Dün İtalya seçimlerinden sonuçların gelmesi ile Euro/Dolar paritesinde yüzde 2’yi aşan bir düşüş yaşanınca, paritenin son aylardaki sansasyonel hayatına daha yakından bakmak istedim
2008 krizinden bugüne kadar, Euro zaman zaman değerlendi, zaman zaman değer kaybetti ama Avrupa Merkez Bankası’nın başına Draghi’nin geçmesinin ardından atılan adımlarla Euro Bölgesi’nde güvenin (bazıları buna ‘umut’ diyor) yeniden yeşillenmeye başladığını görüyoruz. Euro, belki de krizden bu yana ilk kez Euro Bölgesi’nin iç dinamiklerinden kaynaklanan bir destekle Temmuz 2012’den sonra dolar, yen, sterlin gibi hemen her para birimine karşı yükseldi
Bildiğiniz gibi piyasanın en yakından izlediği para çifti Euro/Dolar. Euro/Dolar yaklaşık yedi aydır sürdürdüğü yükselişine bu ay başında ulaştığı 1.37’den başlayan geri çekilme ile bir süre ara verdi. Son yedi ayda yaşanan bu yükseliş, Türkiye gibi ihracatında Euro Bölgesi’nin payının yüksek olduğu ülkeler için iyi bir gelişme. Ancak bazı Avrupa ülkeleri, değerlenen Euro’nun, kaybettikleri rekabet gücünü kazanmaları önünde bir engel olduğunu dile getirerek endişelerini daha açık ifade etmeye başladı.
Biliyorsunuz, birkaç yıldır zaman zaman “kur savaşları” konusu gündeme geliyor. Son haftalarda Japon Yeni ve önceki günlerde de Yeni Zelanda Doları kaynaklı gelişmelerle buna bir kez daha tanık oluyoruz.
Konuya uzak olanlar için kısa bir bilgi: Küresel krizin ilk etkilerinin atlatılmasının ardından başlayan toparlanma sürecinde Çin, Japonya, ABD, Brezilya, Güney Kore, Hindistan gibi pek çok önemli ekonomi dış ticaretlerinde avantaj kazanmak amacıyla paralarının değerlenmemesi için adımlar attı. Pek de hoşgörü ile karşılanmayan bu durum, Brezilya Maliye Bakanı tarafından Eylül 2010’da “Kur Savaşları” olarak adlandırıldı.
Bu süreçte, Euro Bölgesi’nden Euro’nun değerine yönelik ciddi bir adım görmüş değiliz. Zaten uzunca bir süre buna gerek de olmadı. Ama belirttiğim gibi son aylarda ciddi bir değerlenme yaşanınca gözler buna bir reaksiyon aramaya başladı.
Derken geçen hafta başında AMB Başkanı Draghi bir açıklama yaptı ve “Kur bizim için bir hedef değil ama yine de büyümemiz için önemli” dedi. Birkaç gündür gerilemekte olan paritede, bu açıklamadan sonra düşüş hızlandı. Geçen Çarşamba FED toplantı tutanaklarının açıklanması ile gerileme devam etti. Nihayet son darbe İtalyan seçmenlerden geldi ve parite 1.30’lara indi. Böylece son 7 ayda yüzde 10’u aşan yükselişin yarısı geri verildi.
Pariteyi düşüren tek ya da en büyük sebep olmayabilir ama yine de “Draghi’nin geçen haftaki çıkışını nasıl yorumlamak gerekir?” diye düşündüm. İşte aklıma gelenler:
1-Draghi’nin hafta başı yaptığı açıklama AMB’nin, Euro’nun yükselişinden yavaş yavaş rahatsız olmaya başladığını gösteriyor.
2-Ancak buna karşı bir şey yapacağını söylemediği için bir miktar daha yükselmesine tolerans gösterebilir. (Bu paritenin yükseleceği anlamına gelmiyor)
3-Paritedeki yükseliş Euro Bölgesinde enflasyonu baskıladığı için AMB için kolaylaştırıcı bir faktör.
4-Düşük enflasyon faiz oranlarının da düşük kalması demek. Bu da büyümeyi destekleyici bir faktör.
5-Gerek PMI endeksi, gerek AB komisyonu ekonomik durum endeksi son aylarda iyi performans göstermeye başladı. Yani toparlanmanın ciddi işaretleri var.
6-Toparlanma başlamışken, AMB’den yeni bir faiz indirimi ya da parasal genişleme beklemek lüks olur.
7-Ancak Avrupa’da faizler hala 0.75 düzeyinde ve faizi düşürmek için yeterli alan var. Ayrıca parasal genişleme için de eli rahat. Yani gerek duyulduğunda ikisi de yapılabilir.
8-AMB ve Draghi’nin düşük Euro yerine düşük enflasyon ve faizi tercih etmesinin temelinde yatan bir faktör de Euro Bölgesi ülkelerinin dış ticaretlerinde bölge içi ticaretin payının yüksek olması (ortalama yüzde 46) olabilir. Bu çok da mantıklı. Böylece, önce canlanma başlar ve bölge içi ticaret artar. Ardından Euro’nun diğer paralara karşı değeri önem kazanır.
Bütün Bunlar
“Bütün bunlara zaten gerek yok. Dünkü seçim sonuçları gibi Avrupa’ya özgü gelişmeler oldukça Euro’nun değerine yapay bir müdahaleye gerek kalmaz” derseniz, büyük ihtimalle size karşı çıkacak kimse ortaya çıkmaz.
Başa dönelim…
Avrupa Borç Krizi’nin çözümünün Euro’nun değerlenmesini engellemek için bile bile uzatıldığı iddiasını hiç sayıp bir kenara bırakırsak; Euro Bölgesi’nin şimdiye dek kur savaşında bir taraf olmadığını söyleyebiliriz. Ama Draghi’nin geçen haftaki çıkışı daha fazla değerlenmeye sıcak bakmadıklarını göstermesi açısından önemli. Yani artık, Euro’nun değerlenmesine daha çok tepki veren bir Avrupa Merkez Bankası görebiliriz.
Draghi’den birkaç gün sonra Merkel’in “Tarihsel perspektiften bakarsak Euro için 1.30-1.40 arası bir değer normal” demesi de bunu destekliyor. Ancak Merkel’in o günkü konuşmasından gündeme taşınmayan bir cümle Eylül ayında yapılacak G-20 zirvesine atıf yapıyor. Bu da, geçen hafta Rusya’da yapılan G-20 toplantılarında bir yorum yapılmayan kur sorununun Eylül’de daha ciddi konuşulabileceğine işaret ediyor.
Euro Bölgesi silahını çekti, tetiğe bastı ve su sıktı. Görünüm böyle. Fakat, bu başka bir silahı olmadığı anlamına gelmiyor. Ama Avrupa bu, o silahı kendine de sıkabilir. Dünkü gibi…