Gürsel Köksal

20 Kasım 2013

Fazıl Say ve Nazım Hikmet, Frankfurt’taydı

Büyük şair Nazım Hikmet’in eserlerini ve yaşamını, ona yakışan derinlikte yorumlayan Fazıl Say’ın eserinin icrası muhteşem oldu

Frankfurt, Fazıl Say’ın Nazım Oratoryosu’nu 5 yıllık gecikmeyle izledi.

Büyük şair Nazım Hikmet’in eserlerini ve yaşamını, ona yakışan derinlikte yorumlayan Fazıl Say’ın eserinin icrası muhteşem oldu.

Almanya’nın en önemli operalarından Frankfurt Alte Oper’in yaklaşık 2500 kişilik büyük salonu, bizzat piyano başına oturacak olan Fazıl Say’ı, Şef İbrahim Yazıcı yönetimindeki Wuppertal Senfoni Orkestrası’nı, Wuppertal Opera Korosu’nu, büyük oyuncu Genco Erkal’ı, solistler Bana Böke (sopran) ve Tomas Laske’yi (bariton)  izlemek üzere neredeyse dolmuştu.

Bu mükemmel programla aynı zamanda, Almanya’daki Türk toplumunun eşit haklar mücadelesinin öncü örgütlerinden Hessen Türk Toplumu’nun da 20’nci kuruluş yıldönümü kutlanacaktı...

Girişte vurgulandığı gibi bu eser Frankfurt’ta aslında 5 yıl önce sahnelenecekti. Ve Türkiye’yi Almanya’ya “tüm renkleri”yle yansıtmayı hedeflediği iddiasındaki bir otoritenin kararıyla da son anda bundan vazgeçilmişti.

Eser, 2008’de Türkiye’nin Frankfurt’taki  dünyanın en büyük kitap fuarında “onur konuğu” (misafir ülke) olması dolayısıyla gerçekleştirilen kültürel etkinlikler kapsamında, bu etkinliklerin başlangıcında, yine Alte Oper’de sahnelenecekti. Yani Türkiye’nin Almanya’daki onur konukluğu Fazıl Say ve Nazım Hikmet’le başlayacaktı. Sözkonusu kültür etkinliklerinin tanıtıldığı, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da katıldığı basın toplantısında bunun duyurusu da yapılmıştı. Bu nedenle Genco Erkal, Avrupa turnesini ertelemişti. Fazıl Say, aynı nedenle gelen konser tekliflerini reddetmişti. Nazım Hikmet’in insan sevgisini, özgürlük ve barış özlemini, savaşa, sömürüye, baskıya isyanını  içeren şiirlerinin Almancaları hazırlanmıştı. İcra sırasında şiirlerin Almancası da sahne üzerinde elektronik üstyazıyla anında gösterilecekti.

 

Sevindirici ve mantıklı karar

 

Dünya yayıncılığının önde gelen temsilcilerinin, başta her iki ülkenin cumhurbaşkanları olmak üzere Türkiye ve Almanya’dan üst düzey devlet adamlarının, bürokratların, kültür insanlarının, Türk ve Alman Frankfurtluların katılımıyla, dünyanın en büyük edebiyat buluşmasının bu eserle başlaması çok sevindiriciydi. Bu elbette aynı zamanda mantıklı bir karardı. Çağdaş Türkiye’nin yetiştirdiği en başarılı müzisyenlerden Fazıl Say’ın bu eseri, Türk edebiyatının Almanya başta olmak üzere Türkiye dışında en çok tanınan, en çok çevrilen, en çok sevilen bir ismini, onun yaşamını, eserlerini konu ediniyordu.  Türkiye’ye ilişkin edebiyat ağırlıklı kapsamlı kültür programı için en uygun karar alınmıştı. Türkiye kültürünün dışa açılımı açısından çok önemli “onur konukluğu” programının başlangıcına Nazım Hikmet’in damgasının vurulmasından daha doğal ne olabilirdi ki?

