Gülengül Altınsay

18 Ocak 2014

Güneş balçıkla sıvanmıyor

Bu kadar geçen zamana rağmen, bu kadar yaşananlara rağmen yine herkeste bir şaşkınlıktır gidiyor. Sanki 3 Temmuz süreci bu ülkede hiç yaşanmamış, sanki sayfa sayfa tapeler hiç yayınlanmamış gibi

Nihayet olması gereken oldu; Yargıtay Şike Davası kararlarını onadı.

Bu kadar geçen zamana rağmen, bu kadar yaşananlara rağmen yine herkeste bir şaşkınlıktır gidiyor.  Sanki 3 Temmuz süreci bu ülkede hiç yaşanmamış, sanki sayfa sayfa tapeler hiç yayınlanmamış gibi.

Gerçi bugüne dek az çaba harcamadık insanların kafalarını karıştırmak için.

İşi kılıfına uydurmak pahasına önce kanunları değiştirdik. Yetmedi Federasyonu değiştirdik. Bu sırada spor hukukunu da rafa kaldırmış, topu Mahkemelere bırakıvermişdik.

 Ne var ki bu süreçte UEFA hiç rahat bırakmadı bizi;  iç işlerimize dair emirler yağdıramazdı ama kendi düzenlediği turnuvalara şikeyi bulaştırmama hakkına ve yetkisine sahipti.

Zaten bu yüzden Fenerbahçe toplamda iki yıl, Beşiktaş ise bir yıl Avrupa’dan men cezaları aldı.

Bu uluslararası arenada bizim şike yaptığımızın resmileşmesiydi ama ülke sathında  pek çok sayıda taraftar, Medya’nın önemli bir bölümü ve dahası Kulüpler Birliği gerçekleri görmek istemedi. Yok farz etti.

 Kulüplerine gönülden bağlı taraftarların duygularıyla oynandı. Onca olay ya UEFA’ nın Türk düşmanlığıyla, ya  kulüp çekişmesiyle; somutlarsak Fenerbahçe kıskançlığıyla ya da Aziz Yıldırım- Hükümet çekişmesiyle açıklanmaya çalışıldı. Yani insanların kafalarını karıştırmak için her şeyi denendik biz.

Oysaki sorulması gereken soru net: Şike var mı yok mu?

Ya da şike cezalandırılmalı mı, cezalandırılmamalı mı?

Ama hayır biz kafa karıştırmaya devam ediyoruz.

Aziz Yıldırım şikeyi siyasi bir olay olarak değerlendiriyor.

 Yagıtay kararına rağmen dünden beri en çok tartışılan konu yeni kanun değişikliğiyle yeni bir ayarlama yapılıp yapılamayacağı. Ya da Aziz Yıldırım’ın bir daha Fenerbahçe’nin başına geçip geçemeyeceği.

Yani sorunumuz hala bu(!)

 3 Temmuz’dan bu yana hemen hemen hiç kimse futbolu şikeden arındırmanın yollarına kafa yormadı, bugün de yormuyor.

 Bu da şunu gösteriyor; demek ki herkes futbolun gidişatından fazlasıyla memnun. Dolayısıyla hiçbir şey değişsin istemiyor.

Mademki yaşananlardan ders çıkarmayacaktık, o zaman neden 3 Temmuz sürecini başlattık? Neden şikeyi ortaya çıkarmaya çalıştık?

 

Futbolun baş sorumlusu federasyon değil mi?

 

Yaşadıklarımız gösterdi ki kirlenen ortamdan herkes şu veya bu şekilde sorumlu. Hatta daha da ileri gideceğim; futbolun yönetiminde ne kadar yetkiliyseniz  o kadar sorumlusunuz.

Futbol mahkemelere düşmeden, işler bu raddeye gelmeden nerelerdeydiniz?

Diyelim ki daha once göremediniz, duyamadınız.

O zaman hiç olmazsa tapeler ortaya çıktıktan sonra sorumluluk alıp spor hukukunu işletmeniz ülke futbolunu korumanız gerekmez miydi?

