Göksun Gökçe Göndermez

05 Haziran 2014

Yurttaş Kemal Bey

Gezi’nin sonuçları çeşit çeşit, sokaktan herkes kendi meşrebince bir fikir edindi.

Gezi’nin sonuçları çeşit çeşit, sokaktan herkes kendi meşrebince bir fikir edindi. “Atatürk gençliğinin uyanışı” diyenden, anarşizmin ayak seslerini duyana kadar pek çok “çapuldaşımız” mevcut. Görüşlerin her biri elbette kendi içinde doğrudur, ulan hepimiz oradaydık be.

Belki de bu yüzden, sokağın anlaşılması başlı başına bir sorun oldu. Gezi’yi direkt olarak “kendisine karşı” olarak gören Başbakan, karşısındakinin kim olduğunu bir türlü tam olarak tespit edemedi. Belirli bir hedef bulamayınca da, kendisine oy vermeyen kitleyi olduğu gibi dışlamayı uygun gördü. Başbakan’ın eylem ve söylemlerindeki geri dönüşsüzlüğe bakınca, “öteki %50” olarak gözden çıkarıldığımız gayet açık.

Başbakan, orta vadede tüm paralel dünyaların en azından içinde olabilecekken, kısa vadede kendini tek bir dünyaya kapatmayı tercih etti. Bunu neden yaptığını bilmiyoruz ama çeşitli sebepler düşünülebilir. İktidarı elde tutmak için toplumun tamamına nüfuz etmeyi gerekli görmemiş olabilir, neticede üniversite sınavına girerken hepimiz “30 matematik yeter” hesabı yapmış insanlarız. Kimse tarafından nefret edilmeyen ama bunun hürmetine otokontrole mahkum biri olmaktansa, “birazcık” nefreti göze alarak, tamamen kontrolsüz davranabilmeyi seçmiş de olabilir. Davranışlarının sebebini en iyi kendisi bilir.

Başbakan için, sokağın ne söylediğinin hiçbir önemi yok. Onun için önemli olan tek şey, istenmediği düşüncesi. Bunun sebebi Erdoğan için önemli değil, oturup konuşmanın da anlamı yok, çünkü yapılacak hiçbir konuşma kendisini ilgilendirmiyor. Ulaştığı netice onun istenmemesi olduğundan, haticenin de pek kıymeti kalmıyor. Biz de “kadir bilmez çapulcu sürüsü” olarak gözümü canımızı filan kaybediyoruz işte, müstehaksa demek ki. Neredeyse her gün metrobüse binen biri olarak Sayın Başbakan’dan hala şikayetçi olduğum için başıma ne gelse az.

Meseleye böyle bakarsak, bence Erdoğan’ın Gezi’yi anlamadığını düşünerek çok yanılıyoruz. Aksine, bence en iyi kendisi anladı. Bu kadar çok insanın, yalnız ve ancak kendisinin yaşattıkları üzerinden birleşebiliyor olması muazzam bir gerçeklik, Erdoğan’ın bunu çok net olarak gördüğünü düşünüyorum. Son bir senede çapulcu, terörist, marjinal, paralel, her şey olduk. Ama tüm bunlara rağmen, Gezi’den bir sene sonra aynı kitle aynı meydana yine çıkabilecek durumdaydı. Eğer Gezi tekrarlansaydı, el ele koşan TGB’liyle BDP’li aynı şeyi yine yapacaktı. Tekrarlanmamasının sebebi ise gevşemişlik ya da hükümete olan sempatinin artması filan değildi, Gezi’nin “uyandırma” işlevini yerine getirmiş olmasıydı. “80 sonrası kuşak…” diye başlayan sözler hep apolitik olma eleştirisiyle devam ederdi, fakat bizimle beraber herkes gördü ki, politika yapmayı kimseden öğrenecek değilmişiz.

Erdoğan’ın söyleminin giderek keskinleşmesini bizi tamamen gözden çıkarmış olmasına; aldığı aşırı önlemleri de Gezi’nin tekrarından çekinmesine yoruyorum. Sonuç olarak, bence aslında meseleyi gayet iyi anlamış.