 

Program değişikliği ve hayalkırıklığı

 

Ama bu ideal program son anda yapılan bir değişikliğin ardından gerçekleşmedi. Alte Oper’de Nazım Oratoryosu yerine Yunus Emre Oratoryosu sahnelendi. Değişikliğin gerekçesinin ne olduğu da tam olarak bir türlü öğrenilmedi. Bakan Günay’ın ideolojik olarak Nazım Oratoryosu’nu uygun görmediği, değişikliğin bundan kaynaklandığı ileri sürüldü. Ardından mali gerekçeler gündeme geldi. Say’ın eserinin Almanya’da sahnelenmesinin çok masraflı olduğu, halbuki Yunus Emre Oratoryosu’nun sözkonusu masrafların üçte birine tekabül eden bir bütçeyle sahnelenebileği ileri sürülüyordu.

Ama sözkonusu onur konukluğu programı çerçevesinde yapılan harcamalar da dikkate alınırsa, bütçe gerekçesini hiç de mantıklı bulmayıp, bunun siyasal bir karar olduğu görüşünü savunanlar büyük bir olasılıkla haklıydı.

Sonuçta Nazım Oratoryosu, programdan çıkarıldı... Tabii bu karar büyük hayalkırıklığına neden oldu ve protesto edildi. 

Ancak, o dönem Türkiye’ye, Türkiye kültürüne ilgi öylesine yoğundu ki, Fazıl Say’a ve Nazım Hikmet’e yapılan bu haksızlığa tepki, fuar içindeki ve bu kapsamda başta Frankfurt olmak üzere tüm Almanya’da gerçekleştirilen diğer kültür etkinliklerinin gölgesinde kaldı. İlginin büyüklüğü, Türkiye’nin “onur konukluğu”nu diğer ülkelerden farklı kılan önemli bir faktörden kaynaklanıyordu. Yani “Almanya’daki Türkiye”den ya da “Almanya’daki Türk toplumu”ndan...

 

Nazım Oratoryosu hep gündemde kaldı

 

Almanya’daki kültürle ilgili Türkler, aktif katılımlarıyla bir yandan Türkiye tanıtım programının dinamik bir biçimde yürümesinin garantisi oldular, ama diğer yandan da Nazım Oratoryosu’nun başına gelenleri, Fazıl Say’a yapılan haksızlığı da unutmadılar.

Bu nedenle de bu devasa programı kendi olanaklarıyla gerçekleştirmeyi de gündemlerine aldılar.

Bu arada “Nazım Oratoryosu”nun Almanya’da sahnelenmesi için hazırlıklar da sürüyordu. Sonunda bu gerçekleşti. Eseri Almanya’da ilk kez izlemek 2012 yılında Wuppertal kentine nasip oldu. Wuppertal Senfoni Orkestrası ve Wuppertal Opera Korosu, Almanya’dan solistlerin katılımıyla eseri sahnedi. Orkestrayı yine Şef İbrahim Yazıcı yönetiyordu. Ama Fazıl Say’ın yerine piyanoda genç piyanist Emre Elivar yer almıştı. Şiirleri Genco Erkal’ın yerine de tiyatro oyuncusu Martin Horn okuyacaktı. Solistler de Banu Böke (Sopran) ve Tomas Laske (Bariton) olacaktı. Ekip de “Kız Çocuğu” ve “Hiroşima” şiirlerini okumak üzere bir de “kız çocuğu” vardı. Minik solist Camille Mocellin ve iki müzisyenden oluşan bir “çocuk orkestrası” da ekipte yer alıyordu.

Böylece Pazar günü Frankfurt’ta gerçekleşen muhteşem programın ilk büyük adımı Wuppertal’da atılmış oldu.