Düşünün, sırf  kanaatle bile şike konusunda çabuk karar verilebilsin diye büyük emeklerle spor hukuku oluşturulmuş ve ülkelerin futbol federsyonlarına da bu yetki verilmiş.

Ama biz Dünyada bir ilki gerçekleştirerek bırakın kanaati onca belgeye rağmen spor hukukunu işletmedik, topu mahkemelere attık. Dahası  somut delillere dayanan mahkeme kararlarına rağmen Federasyonumuz kararlı bir şekilde “şike yok” demeye devam etti. Ve 2010-2011 sezonunu büyük bir iç rahatlığıyla onadığını tekrarladı.

Oysa ki futbolun bir numaralı yetkilisi olan Federayonun yetkilerini ülke içinde ceza mahkemelerine, ülke dışında UEFA’ya bırakmaması kendi işini kendisi yapması gerekmez miydi?

Böylesi daha onurlu bir yol olmaz mıydı?

 

İnancın bittiği yer

 

Ne var ki ne yaparsanız yapın Güneş balçıkla sıvanmıyor işte.  Başından sonuna bozuk bu sisteme artık kimse inanmıyor.

Zaten bunun için çok sayıda Fenerbahçe taraftarı olayları “Fenerbahçe düşmanlığı” olarak yorumlayabiliyor.

Siz yıllarca ayyuka çıkan şike ve teşvik dedikodularına kulaklarınızı tıkayın, insanların adalete olan güvenlerini yerle bir edin, 3 Temmuz’da başlayan süreçte de sorumlu davranmayın; ondan sonra kimseyi hiç bir şeye inandıramazsınız. En doğru şeyleri gözlerine de soksanız insanlar artık canları ne istiyorsa ona inanacaklardır.

 

Kulüp yönetimlerinin şaşmaz kararlılığı

 

Ama bunca kargaşa içinde kulüp yönetimleri için hiç bir kafa karışıklığı söz konusu değil. İsterse sistemden en fazla zarar gören kulüplerin başında olsunlar yine de sistemi savunmaya devam ediyorlar. Çünkü tek bir şey önemli onlar için; yayın haklarından hiç emek harcamadan gelen tatlı paralar. Onlar için Fenerbahçe’siz bir lig daha az para demek. Öyle olunca da şikeymiş, futbolun yeniden yapılanmasıymış, adalet duygusuymuş, borç batağıymış hiç birinin önemi yok. Yeter ki değişen bir şey olmasın.

Ne var ki futbolun olmazsa olmazı; taraftarı her geçen gün biraz daha kaybediyorlar. Bu kadar güvensizliğin olduğu bir ortamda futbol sevgisi de kulüp sevgisi de bir yere kadar.

Oysa ki iş uzatıldıkça uzatılmasaydı, şike yakalandığı an cezalandırılsaydı herşey bugünkünden çok daha iyi olurdu. Hem Fenerbahçe için hem Aziz Yıldırım için, hem de ülke futbolu için.

Çünkü şike, teşvik, haksız kazanç futbolun en ileri ülkelerinde de var. Bunlara karşı hiç bir zaman yüzde yüz başarı elde edemezsiniz. Yüzde yüz namuslu bir toplum da elde edemezsiniz.

Önemli olan bu tarz arızaların çıktığı anda yetkililerin olayları yorumlama biçimi, olayların üstüne gitme biçimi, kamu vicdanını rahatlatma biçimi. Kısacası suçu cezalandırıyor musunuz yoksa ödüllendiriyor musunuz? Suçu görmezseniz siz adına ne koyarsanız koyun suçu ödüllendirmiş olursunuz.

Zaten gelinen noktada benim en fazla üzüldüğüm şey hala inkar edebiyatının devam ediyor olması. Ve hala bu işten en az cezayla sıyrılabilme yollarını arıyor olmamız.

Buna karşın “Futboldan şikeyi nasıl temizleriz” diye hiç düşünmüyoruz bile.

Kafalar değişmeyecekse, futbolun düzeni değişmeyecekse bunca tape, yaklaşık iki buçuk yılı bulan mahkeme süreci, bunca eziyet niye çekildi ve niye çekilecek o zaman?