Bu yıl kimyasal elementlerin periyodik tablosu 150’nci yaşını kutluyor. İlk olarak tam 150 yıl önce 6 Mart 1869 da bilim dünyasına sunulmuştu.
8 Mart ise kadınlara adanmış bir gün, onun hikayesi de 150 yıl öncesine dayanıyor. 8 Mart 1857.
Yani Mendeleyev'in periyodik tabloyu sunumundan 12 yıl önce.
Elbette ikisi aynı şey değil.
İyi bir çocukluk, iyi öğrencilik ve iyi bir evlilik sonrası çok fazla farkındalık içinde olamıyor şanslı olanlar.
Ama daha fazla şanslı olanlar, birgün "o dayanılmaz ağırlığı" mutlaka hissediyorlar. Yani o, cam tavanı biraz delebilmiş olanların, daha sert bir rüzgarla karşılaşmaları da çok muhtemel. Bu kez önlerinde camdan engellere çarpıyorlar.
Daha az şanslılar ise bilinen rutinlerindeler.
Her 8 Mart, bu rutin "gerçekliğimizle" akıp gidiyor.
Bilimin “kadın” tarihi
Gelin sizlerle önde Mendeleyev, arkada isimli ve isimsiz birçok kadını buluşturan bir tablodan bir bilim hikayesi yazalım.
Bunun içinde 2 Nobel ile ödüllendirilen Marie Curie de olsun, Nobel ödülünü hak eden, ama alamayan Lise Meitner ve diğer bazıları da.
İsmi de "Periyodik Tablonun Kadınları" olsun.
Evet, Birleşmiş Milletler 2019'u "Uluslararası Periyodik Tablo Yılı" ilan etti.
150 yıl önce Mart ayında Rus bilim insanı Dimitri Mendeleyev o döneme kadar bilinen 63 elementi topladı ve hepsini atom kütlelerine göre bir tabloya yerleştirdi.
Bu olay "Bilimin en önemli başarılarından biri" olarak bilim tarihine geçti.
Periyodik Tablo için bir elementler hiyerarşisi demek mümkün. Sınırları fizik ve kimya'yı yöneten yasalar tarafından çizilmiş gizemli bir bilmece gibi.
Mendeleyev, bir Rus bilim insanı, bu yapı üzerinde kafa yormuş ilk kişi değil ancak o, mevcut elementleri gruplayıp tablo oluştururken bilinmeyen ama olası elementlerin de yerlerini belirledi ve boş bıraktı. Önemli bir farklılık.
Bu arada kaydedelim atom, atom çekirdeği ve elbette atomaltı parçacıklar henüz keşfedilmedi.
Ve bu tablo gelecek 150 yılda bilimin ilerlemesinde ve maddenin yapısının anlaşılmasında temel kılavuz rolünü üstlenecektir.
Lermontova ve Marie Curie
Bilim insanları boş durmadılar. Mendeleyev'in boşluklarını doldurmakla kalmadılar, daha birçok başka elementi keşfederek periyodik tabloya eklediler.
Biz yeniden bilim kadınlarına dönelim, özellikle periyodik tabloya katkı verenlere.
Periyodik tablo ile ilgili ilk kadın bilim insanı Rus Julia Lermontova'yı görüyoruz. Heidelberg Üniversitesinde Kimya alanında doktora yapan ilk bilim kadını. Yıl 1874. Daha sonra Mendeleyev ile çalışmış. Platinyum grubu metallerin ayrıştırılmasını gerçekleştirdiği biliniyor. Daha fazla bilgi yok. Belliki birilerinin gölgesi onun üzerine düşmüş.
1897 ye gelindiğinde 2 Nobel ödüllü Marie Curie'yi görüyoruz. Radyoaktiviteyi tanımlamasının yanısıra iki radyoaktif elementi, Radyum ve Polonyum'u keşfederek Mendeleyev'in tablosundaki boşluklara yerleştiriyor. Bu çalışmalar ona iki farklı alanda 2 Nobel kazandırıyor. Henüz bu başarıyı yakalayan yok. Ama bu başarılı kadın Fransız Bilimler Akademisine kabul edilmez, gerekçe yoktur ya da bellidir.
