H. Bader Arslan

03 Kasım 2010

Borçlar geriliyor, ya riskler?

Bundan bir yıl önce, krizden çıkış sürecinde en kritik sorunlardan birinin artan borçlanma ihtiyacı olduğunu konuşuyorduk...

Bundan bir yıl önce, krizden çıkış sürecinde en kritik sorunlardan birinin artan borçlanma ihtiyacı olduğunu konuşuyorduk. 
Bunun nedeni, kriz nedeniyle gerileyen ekonomik faaliyetin devletlerin vergi gelirlerini azaltması, fakat buna rağmen ekonomilerin hızla daralmasını engellemek için kamu harcamalarının artırılması nedeniyle devletlerin finansman ihtiyacının yükselmesi idi.
Nitekim öyle de oldu.
2009 yılında dünyadaki bütün ülkelerin gayrısafi yurtiçi hasılaları toplamı 57.8 trilyon dolara gerilerken, bu ülkelerin dış borçları toplamı 57 trilyon doları buldu. Yani dünya çapında bir yılda yapılan mal ve hizmet üretiminin parasal değeri, ülkelerin birbirlerine olan borçlarına (kamu ve özel sektör toplamı) neredeyse eşitlendi.  
Kriz döneminde toplam dış borç miktarında olmadıysa da, borçlu kompozisyonunda ciddi bir değişim gördük. Reel ve sektör ve bankalar borçlanmalarında bir miktar gerileme yaşanırken, devletlerin aldıkları dış borçlarda önemli artışlar görüldü.
Örneğin krizden çıkış sürecinde ABD’nin toplam dış borcunda sadece 200 milyar dolara yakın bir artış olmasına rağmen, devletin dış borcundaki artış 1 trilyon dolara yaklaştı. Benzer durum İspanya, Yunanistan, İrlanda ve Portekiz gibi krizden ağır etkilenen Avrupa ülkelerinde de görüldü.
Fakat, görünene göre, adı geçen bu Avrupa ülkeleri geldikleri uçurumun eşiğinden dönmüşe benziyor. Hemen hemen bütün Avrupa’da kamu borçları ciddi miktarda azalmaya başladı. Bu arada başlarda düşmem gereken notu şimdi söyleyeyim. Bu alanda elimizdeki son veriler 2010 yılının ikinci çeyreğine ait. Yani son birkaç aydaki gelişmeler konusunda detaylı bilgi yok.  Ancak yine de şunu söylemek mümkün. Üç yıl aradan sonra ilk kez Euro Bölgesi ülkelerinin toplam dış borçları ABD’nin dış borçlarının altına indi.

Küresel krizin başlamasından hemen önce 16.6 trilyon dolara yükselen Euro Bölgesi dış borçları, son verilere göre 13.7 trilyon dolara geriledi. Bu gerilemede euro/dolar paritesindeki düşüşün payının altını çizmek gerekir.
Önemini vurgulamak gereken başka bir nokta ise, astronomik sapmalara rağmen, Euro Bölgesi dış borçları toplamının, bölge GSYİH toplamının yüzde 83.6’sı düzeyinde olması.  ABD’de bu oran yüzde 99.
Astronomik demişken, İrlanda gerçeğini hatırlatmak isterim. İrlanda dış borçlarının GSYİH’ye oranı yüzde 960. Yani ülkenin dış borçları bir yıllık gelirinin neredeyse on katı. 2010 başında on iki katı kadar olduğunu bilmek gözlerinizin daha da büyümesine neden olur mu?
Aşağıdaki tablo, bazı ülkelerin dış borç/GSYİH oranlarını veriyor. Oranın yüksek olduğu ülkelerin kriz sürecinde adını en sık duyduğumuz ülkeler olduğunu hatırladığınıza eminim: İrlanda, İngiltere, İspanya, Yunanistan,  Portekiz…

Pekiyi bundan sonra ne olacak? 
Dünyanın aksine ABD ve özellikle Euro Bölgesi ekonomilerinde belirsizlik devam ediyor. Eğer birçoğunun beklediği gibi dolardaki değer kaybı devam eder ve Euro yükselirse, emtia fiyatları da artmaya devam ederse, belirsizlik Avrupa’ya kara bulutları yeniden getirebilir. Emtia fiyatlarındaki artış nedeniyle yükselecek nihai ürün fiyatları ve bunların karşısında yükselmeyen gelir, Avrupa’da tüketimin zayıf kalmasına neden olabilir.