Pınar Gültekin davasının gerekçeli kararı son duruşmadan yalnızca beş gün sonra açıklandı. Yargı pratiğinde bu hız, genelde kararın zaten önceden hazır olduğuna işaret eder. Dilerim bu öyle değildir.
Kararda sanığın maktule ara sıra para göndermiş olması tanık beyanlarıyla birleştirildi ve maktulün sanığı tehdit ettiğine, bu sebeple de "haksız tahrik" indirimi uygulanmasına karar verildi.[1] Gönderilen paralar ise ufak miktarlardı. Bu indirim çok tartışmalı oldu çünkü bir tarafta niteliği ve derecesi tartışmalı bir tehdit, diğer tarafta uzak bir eve çağrılmış, boğulmuş, yakılmış ve üzerine beton dökülmüş bir kadın vardı. Dosyada tehditin somut bir edime dönüştüğüne veya sanığın tehdite karşı başka bir yol aramış bulunduğuna dair veri yok. Yani bu kararla, bir kadının ilişkisinin bulunduğu evli erkeğe telefonda "Seni eşine söylerim" demesi, bu şekilde öldürülmesine "makul bir saik" olarak kabul edilmiş oldu.
İşte bu noktada hukukçular ikiye ayrıldı. Bir grup, "Haksız tahrikte ölçülülük kriteri yoktur. Sanık tehdit edildiyse bu indirim uygulanmak zorundadır" diyor. Bu düşünme şeklini "kanun teknisyenliğinden" ayırmak pek kolay değil. Diğer grubun dediği ise şu: "Basit bir tehdit karşısında doğrudan bunu yapmayı tercih etmiş birinin nesine anlayış gösterelim?"
Peki Yargıtay, kadın cinayetlerinde neleri haksız tahrik olarak değerlendirip katillere indirim uyguluyor? Ne yaparsak erkeklere cinayet için sebep sağlamış oluyoruz? Başka bir ifadeyle, Yargıtay'ın "Seni anlıyorum kardeşim…" diyerek erkeklerin sırtını tapışladığı örnek olaylar neler?
Daha geçen seneden bir karar: İşe giderken makyaj yapmaya başlamışsanız, eşinizin sizi öldürmek için sebebi var demektir. Eşiniz mahkemede "Son zamanlarda işe giderken kıyafetine ve makyajına dikkat etmeye başlamıştı. İşyerinden biriyle yakınlaşması vardı. Beni aldatıyordu" diye savunma yapar. Buna delil sunmaz. Telefonunuz incelenmez, görüntüler incelenmez, HTS kayıtlarınıza bakılmaz, yani somut delil aranmaz bile. Ama eşiniz şüphelenmiştir bir kere. O yüzden de cezasının indirilmesi gerekir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2020/5442 E. 2021/13683 K.)
Eşimizi gerçekten aldatıyorsak bu Yargıtay'a göre zaten hiç tartışmasız bir indirim sebebi. Aldatmanın ispatlandığı dosyada erkeğin indirim almadığı bir Yargıtay kararına henüz rastlamadım. Aynı anda erkeğin de kadını aldatıyor olmasının ise bir önemi yok, önemli olan tek şey erkekliğe halel getirmemek.
Bununla ilgili çarpıcı bir Ceza Genel Kurulu kararında, ilk derece mahkemesi sanığa haksız tahrik indirimi uygulamamakta ısrar etmiş. İlk derecenin çok iyi kaleme alınmış gerekçesinde özetle, namus kavramının ülkemizde kadın cinayetlerine bir kılıf olarak kullanıldığı, bunun önüne geçilmesi gerektiği, İstanbul Sözleşmesi'nin tam da bu yüzden çok önemli olduğu belirtiliyor. Fakat CGK aynı fikirde değil. Kurula göre, bir kadın kocasını aldatıyorsa öldürülmesi için sebep de vardır. (CGK 2017/286 E. 2017/344 K.)
Erkek, kadını hırsızlıkla itham eder. Bunun üzerine kadın erkeğe tokat atar. Erkek kadını öldürür. Yargıtay, bu erkeğe de haksız tahrik indirimi uygular. (1. Ceza Dairesi 2020/1640 E. 2020/3091 K.)
Haksız tahrik indirimi, aldatan eşine "şerefsiz" diyen kadının öldürülmesinde de uygulanır. (1. Ceza Dairesi 2019/4029 E. 2020/897 K.)
Sığınma evindeki kadın eşyalarını almak için polis refakatinde evine gelir. Hemen peşinden erkek de eve girer, barışmak istediğini söyler. Reddedilince kadını öldürür. Haksız tahrik indirimi yine uygulanır. (1. Ceza Dairesi 2018/4289 E. 2018/4609 K.)
Yargının zihniyeti açık. "Rahatı kaçan" erkeğe ceza indirimi verilmesi şaşırtıcı değil. Hukuku sadece bir teknik, kuru bir kurallar manzumesi olarak göreceksek elimizdeki kararı da olduğu gibi kabul edebiliriz, neticede içtihatlarla uyumsuz değil. Fakat burada bir arıza yok mu? Dışına taşmamayı marifet saydığımız çizginin öncelikle kendisi doğru mu?
Şaşırtıcı olan, hukuk fakültesi mezunlarının arasında bile Pınar Gültekin için yapılan "Masum bir kadınla aynı şekilde mi değerlendirelim?" yorumlarının yapılması.
Bu yorumu yapanlar hiç düşünmezler mi, yargılanan maktul değil sanıktır?
Maktulün özel hayatını konuşmak yargılama değil gıybet yapmaktır.
Bir ilişki varsa bunun iki de tarafı vardır.
Pınar Gültekin masum bir kadın değildir de, ceza indirimini haklı çıkarmak için yanıp tutuştukları Cemal Metin Avcı "kader kurbanı" mıdır?
Mahkemeye hakkını teslim edelim, kararda Pınar Gültekin'in özel hayatı konu edilmemiş. Zaten bu olayı Pınar Gültekin'in hayat tarzı üzerinden değerlendirmenin, başka kadınlar için "O saatte orada ne işi varmış" demekten hiçbir farkı yok.
Eril cinayetler o kadar yaygın ki artık kendi alt dalları var; töre, namus, kadın, trans…
Erkeklere bu cesareti veren şey ne, bunu hiç düşünüyor musunuz?
[1] Kararı henüz okumamış olanlar için: Geçtiğimiz günlerde Pınar Gültekin'in parayla bulduğu kişileri Cemal Metin Avcı'ya tecavüz ettirdiği, bu görüntülerle de şantaj yaptığı iddia edilmişti. Gerekçeli kararda buna ilişkin hiçbir delilin var olmadığı açıkça görülüyor, ceza indiriminin bununla bir ilgisi yok. Yani sanık müdafiilerinin ilgili basın açıklaması gerçeği yansıtmıyor.