Öte yandan, çok uzun bir dönemin en önemli olayı Gezi’yi salt hükümete mesaj olarak düşünmek kadar büyük bir “anlamamışlık” olamaz. Sokaktaki itiraz yaşam ve yönetim kültürüne yönelikti, şüphesiz ki bunda düşünenler için ibretler vardır.

Düşünmeye çalışanlardan biri de CHP olmuş ki zaten olmalıydı, bunun haber değeri yok. Bir siyasi parti – hele ki ana muhalefet partisiyse, toplumu okumaya çalışmayıp ne yapacak?

Haber değeri olan, geçtiğimiz günlerde yayınlanan bu raporun içeriği. Okuyunca diyorsunuz ki, ah be Kemal Bey, ne kadar ayrı dünyalardaymışız.

Erdoğan’ın algıladığı nasıl ki istenmediğinden ibaret ise, CHP’nin öne sürdüğü de Erdoğan’ın hatalarından ibaret. Aslında CHP, iktidar eleştirisi üzerinden var olmayı öteden beri sürdüren bir parti, bu yönden rapordaki üslup sürpriz olmadı. Fakat anlamadığım şu; koskoca parti nasıl “Biz yıllardır bu şekilde davranıyoruz ama bir türlü olmuyor, acaba farklı yollar mı denesek?” demez? Bunu düşünen elbette vardır, örneğin Şafak Pavey’in Soma sonrası “topluca istifa edelim” önerisi gayet radikal bir fikirdi. Bence hiç de fena olmazdı, böylece CHP pek çok kişi için “Belki bu sefer…” diye boş yere umut bağlanıp sırf mecburiyetten oy verilen bir parti olmaktan da kurtulmuş olurdu.

Raporu size özetleyeyim, giriş kısmı AKP’den bahsediyor. Baskıcı rejim, itibarsızlaştırma çabası vesaire. Evet sokağa gerçekten de baskılandığımız için çıktık da, amacımız sizin bunu bir propaganda aracına döndürmeniz değildi. Raporunuzun amacı AKP’yle didişmek değil de gerçekten “beni anlamak” olsaydı, giriş kısmında “komplocu AKP zihniyetinin bir uzantısı” yazmaz; bunu yazmanın AKP’nin “cehape zihniyeti” söylemini meşru kıldığını anlardınız.

Bundan sonra Gezi hareketine katılan kesimlerin uzun uzun anlatılması var. Amerika’yı beş yüz bininci kez keşfedip alkış beklemek bu olsa gerek. Sayfaları özetliyorum: Genç, orta sınıf, daha çok kentlerde yaşayan, sosyal medya kullanan, her görüşten, kızlı erkekli. Kemal Bey olaydan bir yıl sonra çıkan raporda bunlardan uzun uzun bahsederek acaba bizi bize anlatması gerektiğini mi düşündü, yoksa olaya gerçekten çok uzaktan baktığı yönünde tevilli bir ikrarı mı var?

Metni okurken, sürekli “hükümet baskısı” ifadesine rastlıyorsunuz. CHP, sorunun salt AKP olduğundan çok emin. Kemal Bey yapmayın Allahaşkına, sorun gerçekten sadece bu olsa deli miyiz biz neden CHP’nin ya da başka bir siyasi partinin altında toplanmayalım? Başbakan “sandık da sandık” deyip duruyor, eğer sorun gerçekten sadece hükümet ise ve siz sütten çıkmış ak kaşık iseniz, gider sandıkta içimiz rahat bir şekilde size oy veririz. Tek başınıza iktidar olursunuz, herkes huzura erer. Siz sorunu hükümete indirgerken bunu kendinize gerçekten hiç mi sormadınız? Evet bizi sokağa çıkaran hükümet baskısıydı ama örgütsüz kılan neydi, neden kimse bunu bir CHP hareketi olarak görmedi, bunu hakikaten düşünmüyor musunuz? Yani sorun AKP’den mi ibaret, “bu çocuklar neden bizi alternatif olarak görmedi de 30 Mart’ta yine sınıfta kaldık?” diye hiç mi kafa yormadınız? Size ne diyeceğimi inanın bilemiyorum, inanamıyorum, hayatımızın isyanını çıkarıyoruz ve siz demiyorsunuz ki bu nedir. Size göre Gezi = Hükümet karşıtlığı. Tebrikler, mükemmel tespit. Gezici olup CHP’li olmamak da bizim ayıbımız sanırsam.