 

Türk toplumu devrede

 

İkinci önemli adım da haziran ayında Essen’de atıldı. Bu kez kültür ve edebiyatla uğraşan bir Türk örgütü IBZ (Kültürlerarası Eğitim Merkezi) organizeyi üstlendi. Üstelik bu kez kadroya Türkiye’den Fazıl Say ve Genco Erkal da katılacaktı. 50’nci ölüm yıldönümünde Nazım Hikmet’i anma amacıyla program Almanya’nın önemli konser salonlarından Essen Filarmoni’de gerçekleştirilecekti. Fazıl Say, geçirdiği bir ameliyat nedeniyle  programda bizzat yer alamadı. Ama hem Genco Erkal, diğer solistler ve koro, hem Şef İbrahim Yazıcı ve orkestra, hem de Fazıl Say’ın yerine piyanonun başına oturan Emre Elivar, onun eksikliğini hissettirmediler. Essen konseri de Wuppertal’daki gibi büyük bir başarıyla gerçekleşti.

 

Frankfurt yeniden gündemde

 

Bu arada merkezi Frankfurt’ta olan Hessen Türk Toplumu da 20’nci yıl kültür etkinliklerini Nazım Oratoryosu’yla zenginleştirmeye karar vermişti.

Aynı zamanda böylece beş yıl önce Fazıl Say’a ve Nazım Hikmet’e burada, Frankfurt’ta yapılan haksızlığa, saygısızlığa cevap verilmiş olacaktı. Dahası, bir yandan Türkiye’den güzel bir eser Frankfurt’lulara sunulur, onun eseriyle kültürler arası bir yeni köprü daha kurulurken, diğer yandan da bu değerli sanatçıya yönelik baskılara, saygısızlıklara tepki gösterilmiş, kendisine destek verilmiş olacaktı. Hessen Türk Toplumu’nun 20’nci yılı dolayısıyla verilen Onur Ödülü de bu amaçla Fazıl Say’a verildi.

Ve sonunda Nazım Oratoryosu, Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Peter Feldmann’ın himayesinde büyük bir başarıyla sahnelendi.

Hessen Türk Toplumu Başkanı Erhan Songün ve Belediye Başkanı Peter Feldmann’ın açılışını yapıp, sanatçıları ve dinleyicileri selamladıkları program muhteşemdi...

Üstelik kimilerinin katılıma ilişkin karamsar öngörüleri yanlış çıkmış, salon dolmuştu.

 

Frankfurt’un misafir sanatçısı

 

İkibini aşkın izleyicinin büyük çoğunluğunu Frankfurt ve çevresinde yaşayan Türkler oluşturuyordu. Doğan Hızlan, Zeynep Oral gibi bu program için Türkiye’den gelen misafirler de dinleyiciler arasındaydı.

Ve başta kentin Türk dostu Belediye Başkanı olmak üzere çok sayıda Alman da oradaydı... Nazım Hikmet’i, Fazıl Say’ı, onların eserlerini, siyasal, sosyal duruşlarını, karşılaştıkları baskıları, mücadelelerini yakından bilen Almanlar... Aralarında Fazıl Say’ın müziğini, eserlerini bilenler, onu hem kendi eserlerini, örneğin İstanbul Senfosi’ni sunarken, hem de Mozart, Bethoven ya da diğer büyük müzisyenlerin eserlerini yorumlarken bizzat izlemiş olanlar vardı. Onu kısa bir süre önce yine orada, Alte Oper’de ya da Frankfurt’taki diğer salonlardaki konserlerde izlemişlerdi. Çünkü Fazıl Say 2012-13 sezonunda  Frankfurt merkezli Hessen Radyo Televizyon Kurumu (HR) Semfoni Orkestrası’nın “misafir sanatçısı” olmuş ve bu “misafirlik” kapsamında, 2012 Kasım’ından 2013 Mart’ına kadar hem Alte Oper de, hem de HR’in salonunda 8 büyük konser vermişti. Daha sonra da yine Frankfurt yakınlarında gerçekleştirilen Almanya’nın en önemli müzik etkinliklerinden Rheingau Müzik Festivali’ne katılmış ve bu arada festivalin ödülü de kendisine verilmişti.

