Güneç Kıyak

22 Kasım 2020

Zihnimizdeki resimler ve Dorian Gray'in Portresi

Kişiler gözümüzün önünde onların aynadaki görüntüleri ile değil, beynimizde yüklü özellikleri ile canlanır. Nasıl görünürlerse görünsünler zihinlerdeki resim bu algılara göre şekillenir

İnsan beyni en karmaşık sistemlerden biri ve sürprizlerle dolu bir organ. İnanılmaz bir bilgi işleme yeteneği ve bilgi tutma kapasitesi var. Tuttuğu bilgiyi kullanma ve işleme yetisi de beynin bir diğer önemli yeteneği.

Çok az kişi davranışlarımızı yönlendiren şeylerin farkındadır: Bir adım atarken, yemek yerken veya nefes alırken bir otomatik pilota bağlanmış gibiyiz. Birçok karmaşık şeyi düşünmeden yapabiliyoruz ve kontrol ettiğimizi sandığımız birçok başka şeyi de!

Beyin durmaksızın çalışır, uykuda iken bile çalışmasını sürdürür. 10 milyon nöron, yani sinir hücresi, milyonlarca işlem yaparak beş duyu organı ile gelen verileri proses eder.

Beyin iletileri alır, işler ve bize bir gerçeklik yaratır.

Yani gören aslında gözler değil, asıl gören beyindir.

Dorian Gray ve Portresi

Oscar Wilde'ın yayınlanmış tek romanı olan "Dorian Gray'in Portresi"nde roman kahramanı Dorian'ın güzelliğinden çok etkilenen ressam Basil Hallward, onun tüm güzelliğini fazlasıyla yansıtan bir portresini yapar.

Sonrasında Dorian, Basil'in arkadaşı ve çok sıra dışı bir kişilik olan Lord Henry Wotton ile tanışır. Haz ve estetik tutkunu olan olan Lord Henry, "Hazcılık" üzerine kurulu yaşam anlayışını Dorian'a aşılayarak onu derinden etkiler.

Lord Henry'nin rüzgarına kapılan Dorian, yaşlanarak bir gün güzelliğini yitireceği korkusuna kapılır ve kendisinin yerine Basil'in yaptığı portresinin yaşlanmasını diler.

Dorian'ın bu dileği gerçekleşir. Onun yerine portresi yaşlanacak, ancak işlediği her günah ve zalimlik yaşlanmasına paralel olarak portresine yansıyacaktır.

Öyle de olur!

Dorian sansasyonlarla dolu bir hayat sürer ama bir türlü yaşlanmaz ve çirkinleşmez. Ancak yozlaşan kişiliği, yaptığı kötülük ve zalimlikler portresine yansır; portre yaşlanır ve çirkinleşir.

Portre onun gerçekte var olan kişiliğini yansıtmaktadır.

Romanın sonunda Dorian gerçek kişiliği ile yüzleşecektir.

Zihnimizdeki resimler

Bizler yakınlarımızı, tanıdıklarımızı, arkadaşlarımızı, çevremizdekileri beynimizde resimleriz.

Ancak bu resimler onların aynadaki görüntülerinden farklıdır.

Beynimize onlarla ilgili algılarımızı yükleriz ve bu algılar onların resmini oluşturur. Bu resimde renklerin yerini onların kişililiği, güvenilirliği, duruşu, tutumu, dengesi, konuşma tarzı alır ve resmin bütünü onlarla ilgili tüm algımızı yansıtır: 

Güçlü, becerikli,  çalışkan, tembel, tutkulu, cesur veya korkak, özgüvenli, sorunlu ya da yaratıcı,  çekici, saldırgan, geveze, kıskanç, dalkavuk,  ketum…

Özetle, kişiler gözümüzün önünde onların aynadaki görüntüleri ile değil, beynimizde yüklü özellikleri ile canlanır.

Nasıl görünürlerse görünsünler zihinlerdeki resim bu algılara göre şekillenir.

Ve bu nedenle ressamın yaptığı resim, fotoğraftan farklıdır; çünkü ressam ona algısını da katar.

Aynı Dorian Gray'in portresi gibi.

Ve belkide Mona Lisa'yı Mona Lisa yapan, Leonardo'nun zihnindeki Mona Lisa'dır ve o ünlü tablo belki de bunun için çok farklı, çok derin ve çok etkileyicidir.

Marie Curie'nin fotoğrafı ile portresindeki farklılık da bunun kanıtı: Belli ki Marie Curie, ressamın zihninde fotoğraftakinden daha farklıdır; daha canlı, daha derin bakışlı, daha parlak saçlara sahip bir kadındır.

Ancak Dorian Gray'in portresinin aksine, kişiler yaşlanırken bizim zihnimizde oluşan resimleri genellikle değişmez.

Ne demiştik: Gören gözlerimiz değil, gerçekte gören beyinlerimizdir.

Her şeyin sorumlusu beyin

Bir pasaport kontrolü esnasında deklare edeceği değerli bir şeyiniz var mı sorusuna Wilde, "Deham dışında başka şeyim yok" yanıtını verir. Belli ki güçlü tutkularını yanına almamış!

Deha dediğimiz şeye gelince, o insan zekâsının erişebileceği en yaratıcı seviye olarak tanımlı. Yaratıcı bir kişiliği; bilim, sanat ve yazında yaratıcı gücü ifade ediyor. Bu gücü yaratan ise bir biyo-bilgisayar, yani beyin.

Ve hepimizin sahibi olduğu şey.

Bu hepimizin sahibi olduğu şey, halen kullanmakta olduğumuz bilgisayarlardan çok daha güçlü. Bir insan beyninin işlevini yapabilmesi için tam 1 milyon klasik bilgisayar gerekli olduğu söylenir.

Beynimiz "petabytes" düzeyinde veri depolayabilir, onları saklar, eşleştirir, bilgilerden yeni bilgiler üreterek kararlar vermemize yardımcı olur. Duyulardan gelen iletileri işler ve gerçekliğimizi yaratır. Farkında bile olmadığımız daha birçok şey beyin tarafından gerçekleştirilir.

Gelecekte kuantum bilgisayarların süperpozisyon etkisi ile insan beynine yaklaşabileceği öngörülse de henüz bunu gerçekleştirebilecek bir kuantum bilgisayarı yok.

Başta da söylediğimiz gibi, beyin mucize bir organ ve henüz çözülebilmiş değil. Bazı araştırmacılar beynin nasıl çalıştığını tam olarak anlamak için kuantum teorisine ihtiyaç duyulabileceğini düşünüyor. Kuantum dolanıklık ve süperpozisyon gibi kuantum etkilerin beynin işleyişinde önemli rolleri olabileceğini belirtiyorlar.

Nobel ödüllü fizikçi Roger Penrose, insan bilincinin algoritmik olmadığını ve bu nedenle dijital bir bilgisayar gibi geleneksel yöntemlerle modellenemeyeceğini savunur: "Belki de uyumsuz zihinsel durumları sürdürme yeteneğimiz algının tuhaflığı değil, gerçek bir kuantum etkisidir."

Beynimizi ve onun işlevsel yapısını anlamaya çalışıyoruz. Onu anlayabilirsek varlık nedenimizi sorgulayabileceğiz. Bazı bilim insanlarının öne sürdüğü gibi çözümün anahtarı belki de Kuantum Kuramı'ndadır.

Ancak günümüzde "kuantum" sözcüğünün "bilinç" gibi beyinsel kavramlarla kullanılma biçiminin, bilim insanları için oldukça rahatsız edici olduğunu da belirtelim!


Kaynakça