Çok değil, birkaç on yıl önce evrende yaşamın yaygın olarak var olduğunu, dahası olması gerektiğini düşünürdük. Marslıların ya da Venüslülerin ya da kendi Güneş Sistemi'mizde bir başka gezegende yaşayan, başka gelişmiş bir uygarlığın varlığı oldukça romantik gelirken onların bir gün bizi istila edebileceklerine dönük sanrılarımız da olmadı değil.
Ve zamanla hayal kırıklığına uğradık. En azından kendi yıldız sistemimiz içinde, sandığımız gibi öyle yaygın bir akıllı yaşam var olmadığını, anlamak zorunda kaldık!
Mars'ta bir tür fosilleşmiş yaşam kalıntısı bulmayı ummuştuk, ama o da gerçekleşmedi. Evrende, kendi yıldız sistemimiz içinde bizim gezegenimizden başka hiçbir gezegende yaşam tespit edilemedi.
Bilim insanları bir gün Jüpiter veya Satürn'ün etrafındaki bir uyduda buz tabakalarının altında bulunan sıvı göllerde herhangi bir organizma yaşayıp yaşamadığını öğrenmeyi umut ediyorlar.
Ama bu da çok uzak görünüyor. Bunun için bazı kısıtlar var.
Bizim sahip olduğumuz en büyük avantajlardan biri, "gel-git"lerle Dünya'ya sabitlenmiş büyük bir uydumuzun olması. "Ay" olmadan Dünya'da yaşam olmazdı.
Aslında Güneş Sistemi'nde en büyük uydu, Jüpiter uydusu Ganymede. Onu Titan, Callisto, Io ve Ay izliyor. Yani uydumuz Ay, Güneş Sistemi içinde beşinci büyük uydu. Diğer büyük uydulardan Titan bir Satürn uydusu, Callisto ve Io ise Jüpiter'in uyduları.
Ay'ın nasıl oluştuğunu bilmiyoruz ama teoriler oldukça şaşırtıcı. Bir teoriye göre, Mars büyüklüğünde bir gezegen Dünya'ya çarpıyor. Gezegenin büyük bölümü Dünya'ya katılırken bir bölümü uzaya dağılıyor. Sonra bu kayasal parçalar bir araya gelerek bir uyduya dönüşüyor. Ay'ın, Dünya'daki yaşamın oluşumunda ve gelişmesinde sağladığı gel-git koşullarının başka bir gezegende olma olasılığı ise çok zayıf.
Yaşamın Dünya'mızdan başka bir yerde var olma ihtimali var mı?
Aslında olmasını çok isteriz. Ama ne yazık ki şu ana kadar henüz kayda değer bir şey bulunamadı.
Galiba evrende yalnızız; tek başımıza, minicik bir gezegenin üzerinde yapayalnız ve çaresiz!
Ne korkunç değil mi?
Ama umudumuz da tükenmedi. Öncelikle kendi yıldız sistemimizin uzak gezegenlerinde ve özellikle de, bu uzak gezegenlerin uydularında yaşam arayışları devam ediyor.
Satürn uyduları Titan ve Enceladus
Güneş Sistemi'nin ikinci büyük gezegeni Satürn benzersiz uydu sistemi ile Güneş Sistemi'nin en benzersiz oluşumuna sahip.
Satürn uyduları hakkında bilgi toplamak üzere 15 Ekim 1997 yılında gezegene Cassini uzay aracı gönderilmişti. Cassini-Huygens misyonu; NASA, Avrupa Uzay Ajansı ve İtalyan Uzay Ajansı'nın ortak projesiydi.
Cassini, 2005 yılında Huygens sondasını Satürn'ün en büyük uydusu Titan'a indirmiş ve şaşırtıcı bulgular elde edilmişti.
Titan, azot bakımından zengin ve yoğun bir atmosferin yanısıra sıvı metan içeren göller ve akarsulara sahipti. Böylece Titan, Dünya gezegeni dışında bir atmosfere sahip ve yüzeyinde kararlı sıvı bulunduğu saptanan ilk gök cismi oluyordu.
Cassini, Titan yüzeyinin yaklaşık yüzde 20'sini radarla haritalandırdı; Bulgular, Dünya'da bilinen tüm petrol ve doğal gaz rezervlerinden yüzlerce kat daha fazla sıvı hidrokarbon varlığını işaret ediyordu.
Cassini, 2014 yılında, Satürn'ün diğer bir uydusu olan Enceladus'un yüzeyinde şaşırtıcı bir görüntü daha yakaladı.
Enceladus buzdan, donmuş bir uyduydu ve belli aralıklarla gayzer benzeri buzlu püskürmeler görülüyordu. Bu görüntüler, buz kaplı yüzeyin altında su bulunduğunun habercisiydi.
Bilim dünyası bu verileri, Güneş sisteminde ikinci bir yaşam şansı olarak değerlendirdi.
NASA, Titan'da yaşam arayacak
Cassini uzay aracından alınan veriler ve gözlemler uzantısında NASA, Satürn'ün en büyük uydusu Titan'ı yakından inceleyerek olası bir yaşam belirtisi bulmaya çalışılacağını açıkladı.
