başarıya ulaşılmış olması ve bu yolda devam edilecek olması. Örneğin genişletici para ve maliye politikaları önceki toplatıda desteklenmiş ve hükümetlerin bu yolda politikalar izlemesi önerilmişti. Nisan’da yapılan Londra Zirvesi’nde kabul edilen başka bir görüş ise yükselen piyasa ekonomilerine üst düzey kurumların temsilinde daha fazla söz verilmesi ve bu ülkelerin dünya ekonomisindeki hakkının verilmesi idi. Hatırlayacağınız gibi, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumların tepe yöneticilerinin gelişmekte olan ülkelerin temsilcileri arasından seçilbilmesi kararı da bu toplantı da alınmıştı. Acak bu konuda şu ana dek ciddi bir adım atılmadı.
Bu hafta sonu Pittsburg Zirvesi’ne hazırlık amacıyla Londra’da G-20 üyelerinin Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları toplandı. Bu düzeyde kaılımcılar ile hazırlık toplantıları her zirve öncesinde yapılır. Ancak kriz döneminde olmamız ve daha önce yapılan Londra Zirvesi’nin ekonomi gündeminde yarattığı etki nedeniyle, artık G-20 Zirvesi ve hazırlık toplantıları daha fazla dikkat çekiyor.
Hazırlık toplantılarının en önemli gündemi, banka sermayelerinin güçlendirilmesi ve mali kurum yöneticilerinin aldığı yüklü ikramiye, ücret ve yan ödemelere sınır getirilmesi idi. Bu ay sonunda yapılacak Liderler Zirvesi’nde bu konularda daha spesifik bir uzlaşıya varılacak. Dün, ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner’in yaptığı açıklamaya, göre 2010 sonuna dek, banka özsermaye ve likidite oranları için yeni bir uluslararası standart konusunda anlaşmaya varılması bekleniyor.
Bu kriz sürecinde Türkiye hakkında tekrar tekrar duyduğumuz, “sağlıklı bankacılık sektörü” avantajı nedeniyle, krizin mali boyutundan ülke olarak ciddi bir etkiye maruz kalmadık. 2001 krizinin bize en büyük katkısı, 2008’deki krize Türk bankalarının ABD’li bankalara göre özsermaye açısından iki kat daha güçlü girmesi oldu. Dolayısıyla G-20’de bu konuda alınacak bir kararında halkımız üzerinde doğrudan bir etkisi olmayacaktır. Eğer önümüzdeki yirmi gün içinde dünya ekonomisi yeni bir darboğaza girmezse bu ay sonunda yapılacak G-20 Zirvesi, Nisan 2009’daki Londra Zirvesi kadar yankı doğurmayacaktır.