Hollanda'ya ve İspanya'ya bakıp "ölüm grubu" dediler, Şili dinlemedi, takır takır futbol oynayarak gruptan çıktı.
İngiltere, Uruguay ve İtalya'ya bakıp "ölüm grubu" dediler, Kosta Rika'nın adını bile anmadılar. İki maç sonunda Kosta Rika gruptan çıkmayı başardı.
Başaltı takımlardan Kolombiya'yı da ekleyin.
Brezilya dahil kupa kazanmış büyükler adlarına sığınık ıkınık sıkınık bir top oynarken, Orta Amerika'da ve Güney Amerika'da futbol devrimi esiyor.
Haydi Şili ve Kolombiya başaltı takımlar. Ya Kosta Rika'ya ne demeli?
Aslında 4,5 milyon nüfuslu bu güzel ülkeye bu takım ve bu başarı çok yakıştı. Kosta Rika 1949'da orduyu dağıtmış. 1950'den beri ordusuz, anayasal bir demokrasi. Milli gelirine göre dünyanın sosyal gelişim ve insan hakları açısından en ileri ülkesi. Çevre duyarlılığı yüzünden dünyanın en yeşil ülkesi.
Kısaca gerçekleşmiş ütopya gibi bir şey.
İşte bu ülkenin takımı Şili ve Kolombiya gibi yepyeni bir top oynuyor.
Müthiş hareketliler. Geride üç stoper, bekler hep orta sahada. Takım birbirine yakın. Alan paylaşımı ve yardımlaşma had safhada.
Lüzümsuz pas yok. Dikine oynuyorlar hep. Ve koşuyorlar. Top rakipteyken çok daha fazla koşuyorlar.
Bunlar rastlantı değil. Bir kolej takımı yaratırcasına çalışılmış işler. Belki abartıyorum ama bu devrimde Marcello Bielsa'nın izleri yok değil.
Bunları bilmeyenler ya da umursamayanlar "Kosta Rika için "seyahate gittiler", "hiç olmazsa bir kaç şehir görürler" mealinde alaycı yorumlar yapıyorlardı turnuva öncesinde.
Neredeyse hiç kimse Kosta Rika'nın ilk maçında üstelik göze hoş gelen bir futbolla Uruguay'ı yeneceğini ummamıştı.
Ama onlar o maçta çiçek gibi açtılar ve göze hoş gelen bir futbolla Uruguay'ı tartışmaya meal vermeden yenmeyi başardılar.
Ne var ki insanlar uslanmadı.
İtalya karşısına çıkan Kosta Rika da benzer muameleye uğradı.
Herkesin favorisi bu kez İtalya'ydı. Aslında İtalya, 2012 Avrupa Şampiyonası'ndan beri bayağı iyi futbol da oynuyordu.
Kosta Rika ilk maçın tesadüfi olmadığını İtalya karşısında oynadığı güvenli futboluyla bir kez daha gösterdi.
Yine savunmayı ilerde kurdular, oyuncular birbirlerine ve rakiplerine yakın durdular. Sadece İtalya'nın en etkili oyuncusu Pirlo değil, bütün Gökmavililer yakın takipteydi.
İtalya rakip kaleye ilk şutunu 27'de Motta'yla gerçekleştirebildi. O da kaleyi bile bulmadı.
31'de Pirlo'nun aşırtmasını defansın arkasına sarkan Balotelli yakaladı kaleye gönderdiği şandel az kalsın gol oluyordu. Bu aynı zamanda maçın ilk tehlikeli pozisyonuydu.
İtalya ufak ufak Kosta Rika kalesine yanaşmaya başlamıştı ama Kosta Rika da boş durmuyordu.
36'da Bolanos'un şutunu tecrübeli kaleci Buffon çıkardı.
44'de Diaz'ın sol kanattan yaptığı uzun ortayı Ruiz kafasıyla ağlarla buluşturdu. Ve sürpriz(!) gerçekleşti. Neyse ki topun çizgiyi geçtiğine hakem değil gol çizgisi teknolojisiyle karar verildi.
Zira, yaklaşık bir dakika önce Kosta Rikalı Campbell'e Chieilli'nin müdahalesi "penaltı gibi penaltı"ydı ama orta alanda yakalanan Şili'li hakem beyaz noktayı gösterememişti.
İkinci kırk beş dakikada İtalya'nın oyunun temposunu arttırmaktan başka çaresi yoktu. Ne var ki bu çaba sonuç vermedi.
Tempo giderek düştü. Biz italya'dan bir atak beklerken dakikalar geçti gitti. Ve hatta 84'de gole yaklaşan taraf yine Kosta Rika oldu.
Sonuçta, Kosta Rika, kupa kazanmış İngiltere'yi turnuva dışına iterken, bu kupayı 4 kez kazanmış İtalya ile 2 kez kazanmış Uruguay'ın umutlarının son maça bıraktı.
Demek ki neymiş bu oyun 11 kişiyle oynanıyormuş. Koşmadan yardımlaşmadan top kazanılmıyormuş. Tek tek becerili oyunculardan bir takım oluşturmadan maç kazanılmıyormuş.