 

Almanlar için sürpriz

 

Nazım Oratoryosu’nda Fazıl Say’ı ilk kez izleyen bir Alman, konserle ilgili ilk izlenimlerini dile getirirken, bir Türk bestecinin edebiyatla ve müziği böylesine muhteşem buluşmasına imza atmasının kendisi için bir sürpriz, ama güzel bir sürpriz olduğunu vurguluyordu. Aslında konsere sanatçı ve eserle ilgili bilgi edinip gelmiş olmasına rağmen Türkiye’den böyle devasa bir eseri beklemediğini itiraf ediyordu.

Fazıl Say’ı Frankfurt’taki diğer konserlerinde izlemiş olan bir Alman’dan değerlendirmesi ise şöyleydi: “Ben Nazım’ın eserlerini 70’li, 80’li yıllarda Türk arkaşlarımın katkısıyla tanıdım. Önce baskının, sömürünün, şiddetin, mücadelenin, savaşın böylesine yoğun olduğu şiirlere alışamamıştım. Ama sonra onu anladım ve ozanın bu tercihine hak verdim. Bu akşam Fazıl Say’ın bestelediği müziğin Nazım’ın şiirlerine tam da benim anladığım ruhu verdiğini farkedebildim. Herşey çok güzeldi. Fazıl Say’ın piyanosu, koro, solistler, orkestra... Şiirleri büyük bir duyarlılıkla yorumladılar... İyi ki gelmişim.” 

Fazıl Say’la ve Nazım’ın şiirleriyle ilk kez böylesine yoğun bir biçimde karşılan bir diğer Alman, “Hüzünün, savaşın, baskının böylesine böylesine yoğun olmasını başlangıçta bana biraz fazla sert geldi. Ama düşününce hak verdim. Sonuç itibarıyla mükemmel şiirler, mükemmel bir müzik eşliğinde sunuldu.. Final ise çok güzeldi” diyordu.

Hayatlarında ilk kez çoğunluğu Türklerin oluşturduğu bir ortamda bulunduklarını farkeden Almanlar arasında da bu fırsatı Türkler üzerine “sosyolojik gözlemleri” için değerlendirenler de vardı. Konser sonunda gözlemlerinin sonuçlarını Türk dostlarına sunarken, Türkiye kaynaklı bu müzik ve edebiyat ziyafetinden büyük keyif aldıklarını, ama aynı zamanda Almanya’daki Türklere ilişkin son yıllardaki bitmek tükenmek bilmeyen sıkıcı entegrasyon tartışmalarında topluma dayatılan Türkiye ve Türk imajından çok daha farklı bir toplumla birlikte olmaktan kıvanç duyduklarını dile getiriyorlardı.

 

Türklerin coşkusu

 

Türkler ise sevinç ve gurur içindeydi... Ve de heyecan... Başta Genco Erkal olmak üzere şiirleri mükemel bir biçimde yorumlayan sanatçıların, koronun sunumlarına sık sık tepki veriyor, yoğun alkışlarla programa eşlik ediyorlardı. Hayranlıklarını gösterirken öylesine coşkuluydular ki, bazen şiirlerin sonunu bekleyemedikleri bile oluyordu. Onların bir bölümünü ezbere bildikleri şiirlere coşkulu tepkileri, kısa sürede tüm dinleyicileri, tüm salonu etkiledi. Bu coşku, sanatçıların icrasını ise hiç aksatmadı, Şef İbrahim Yazıcı büyük bir olgunluk ve ustalıkla bu durumu konser açısından avantaja dönüştürmeyi başardı.