Bu amaçla 2027 yılında Dünya'dan fırlatılması planlanan "Dragonfly" uzay aracı yaklaşık 9 yıllık bir yolculuktan sonra Titan'a iniş yapacak ve görevine başlayacak.
2030'lu yılların ortasında başlaması beklenen görevin temel hedefleri, uydunun metan döngüsünü incelemek ve uydunun hem yüzeyinde hem de atmosferinde meydana gelen kimyasal süreçleri araştırmak olacak.
Güneş Sistemi'mizdeki en büyük ikinci uydu olan Titan, Merkür gezegeninden daha büyük bir oluşum. Dünya gibi nitrojen bazlı bir atmosfere sahip ve Dünya'nınkinden dört kat daha yoğun. Güneş'ten çok uzak olduğu için yüzey sıcaklığı çok düşük (-179 santigrat derece) ve yüzey basıncı da Dünya'nınkinden yüzde 50 daha yüksek.
Titan'ın yüzeyinde her ne kadar sıvı bulunduğu kanıtlansa da uyduda metan yağmurlarının varlığı da söz konusu. Yüzeyinde sıvı su veya atmosferinde karbon dioksit olduğuna dair hiçbir kanıt yok, bunların ikisi olmadan yaşam mümkün görünmüyorsa da araştırmacılar, metan veya etan gibi sıvı bir hidrokarbonun işe yarayacağını söylüyorlar.
Dünya'da suda yaşayan organizmalar gibi, Titan yüzeyinin büyük bir bölümünü oluşturan sıvı metan ve etan göllerinde ve denizlerinde su bazlı olmayan yaşam formları var olabilir, deniyor.
Benzer koşullar, Dünya'daki yaşamı tetiklemiş midir?
Bilim insanları Titan'ın Dünya'nın erken dönemini yansıtıyor olabileceğini ve gezegenimizde yaşamın nasıl ortaya çıkmış olabileceğine ilişkin ipuçları verebileceğini düşünüyorlar.
Bilim insanlarına göre Titan'da bazı yaşam formlarının hayatta kalması mümkün. Eğer bu yaşam formları metan ve etan olmak üzere kimyasallarla besleniyor iseler, organizmalar donma noktasının ötesinde eksi sıcaklıklarda (-179 santigrat derece) var olmayı sürdürüyor olmalılar.
Dahası Titan son derece soğuk bir yer olduğu için, yüzeyindeki yaşam formlarının metabolizmaları çok yavaş olacak ve evrimleşmeleri bizim gezegenimizdeki yaşam formlarından çok daha uzun sürecektir.
Bu arada, bilim insanları, hangi ekosistemlerin bir canlı nesli sürdürülebilme koşullarını incelerken, "uzaylı yaşam" tanımının ne olması gerektiğini de tartışıyorlar. Bulunacak şey, bizim tanıdık biyokimyamızdan çok farklı olacağı konusunda görüş birliği var.
Yani, karşılaşma umudu taşıdığımız uzaylılar, ille de bize ya da bizim zihnimizde görselleştirdiğimiz uzaylılara benzemek durumunda değiller.
Hatta dileriz ki, bize hiç benzemiyor olsunlar!
TEŞEKKÜR: Geçen haftaki "Elmas Yağmuru" başlıklı yazımda, elmas için "karbonun en kararlı formu" ifadesi vardı. Barbaros Oral Bey, çok zarif bir üslupla, karbonun en kararlı formunun "grafit" olduğunu hatırlattı. Bu düzeltme için kendisine teşekkür ediyorum.
Kaynakça
https://www.nasa.gov/mission_pages/cassini/media/cassini-20080213.html
http://www.nasa.gov/cassini ve http://saturn.jpl.nasa.gov.
https://solarsystem.nasa.gov/moons/saturn-moons/titan/overview
Nafiye Güneç Kıyak kimdir? Nafiye Güneç Kıyak, Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fizik Bölümü ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı. Çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu- Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde araştırma reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak başladı. Doktora sonrası Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF (Gesselshaft für Strahlen und Umweltforshung-Munchen)'de "nükleer santraller çevre analizleri, radyasyon dozimetrisi, nükleer teknikler" alanlarında çalışmalarda bulundu. Yurda dönüşünün hemen ardından doçent ve daha sonrasında da profesör oldu. 1996 yılında kurulan Işık Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve çeşitli kademelerde görev alarak kurucu fizik bölüm başkanlığı, Fen Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Laboratuvarı"nı kurdu modern fizik konularında lisans ve yüksek lisans dersleri verdi. 2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı. Rektörlük süresini tamamlamasının sonrasında Feyziye Mektepleri Vakfı okulları CEO'su görevinde bulundu. Prof. Kıyak'ın uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış çok sayıda bilimsel makalesi, yurtiçi ve yurt dışında sunulmuş 200 dolayında bilimsel çalışması bulunmaktadır. Ayrıca popüler bilim alanında üç kitabın yazarıdır: Aklın bilinmeyene yolculuğu: KOZMOS; Sırlar evrenine açılan kapı: KUANTUM ve Başlangıcın ötesi: ÇOKLU EVRENLER. 2019'dan bu yana T24 Haftalık’ta popüler bilim konularında yazılar yazmaktadır. Prof. Kıyak evli ve iki çocuk sahibidir. |