Güneç Kıyak

22 Eylül 2024

Yapay zekâ, nereye doğru?

Dijital devrim, insanların yaşama, çalışma ve iletişim kurma şeklini çoktan değiştirdi ve bu saatten sonra bunun olmadığı bir dünya hayal etmek çok zor. Bu sürecin hayatlarımızda özellikle sağlık, ulaşım, data analizi gibi alanlarda- iyi ya da kötü- çok büyük bir fark yarattığını görüyor ve daha da yaratabileceğini net olarak öngörebiliyoruz

Matematikçi John von Neumann, 1945 yılında yaptığı tasarımın bir gün insan türü için tehdit olabileceğini öngörmüş olabilir miydi?

"Von Neumann mimarisi" olarak bilinen bu tasarım bir merkezi işlemci, bir bellek birimi, bir depolama birimi ile giriş/çıkış bileşenlerinden oluşuyordu. Tasarım, yüksek hesaplama hızına ve veri depolama kapasitesine olanak tanırken hacim ve enerji verimliliği konusunda son derece zayıftı.

Hatırlarsanız bu mimari üzerine inşa edilen ilk bilgisayarlar devasa hacimli ve enerji tüketimleri de oldukça yüksekti. Zamanla hacim küçüldü ama özellikle enerji verimliliğinde sorun hala devam ediyor.

Bugün çok gelişmiş süper bilgisayarlar insan beyninden çok daha hızlı hesaplamalar yapabiliyor ve çok daha fazla veriyi saklayabiliyorlar; ancak enerji verimliliğinde insan beyni rakipsiz.

Örneğin Dünya'nın ilk süper bilgisayarı olan "Fujitsu K" inanılmaz bir hıza sahip ve performansı bir milyon entegre masaüstü bilgisayarınkine eşit; ancak yıllık çalışma maliyetinin 10 milyon ABD doları olduğu belirtiliyor.

Bu süper bilgisayar, gezegendeki 7 milyar insanın her birinin 17 gün ve 24 saat boyunca yaptığı hesapların toplamını bir saniyede yapabiliyor. Ancak beyin bunun için birkaç watt'a ihtiyaç duyarken bu bilgisayar 10.000 evi çalıştıracak kadar güç tüketiyor.

Makine düşünce üretir mi?

Makinelerin insanlar gibi düşünebilme becerisi kazanması kavramsal olarak çok uzun zamandır zihinleri meşgul etse de bu öngörüler 1950'li yıllarda karşılık bulmuştu.

1. Dünya Savaşı sırasında, Nazi'lerin ENIGMA kodunu kırmış olan İngiliz matematikçi ve kriptolog Alan Turing, 1950 yılında "Computing Machinery and Intelligence"ıyayınlıyor ve bu makalesinde "makineler düşünebilir mi?" sorusuna yanıt ararken makinelerin insan zekasına yaklaşacağını ve insanlar gibi davranış geliştirebileceğini öngörüyordu.

Yapay zekâ (Artificial Intelligence-AI), terimi ise ilk kez Amerikalı bilgisayar bilimci John McCarthy tarafından telaffuz edildi; 1956 yılı yazında New Hampshire'da bulunan Dartmouth Koleji'nde yapılan bir toplantıda "makinelerin dili nasıl kullanacağı, soyutlamalar ve kavramların nasıl oluşturulacağı" tartışılırken bu makinelere "yapay zekâ" yakıştırmasında bulunarak insanlık tarihinde devrimsel bir dönemin başlangıç fişeğini ateşliyordu. Bu nedenle John McCarthy, yapay zekâyı icat eden kişi olarak bilinmektedir.

McCarthy, aynı zamanda 1956 yılında Lisp programlama dilini geliştiren öncülerden ve ilk AI yazılım programı olan "Logic Theorist"in yaratıcılarındandır.

Öğrenen makineler

Dijital devrim, insanların yaşama, çalışma ve iletişim kurma şeklini çoktan değiştirdi ve bu saatten sonra bunun olmadığı bir dünya hayal etmek çok zor. Bu sürecin hayatlarımızda özellikle sağlık, ulaşım, data analizi gibi alanlarda- iyi ya da kötü- çok büyük bir fark yarattığını görüyor ve daha da yaratabileceğini net olarak öngörebiliyoruz.

Sürecin odak noktasını oluşturan yapay zekâ, insan beyninin düşünme ve öğrenme gibi zihinsel süreçlerini model alarak geliştirilen bir simülasyon. Doğal zekâ ile arasındaki en temel fark hızlı işlem gücü ve olağanüstü büyük data analizi yapabilme kapasitesi.