Tüm sanatçılar, sadece Fazıl Say ve Genco Erkal değil, hepsi üzerlerini düşeni en güzel bir biçimde yerine getirdi. Sopran Banu Böke, Bariton Tomas Laske, 80’i aşkın müzisyenden oluşan Şef İbrahim Yazıcı’nın yönetimindeki Wuppertal Senfoni Orkestrası, 50’yi aşkın üyesiyle Wuppertal Opera Korosu... Ve Hiroşima’dan bir “Kız Çocuğu”nu dillendiren “kız çocuğu” Camille Mocellin...

Hepsi mükemmeldi.

 

'Bizi de Fazıl say'

 

Mükemmel oldukları için de konser bittiğinde dinleyilerin bitmek bilmeyen alkışlarını hakettiler. Fazıl Say, Genco Erkal ve diğer sanatçılar defalarca kendilerini ayakta alkışlayan dinleyicileri selamlamak üzere sahneye döndüler...

Ve bu arada dinleyicilerin ellerinde yükselen dev harflerle havaya “Bizi de Fazıl say” mesajı yazılmıştı... Hayranları, Türkiye’deki Fazıl Say düşmanlarına, sanatçıyı yalnız bırakılmayacaklarını duyurmaya çalışıyorlardı.

Böylece büyük ozan Nazım Hikmet, Hessen Türk Toplumu sayesinde Frankfurt’ta muhteşem bir biçimde anılmış oldu.

Hessen Türk Toplumu, bu başarısıyla kuruluş amacına uygun yolda bir yandan Türk toplumunun eşitlik mücadelesini sürdürürken, diğer yandan da Hessen eyaletindeki sosyal yaşama kültürel katkıda bulunma iddiasında haklı olduğunu bir kez daha gösterdi.

Ve beş yıl önce Almanya’ya Türkiye’yi tüm renkleriyle sunma iddiasında olanların neden olduğu büyük bir eksiklik giderilmiş oldu.

 

Türk toplumu Fazıl Say’ın arkasında

 

Eğitiminin önemli bir bölümünü bu ülkede gerçekleştiren sanatçı, uzun yıllardır bu ülkenin bir çok kentinde konserler veriyor. Frankfurt’ta olduğu gibi önemli orkestralarla birlikte çalışıyor, icraatlarda bulunuyor. Kendi ülkesinde yönetenlerden, onların taraftarlarından baskı, saygısızlık, değerbilmezlik görürken, hakkında ceza davaları açılıp, mahkemelere çıkarılırken, Almanya’nın dört bir köşesinde sevgiyle, saygıyla, hayranlıkla karşılaşıyor, ülkenin en  saygın müzik ödülleriyle onore ediliyor. (Hessen Türk Toplumu’nun Onur Ödülü’yle birlikte Almanya’da bu yıl aldığı ödül sayısı 3’ü buldu. Birkaç ay önce Rheingau Müzik Ödülü’nü, birkaç hafta önce de daha önce iki kez aldığı - 2000 ve 2009’da - Echo Ödülü’nü almıştı.)

Almanya, Fazıl Say’ın değerini hep bildi, hakettiğini hep verdi, veriyor...

Ama Essen ve özellikle Frankfurt konserleri, bir başka şeyi gösterdi:

Aynı şey Almanya’daki Türk toplumu açısından da geçerli.

En azından toplumun bir bölümü açısından.  

 

Türk Toplumu’na teşekkürler

 

Türkiye’de gün gelecek, devlet bu önemli sanatçımızın değerini kabul edecek, ona yapılan saygısızlıklardan, baskılardan dolayı özür dileyecek elbette.

Tabii bunun bugünlerde olmasını kimse beklemiyor.

Gün gelir buradaki yanlışlık düzelir...

Devlet düzeltmezse, toplum düzeltir...

Beş yıl önce devletin engel olduğu konseri büyük bir kararlılıkla ve fedakarlıkla gerçekleştiren Hessen Türk Toplumu örneğinde olduğu gibi.

“Hessen Türk Toplumu”na teşekkürler.