Rapora göre, mahalle toplantılarının en yaygın görüntüsü Atatürklü bayrak olmuş ve bu toplantılara katılanların çoğunluğu CHP’liymiş. Atatürk elbette yaygın bir görüntüydü, ama asıl haber değeri olan şey, gökkuşaklı bayrağın yaygınlığıdır. Mahalle toplantılarına katılanların çoğunluğu CHP’li olabilir bilmiyorum ama asıl önemli olan, CHP’nin her seçimde AKP’yi ezdiği Kadıköy’de yüzbinlerce insanın Kürtçe slogan atarak yürümüş olmasıdır. Araştırmalara göre, eylemcilerin en çok “beğendikleri” kişi Atatürk’müş. Buradaki nokta, CHP’nin Atatürk’e Justin Bieber muamelesi yapmış olmasıdır. “Eylemciler Atatürk’ü layk etti” filan yazsalarmış bari. Katılımcıların çoğunluğu, kendini cumhuriyetçi olarak tanımlıyormuş. Cumhuriyetçilik konusunda bu cevabı verenlerin mi yoksa verilen cevabı rapora yazanların mı kafası daha karışık, hiç bilemedim. Tam olarak neyi kast ediyorlar acaba?

CHP araştırması, Kürt kimliğinin Gezi’ye bireysel olarak katıldığını yazmış. Cevap hakkı Kürtlere düşer ama ben olsam, tam Gezi’nin girişindeki BDP standını ve bayraklarını olduğu gibi Kemal Bey’e hediye ederdim.

Kemal Bey, o günlerdeki İstanbul mitingini iptal ederek “Taksim’e giden yüz binlerce

CHP’li arasında toplantıya bir yurttaş olarak katılmıştır.” Yurttaş olarak katılmış olması mühim, başka zaman değilse demek…

Gezi’deki tepkinin kaynaklarından söz ederken, yukarıda da değindik, aman kendinize pay çıkarmayın Kemal Bey, olur mu? Neden sokağa çıkacak duruma gelene kadar kendimize “oturduğumuz yerden” bir yol bulamadığımızı hiç sorgulamayın, tamam mı?

Rapora söylenecekler bitmez, ama en beğendiğim iki kısma değinmeden gidemeyeceğim. Deniyor ki, “Sonuçta Gezi Hareketi Türkiye’nin siyaset dünyasına güçlenmiş ve önemli siyasi roller üstlenebilecek çok sayıda kadını katmayı başarmıştır.”

Kemal Bey, bir noktayı kaçırıyorsunuz. Gezi bizi bir yere katmadı, biz Gezi’yi hep beraber oluşturduk. Kadınlar için edilgen bir dil kullandığınızın muhtemelen farkında dahi değilsiniz ki bu da zaten bambaşka bir sorun. Gezi hareketi siyasete kadını kattı ne demek, erkeklerimiz Taksim’e bizden önce gidip yolu açtılar da biz öyle mi geldik? Keşke Kadıköy-Karaköy vapurunda misafirimiz olsaymışsınız, vapurun demirlerinden sarkan hemcinslerimiz belki size bir fikir verirdi.

Son olarak, şu paragrafı CHP kendine nasıl açıklıyor, Gezi’yi anlamak için kimlerle neler konuşmuş, çok merak ediyorum:

“Eylemcilerin ifadesi ile hem eğlencelerle hem tehlikelerle dolu, önceden tadılmamış duyguların tadıldığı bitmemesi istenen bir rüyalar âlemi. Günlük sıkıntıların, okulda başlayıp işyerinde ve yaşam boyu devam eden yarışma dünyasının dışında, yaşamın monotonluğunu kıran olağan dışı bir heyecan. “Mezun ol, iş bul, evlen, çocuk sahibi ol” şeklinde özetlenebilecek bir kalıbı alt üst eden bir deneyim”

Bir arkadaşımın ifadesiyle, Erdoğan meseleyi yine üç beş ağaç sanmıştı, CHP ise direkt “sosyal faaliyet” olarak görmüş. Yani biz iktidarın anlamadığını iddia ederken, asıl muhalefetteki durum içler acısı.

Ah Kemal Bey, yok aslında birbirinizden farkınız, bunu bir görseniz…

 

@goksungokce