İzotop tanımı yapan Todd, hakkı yenen Brooks
Öte yandan bazı elementler, aynı özelliklere sahip olmakla birlikte kütle numaraları değişebiliyor. Daha sonraları bunlara izotop denilecektir. Bunun yanıtı da bir başka kadından geliyor. Her ne kadar İngiliz kimyacı Frederick Soddy 1913 yılında izotop kavramını ileri sürdüyse de fizikçi Margaret Todd "aynı yer" anlamına gelen izotop tanımını yapan ilk bilim insanı.
Stefanie Horovitz ise bir Poloyalı kimyacı, insanın içini burkan bir hikayesi var. 1914 yılında Viyana Radyum Enstitüsünde çalışırken uranyum ve toryum bozunum zincirine bağlı olarak demir gibi çok kararlı bir elementin izotopları olduğunu deneysel olarak gösteriyor. Ne yazık ki bu bilim insanı 1942 yılında Treblinka Nazi imha kampında hayatını kaybedecektir.
En çok tartışılan konulardan birisi de radyumun yaymakta olduğu garip ışınım. Kanada McGill Üniversitesinde Ernest Rutherford'un danışmanı olduğu master öğrencisi Harriet Brooks onun gaz formunda olduğunu gösterir. Daha sonra bunun radyoaktif bozunum ürünü bir element olan radon elementi olduğu anlaşılacaktır. Bu önemli buluşla ilgili ilk makale Rutherford ve Brooks adı ile yayınlanmışken, daha sonra Nature'da sadece Rutherford adı ile yayınlanmış olduğunu belirtelim. Ayrıca Rutherford'un bu çalışmalar nedeniyle Nobel ödülü aldığını da hatırlatalım. Özellikle evlendikten sonra Brooks'un düzenli bir iş bulamadığı ve araştırma çalışmalarını sürdüremediği de notlar arasında.
Diğer hakkı yenenler
Hakkı yenen elbette ilk kadın değildir Harriet Brooks ve sonuncusu da olmayacaktır.
Sırada hakkı yenen başka kadınlar daha var. Lise Meitner, Ida Noddack gibi..
Lise Meitner yahudi kökenli bir Avusturyalı fizikçi. Almanya'da Berlin Üniversitesinde kimyacı Otto Hahn ile çalışıyor. Yıl 1918, Lise Meitner ve Otto Hahn 91 atom numaralı proaktinyum elementini keşfediyorlar.
Yine aynı dönemde 1925 yılında Berlin'de, kimyacı Ida Noddack ve eşi Walter Noddack 75 atom numaralı rhenium elementini keşfederler. Ida endüstride çalışırken işini bırakıp para almaksızın "Imperial Physical and Technical Institute"de eşinin yönetici olduğu bir laboratuvarda elementler üzerine gönüllü araştırmalar yapmaktadır. Bulmuş oldukları doğada çok nadir bulunan bir elementtir.
Noddack çifti ayrıca 43 numaralı "masurium" adını verdikleri bir element daha bulduklarını belirttilerse de element izole edilemediği için onaylanmıyor. Bu element sonraları 1937 yılında teknisyum adı ile yapay olarak elde edililecektir. Ida Noddack, tüm çalışmalarını misafir olarak eşinin laboratuvarında sürdürür. Kendisine bir pozisyon sağlanamaz. 1934 yılında, bugün fisyon olarak bildiğimiz çekirdek parçalanmasını ileri sürer, ciddiye alınmaz. Sonraları bu kavram dünyanın geleceğinde önemli rol oynayacaktır.
Hakkı yenilen bir kadın daha.