Bununla birlikte insan zekâsı ve bilişinin sahip olduğu bilinç ve duygusallık, süper bilgisayarlarla bile henüz gerçekleştirilebilmiş değil.

Ancak yapay zekâ ile yolculuğumuzun henüz başındayız ve uzun bir süreç bizi bekliyor. Yol haritası ve yapay zekâ ile olası ortak geleceğimiz onun yaşamımıza katacakları ile yol boyu şekillenecek.

En zeki ikinci tür

Biliyorsunuz geleneksel algoritmalar, verileri alır ve bir dizi programlanmış adımlarla bir yanıta ulaşır. Yapay zekaya sahip makinelerin ise çok daha büyük miktarlarda veriyi tarayarak insan sezgisine yönelik çözümler üretebilecekleri ve zamanla öğrenme yoluyla farkındalık geliştirebilecekleri öngörülüyor.

İngiliz bilgisayar bilimcisi Geoffrey Hinton, yapay sinir ağları alanında öncü bir bilim insanı; "Yapay zekâ sistemlerinin insan zihninden daha iyi öğrendiğini düşünüyor musunuz?" sorusunu "evet" diye yanıtlıyor; "gelecekte çok daha iyi olacaklarını düşünüyorum…"

Şu anda sürecin oldukça başında olduğumuza dikkat çeken Hinton, bir "sohbet robotu"nun yaklaşık bir trilyon bağlantıya sahip olduğuna işaret ediyor. Bir insan beyninde ise yaklaşık 100 trilyon bağlantı bulunduğunu ve buna karşın bir sohbet robotunun bir trilyon bağlantısı ile çok daha fazla veriyi tarayarak bizlerin bildiğinden daha fazlasına sahip olabildiğini söylüyor.

Hinton, AI sistemlerinin şimdilerde bir öz farkındalıklarının yani bilinçlerinin olmadığını, bunu zamanla kazanabileceklerini, kendi algoritmalarını yaratarak kendi kodlarını yazabileceklerini, tahminlerimizin ötesinde çok daha zeki olabileceklerini ileri sürüyor.

Ve belki de insani duygulara hiç ihtiyaçları olmayacak!

Yapay zekanın öğrenme becerisi kazanması ve bir farkındalık geliştirmesi, bazıları için ciddi anlamda bir endişe kaynağı.

Haksız da sayılmazlar. Sonuçta temel yapı taşlarımız aynı.

Bu da demek oluyor ki, gelecekte gezegenin en zeki ikinci türü olmaya doğru ilerliyoruz!


Kaynakça:

https://www.europarl.europa.eu/news/en/headlines/society/20200918STO87404/artificial-intelligence-threats-and-opportunities

https://www.fujitsu.com/global/about/businesspolicy/tech/k/whatis/system/

https://www.fujitsu.com/global/imagesgig5/k-computer-isc12.pdf

Nafiye Güneç Kıyak kimdir?

Nafiye Güneç Kıyak, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fizik Bölümünde ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı.

Çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu - Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde araştırma reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak başladı. 

Doktora sonrası Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF (Gesellschaft für Strahlen- und Umweltforschung-München)'de "nükleer santraller çevre analizleri, radyasyon dozimetrisi, nükleer teknikler" alanlarında çalışmalarda bulundu. 

Yurda dönüşünün hemen ardından doçent ve daha sonrasında da profesör oldu.

1996 yılında kurulan Işık Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve çeşitli kademelerde görev alarak kurucu fizik bölüm başkanlığı, Fen Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Laboratuvarı"nı kurdu modern fizik konularında lisans ve yüksek lisans dersleri verdi.

2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı. 

Rektörlük süresini tamamlamasının sonrasında Feyziye Mektepleri Vakfı okulları CEO'su görevinde bulundu. 

Prof. Kıyak'ın uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış çok sayıda bilimsel makalesi, yurtiçi ve yurt dışında sunulmuş 200 dolayında bilimsel çalışması bulunmaktadır.

Ayrıca popüler bilim alanında üç kitabın yazarıdır: Aklın bilinmeyene yolculuğu: KOZMOSSırlar evrenine açılan kapı: KUANTUM ve Başlangıcın ötesi: ÇOKLU EVRENLER. 

2019'dan bu yana T24 Haftalık'ta popüler bilim konularında yazılar yazmaktadır. 

Prof. Kıyak evli ve iki çocuk sahibidir.