Son günlerde Türkiye’deki dolar kuruna yönelik açıklamaların sayısında artış görüyoruz. Gelin önce son birkaç ayda olup biteni hatırlayalım; sonra da konumuza geçelim.
Birkaç ay önce Merkez Bankası araştırmacıları tarafından yapılan Dolar/TL kurundaki değişimin ihracatı etkilemediği yönündeki açıklamaların ardından, TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ve ihracatçılardan bu tepkiler geldi.
17 Şubat’ta Erzurum’da konuşan Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, kurlarda aşağı yönlü bir hareketin (TL’nin değerlenmesinin), ihracat üzerinde olumsuz etkileri olacağını ve işletmelerinin mali dengelerini bozacağını söyleyen sanayicilere cevap olarak, Japon yeninin son 30 yılda sürekli değer kazandığını, buna rağmen Japonya’nın dış ticaret fazlası vermeye devam ettiğini söyledi.
16 Mart’ta, Milliyet ekonomi yazarı Güngör Uras köşesinde, TL’nin aşırı değerlendiğini, ucuzlayan döviz nedeniyle yerli üretimin gerilediğini, işsizliğin düşmediğini, ithalatın ve cari açığın arttığını ve bütün bunların ülke ekonomisine büyük zarar vermekte olduğunu ama asıl zararın gelecek yıllarda görüleceğini yazdı.
IMF ile müzakerelerin sonlandırılmasının ardından buna en çok sevinenlerden biri muhtemelen yine TİM Başkan Mehmet Büyükekşi olmuştur. Baştan beri, muhtemel bir anlaşmanın dövizi daha da ucuzlatıp, ihracatı daha da zorlaştıracağını savunuyordu.
Son olarak Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Merkez Bankası’nı faiz indirim sürecinde proaktif davranmadığı nedeniyle eleştirdi. Çağlayan’a göre faiz indiriminde daha erken davranılsaydı, ekonomik performans daha iyi olabilirdi.
Gördüğünüz gibi kur konusunda iki kamp var. Bir taraf kurun dış ticaret üzerinde önemli etkisi olmadığını savunurken diğer taraf bunun aksini iddia ediyor.
İzninizle şimdi bu söylenenlerin temelinde ne olduğuna bakalım.
Kurun İhracata Etkisi
A ülkesinin parası diğer ülkelerin paralarına göre değer kazanıyorsa, A ülkesinin ihraç ettiği malların diğer ülkelerin para birimleri cinsinden fiyatı yükselir; yani pahalılaşır. Tersine, A ülkesinin ithal ettiği malların kendi para birimi cinsinden fiyatı düşeceği için ithalatı artırıcı etkisi olur.
Diyelim ki; dolar/TL kuru iki yıl içinde 1.80’den 1.20’ye düştü. Türkiye’de üretim maliyeti 1000 TL olan bir malın (sıfır karla satıldığını varsayalım) iki yıl önceki dolar fiyatı 555 (1000/1.80) dolar iken, düşen kur sonrasında, 833 (1000/1.20)dolara yükselir. Yani kurlarda düşüşün ihraç edilen malın dolar cinsinden fiyatını artırıcı etkisi vardır.
Bir de ithalata bakalım. İthal ettiğimiz malın fiyatı 1000 dolar olsun. İki yıl önce bu malı ithal etmek için 1800 TL (1000x1.80) ödememiz gerekirken, kur düştüğü için bu yıl bu malı ithal etmek için 1200 TL (1000x1.20) öderiz. Yani kurlarda düşüşün ithalatı teşvik edici bir yönü vardır.
