Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’le başlayan Avrupa Borç Krizi, artık sadece çere ülkelerle sınırlı değil. İspanya, İtalya ve son günlerde adı sıkça geçen Fransa da artık potanın içinde. 2010 başında Yunanistan’ın içinde bulunduğu durum karşısında, bir zamanlar esnafımızın patron koltuğunun arkasındaki “peşin veren” gibi bir tutum izleyen merkez ülkelerinin beli bükülmeye başlamış gibi görünüyor. Artık gündemi belirleyen soru “Yunanistan batarsa ne olur?” değil, “Euro Bölgesi dağılacak mı?” ve “Euro Bölgesi dağılırsa ne olur?”
Ben hala bu olasılığın düşük olduğunu düşünüyorum ama yine de gelin bir bakalım; acaba Euro Bölgesi dağılırsa neler olabilir…
Fransa patlayabilir
Yunanistan ve İtalya aylar önce kendi istekleri ile (yani Euro Bölgesi’nin inisiyatifi dışında) sistemden ayrılmak isteyebilirlerdi. Bunu sorunların başladığı ilk günlerde yapmış olsalardı kıyamet kopmazdı. Ancak, iplerin iyice gerilmeye başladığı son haftalarda bu tür bir hareket, Euro Bölgesi’nin fiilen sonu anlamına gelirdi. Bugün bu noktadan uzağız. Her iki ülkede de yeni hükümetler kuruldu ve bu hükümetler şimdilik sistemde kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu nedenle, son günlerde Yunanistan ve İtalya’dan çok Fransa ve İspanya’yı göstermeye başladı. Özellikle de Fransa.
Biliyorsunuz Pazartesi günü Moody’s Fransa’nın AAA olan kredi notunun inebileceğine yönelik bir açıklama yapmıştı. Aslına bakarsanız, notu hala zirvede olsa da Fransa’nın notu fiilen düşmüş durumda. Devlet şu anda İngiltere’den 1, Almanya’dan 1.5 puan daha yüksek faizle borçlanıyor. CDS primleri Türkiye ve Rusya’nın biraz daha gerisinde. Bunun nedenlerinin başında Fransa bankalarının, diğer ülkelerdeki riskli pozisyonlarının yüksekliği. Zaten, Sarkozy’nin son altı ayda Yunanistan ve İtalya’yı kurtarmak için kıvranmasının nedeni de bu. Zira Fransız bankalarının İtalya’dan alacağı 416 milyar dolar, İspanya’dan alacağı 151 milyar dolar, Yunanistan’dan alacağı 56 milyar dolar.
Fransa için resme daha uzaktan baktığımızda görünen şu. Fransa bankalarının bütün yabancı alacaklarının toplamı 3.3 trilyon dolar. Bunun 756 milyar doları bankalardan, 630 milyar doları devletlerden, 1.9 trilyon doları özel sektörden alacaklar. Alacakların yarısı (1.64 trilyon dolar) Avrupa ülkelerinden. Bunu büyük kısmı ise (1.15 trilyon dolar) Euro Bölgesi ülkelerinden. Sorunlu ülkeler olarak görünene Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz’den alacaklar ise yaklaşık 650 milyar dolar.
Başta bu tablo, sonra da Fransa’nın normal şartlarda sürdürebileceği ancak, yükselen maliyetler nedeniyle giderek zorlaşacak borç çevirme süreci bugünlerde Fransa’yı hedef tahtasına oturtuyor. Euro Bölgesi dağılsa da dağılmasa da Fransa’yı zor günler bekliyor. Belçika, Hollanda ve Avusturya için de hava ısınıyor.
Dünya ticareti sarsılır
Hala dünya ticaretindeki aslan payı ABD dolarına ait. Ama yine de işlemlerin yüzde 20’ya yakını Euro ile yapılıyor. Bunun da çok büyük kısmı Euro Bölgesi ülkeleri arasında yapılıyor. Sistemin bir anda sona ermesi mümkün değil ama bir geçiş sürecinin ardından Euro Bölgesi dağılırsa, dış ticaret dengelerinde de büyük değişim görülür.
AB dağılabilir
Hatırlarsanız, bu ayın ilk günlerinde AB Komisyonu Yunanistan’a, Euro Bölgesi’nden çıkma kararı alması durumunda, AB’den de ayrılması gerekeceğini açıklamıştı. Tuhaf göründüğünün farkındayım ama, eurodan çıkmak, AB’den de çıkmak anlamına geliyor.
AB dağılmasa hatta Euro Bölgesi dağılmasa bile, bundan sonra Almanya’nın istediği gibi daha da yakınlaşan Avrupa ülkeleri görmek giderek bir hayale dönüşüyor.
Yine Almanya kaynaklı bir fikir olan, daha güçlü ekonomilerden oluşan yeni bir parasal birlik de “umarız olmaz” denecek türden.
Rezervler sarsılır
Son verilere göre dünya döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 27’si euro ile tutuluyor. Sistemin bitişi, bu rezervlerin de hızla değer kaybetmesine neden olur ve birçok ülke bundan kayıplı çıkar.
Doların değeri artar
Dolar dünya ticaretinde kaybettiği gücünü yeniden kazanmaya başlar. Dış ticarette dolara olan talep artar ve bu da doların güçlenmesine neden olur. Bu da istenen bir sonuç olmaz. Aslına bakarsanız, son iki yılda Euro Bölgesi’nden gelen tüm kötü haberlere rağmen paritenin fazla düşmemesinin nedenini de burada aramak gerekir. Sadece son birkaç güne bakın: Kötü haberlerle Avrupa’da faizler rekor kırarken, paritede kan kaybı yaşanmadı. Tesadüfe bakın ki; ABD’de de bütçe ile ilgili sorunlar ortaya çıktı.
İhracatı Avrupa pazarına bağlı ülkeler sorun yaşayabilir
Euro Bölgesi’nin çözülmesi ardından ülkeler kendi paralarına geri dönerse, birçoğunun parası değer kaybetmeye başlar, hem de hızlıca. Bu ülkelerin ekonomileri bir süre boyunca toz ve bulutla kaplanabilir. Büyüme darbe yer, enflasyon zıplar. Ama paraların değer kaybı bir taraftan bu ülkelere kaybettikleri rekabet avantajını geri getirirken, bir taraftan da onlara ihracat yapanları zor durumda bırakır.
Ama hepsine değil
Bütün ülkelerin parası bu süreçte değer kaybetmeyecektir. Örneğin Almanya, Hollanda ve nispeten sağlam kalan diğer Avrupa ülkelerinin paraları değer kazanacaktır. Bu ülkelere ihracat yapanların işi kolaylaşacaktır. Bundan üç ay önce UBS tarafından açıklanan bir rapor Almanya’nın yeniden marka dönmesi durumunda markın en az yüzde 40 değerleneceği tahmin ediliyordu. Bu, Alman ekonomisinin güç kaybetmesi, üretimin azalması, işsizliğin artması anlamına gelir.