1932 yılında nötronun keşfi, yeni element arayışlarında yeni bir dönem başlatır. Var olan elementler nötron bombardımanına tutularak yeni elementler elde edilmeye başlanır. Çünkü nötron yüksüzdür ve atom çekirdeğine bir engele takılmadan girebilmektedir. 1934 yılında Roma Üniversitesinde fizikçi Enrico Fermi uranyumu nötronlarla bombalayarak 93 ve 94 numaralı elementleri ürettiklerini bildirir. Ancak Ida Noddack, bu bilginin eksik olduğunu, ayrıca daha hafif elementler de reaksiyon ürünü olarak ortaya çıktığını, bunun anlamının çekirdeğin daha küçük parçalara bölünmesi olduğunu yazan bir makale yayınlar. Yukarıda değindiğimiz olay. Fizikçiler çok ciddiye almazlar.
Zaman, Ida Noddack'ı haklı çıkaracaktır.
Bundan 4 yıl sonra Meitner ve Hahn, Fermi tarafından bulunan hafif elementlerden birisinin Baryum olduğunu keşfederler, uranyum çekirdeği gerçekten ikiye bölünmüştür.
Artık Avrupa 2. Dünya Savaşı’nın ağır baskısı altındadır, bir yahudi olan Meitner Almanya'dan ayrılmak zorunda kalır ve İsveç'e gider. Hahn, ortak çalışmalarını 1939 yılında Meitner'in adı olmaksızın yayınlar ve 1944 yılında Nobel ödülünü tek başına alır.
İşte sözün bittiği yer. Meitner, Nobeli benzer nedenlerle kaybeden üçüncü kadındır, oysa erkek meslekdaşlar Nobeli tek başlarına almakta tereddüt etmezler.
Periyodik tablo gittikçe mükemmelleşmektedir. Marguerite Perey, daha önceleri 1930 yılında Paris’te Radium Enstitüsü’nde çalışırken meslektaşı Sonia Cotelle birlikte "francium-87" elementini keşfetmiştir. Fransiyum doğada bulunabilen son element. Daha büyük atom numaralı elementler için büyük hızlandırıcılar ve yüksek bütçe gerekecektir.
Bilimler Akademisi’nin “eril” tutuculuğu
Marguerite Perey 1962 yılında Fransa Bilimler Akademisi'ne kabul edilen tek kadın üyedir ama tam üye değil. Bunun tersi bir kural olmamasına rağmen kadınların Fransa Bilimler Akademisi'ne tam üyeliği ancak 1979’da kabul edilmeye başlandığını da belirtelim.
1970’li yıllarda yaptığı çalışmalarla Amerikalı kimyacı Darleane Hoffman fermium-257 izotopunun kendiliğinden bölündüğünü keşfeder. Hoffman New Mexico da bulunan Los Alamos National Laboratuvarında bölüm yöneticisi olan bir kadın bilm insanı.
Mendeleyev'in periyodik tabloyu bilim dünyasına sunmasından bu yana çok sayıda kadın, bilimin ilerlemesine ve element bilgisinin gelişmesine ciddi katkılarda bulundu.
Birçok öncü kadın, erkek meslekdaşlarıyla birlikte çalıştı, üretti.
Julia Lermontova, Marie Curie, Margaret Todd, Stefanie Horovitz, Harriet Brooks, Lise Meitner, Ida Noddack, Marguerite Perey, Darleane Hoffman isimlerini bildiklerimiz…
Onlar aslında şanslıydılar, çoğu kez hakları yense de.
İçlerinden sadece biri Nobel'e ulaşabildi.
“Daha-şanslı olma şansları”, ataerkil bilim dünyasında maalesef yoktu!..
Yapmış oldukları katkılar gerçekten hak edilen değeri buldu mu?
Örneklere baktığımızda yanıt vermek çok da zor değil.
Ancak konu bilimin ilerlemesi ise, kesinlikle evet!
Kaynakça: https://www.nature.com/articles/d41586-019-00287-7