Devam edelim…
İşi kolaylaştırmak için yukarıda verilen örneğe konu olan malların aynı mallar olduğunu varsayalım. Türkiye’de üretilip ihraç etmeye çalışılan malların dolar cinsinden fiyatı yükseldiği için ihracatı zorlaşırken, tam ters etkiyle aynı malı ithal edenlerin ithalatı cazip hale geliyorsa; bir süre sonra bu malı Türkiye’de üretenlerin iş hacimlerinde azalma başlar. Tersine, ithal edenler ise fiyat avantajından yararlandıkları için iş hacimlerinde azalma görürüz. Daha sonra buna yerli üreticilerin boşaltmaya başladıkları alanlar da eklenir ve yerli üretimin yerini ithal mallar almaya başlar.
Dolayısı ile, düşen kur ihracatı aşağı çekip ithalatı teşvik ederken, bir süre sonra yerli sanayi üretimi azalmaya başlar. Bazı işletmeler bununla baş edemez ve kapanır, bazıları üretimlerini kısarlar ve çalışanlarını işten çıkarmak zorunda kalırlar. Bu nedenle kurun hem sanayi üretimi, hem de işsizlikle ilişkisi vardır demek yanlış olmaz.
Değerlenen liranın ihracatı olumsuz etkilememesi tek bir durumda mümkün olabilecek bir şey. O da, ihraç edilen malın üretiminde kullanılan tüm hammadde, aramalı ve benzeri girdilerin ithal ediliyor; ithal edilen bütün bu malların katma değer yaratılarak ihraç ediliyor olması ki; bu pratikte pek de mümkün olmayan bir durum. Tabii bir de bu malın fiyat esnekliğinin düşük olması gerekir. Yani satmaya çalıştığınız malın fiyatındaki değişimin, o mala olan talebi fazla değiştirmemesi gerekir. Ancak gelişmekte olan ülkeler için bunun mümkün olduğunu söylemek zor. Çünkü, bizim de aralarında bulunduğumuz bu ülkelerin ihracat stratejisi daha düşük maliyetle üretip satmaya dayalı.
Merkez Bankası Neden Aksini Söylüyor?
Pekiyi, o zaman Merkez Bankası neden kurdaki yükselişin ihracatı artırıcı etkisi olmadığını söylüyor olabilir?
Bunun en önemli nedeni Türkiye’ni yaptığı ihracatın bir kısmının ithalata bağlı olması. Yani ihraç etmek için ürettiğimiz bazı ürünlerin içinde ithal hammadde ve ara malzeme kullanıyoruz. Bu nedenle bir taraftan ihracat artarken, diğer taraftan ithalat artıyor.
Doğru olmakla birlikte bu eksik bir yaklaşım. Ama en kötü olasılıkla, fabrikalar üretmeye insanlar çalışmaya devam ediyorlar.
Diğer taraftan Durmuş Yılmaz ve diğer Merkez Bankası yetkililerinin defaatle vurguladığı gibi bankanın belirlenmiş bir kur hedefi yok. Çünkü bankanın işi bu değil, enflasyonu kontrol etmek. Sorun şu ki; düşük kur enflasyonu da aşağı çektiği için, Merkez Bankası politikalarına destek oluyor. Ancak daha büyük bir sorun var. O da düşük kurun bir süre sonra yerli sanayiyi eritip bitirmesi riski.
Kurda yaşanacak yükselişin enflasyonu yukarı taşıyacağı bir gerçek. Fakat bu kurdaki yükseliş süresi ile sınırlı kalacaktır. Diyelim ki dolar/TL kuru altı ay içinde 1.80’e yükseldi. Bu durumda enflasyon da yükselir. Ama kur 1.80 civarında kalmaya devam ederse bu enflasyonun yükselmeye devam edeceği anlamına gelmez. Önemli olan kurun fazla dalgalanmaması.
Bütün unları söylerken ihracatın artmasının önündeki tek engelin kur olduğunu iddia etmediğimi vurgulamak isterim. Diğer engelleri önceki yazılarımda paylaşmaya çalışmıştım.
Bir soruyla bitireyim:
Eğer kurun dış ticaret etkisi yoksa, bütün dünya neden Çin’e parasının değerlenmesine izin vermesi için baskı yapıyor olabilir?