Göksel Aymaz

25 Ağustos 2019

İktidarın topluma pazarlanması olarak muhalefet

Yaygın teşhis, otoriter siyasetin kendini tekrar ettiğini söylüyor; iktidarın kendini tekrar ederek ayakta kaldığını belirtiyor. Doğru. Ama muhalefet de kendini tekrar ediyor

Kitle iletişim çalışmalarında, tüketici konumundaki izleyicilerin aynı zamanda meta üreticileri de olduğuna ilişkin güncel bir tartışma var. İzler kitlenin tükettiği metanın üreticisi olması hali, Türkiye'nin güncel politik ortamına uygun, kullanışlı bir metafor oluşturuyor.

İddia şu: Bazı iletişim kuramcıları demektedirler ki, internette web 2.0 tabanlı platformlarda, özellikle de sosyal medyada vakit geçirip paylaşımlarda bulunmak, tüketici faaliyeti gibi görünmesine rağmen aslında tipik bir meta üretim faaliyetidir. Youtube, Facebook, Instagram gibi sosyal medya şirketleri, Booking veya Zomato gibi rehber siteler vs., kendileri hiçbir üretimde bulunmadan, kullanıcı tarafından yüklenen ve paylaşılan içeriklerle ayakta durmakta ve bu durumda sosyal medya kullanıcıları da hem üretici, hem de tüketici olmaktadırlar. Kendileri fark etmese de onlar aslında sosyal medyada harcadıkları süre içerisinde ürettikleri metanın yine kendilerine pazarlanması için çalışmaktadırlar. Dijital kapitalizm sosyal medya kullanıcılarına üretme ve tüketme görevi vermiştir. Kapitalist toplumlarda gündelik yaşamın kültürel işlevi de bu türden görev bilincine sahip bireyler üretmeye yaramaktadır.

Ülke gündemine baktığımızda muhalefet de sanki iktidarın topluma pazarlanması için çalışıyor gibi. Sanki muhalefet de, bir tür, iktidarın topluma pazarlanma biçimi. Ve politikanın bütün işlevi de sanki bu türden görev bilincine sahip muhalifler üretmekten ibaret gibi!

Geçen haftaki kayyım atamalarından sonra yapılan yaygın teşhise baktığınızda bunu açık biçimde görebiliyorsunuz. Yaygın teşhis, otoriter siyasetin kendini tekrar ettiğini söylüyor; iktidarın kendini tekrar ederek ayakta kaldığını belirtiyor.

Şüphesiz doğru; iktidar kendini tekrar ediyor ve tekrar ederek ayakta kalıyor. Ama muhalefet de kendini tekrar ediyor ve tekrar ederek iktidarın ayakta kalmasını sağlıyor. Böylelikle muhatap kaldığı şeyin üretiminde de bizzat rol alıyor; tüketicisi olduğu siyasetin üreticisi de oluyor.

Bölüyor, çünkü bölünebilir durumda

Yapılan yaygın teşhis ne söylüyor: HDP'ye yüklenilmesinin sebebi, muhalefet bloğunu bölmek. Tabii ki öyle. Artık bunu bilmeyen, anlamayan kimsenin kalmamış olması lazım. Ama gelgelelim iktidar her defasında bu taktikle başarıya ulaşıyor, muhalefet bloğunu bölüyor.

Bölüyor, çünkü bölünebilir durumda. Çünkü muhalefet bloğu denilen şey aslında yan yana getirilmesi çok zor yaklaşımlardan oluşan bir yığın. Kemal Can, Gazete Duvar'daki son birkaç yazısında bunu güzelce dile getirdi. Bilhassa kadın cinayetleri, çevre sorunları gibi konularda verilen ortak tepkide bunu gözlemenin mümkün olduğuna dikkat çeken Can, tepki verilen şeyin aynı olması dışında bu yığını oluşturanların hiçbir ortak yanının olmadığını söylüyordu. "Örneğin" diyordu, "kadın cinayetleri politiktir önermesi, idam cezası geri gelsin kampanyasıyla aynı başlığın altına giriveriyor. Suriyeliler ekmeğimizi çalıyor iddiası, emperyalizmin işgal politikasını eleştirmek diye sunulabiliyor."

En son Kaz Dağları örneğinde görüldüğü gibi, yanlış işlere toplumun farklı kesimlerinden insanların ortak tepki vermesi, itiraz kanallarının çeşitlenmesi vs., yani bütün o çok seslilik topluma kolektif bir özgüven verdiği gibi ortaya konulan dayanışma potansiyeli de yanlış işlere girişenler üzerinde öyle ya da böyle bir etki yaratıyor, bunda şikayet edilecek bir şey yok. Ama iktidarın her defasında aynı yöntemle aynı sonucu almayı başarıyor oluşu, beş benzemezin bir araya gelişinden ibaret ortak tepkinin bu çürük zemini ve dayanıksızlığıyla mümkün olabiliyor. Dahası, Can'ın yerinde bir tespitiyle, böylelikle iktidar, "her yapabildiğiyle, gerçekte aldığı sonuçtan daha fazla bir kazanç elde etmiş görüntüsü yaratabiliyor".

İşte görev bilincine sahip muhalifler, iktidarı böylece yeniden ve yeniden üretiyorlar.

"Reis" miti

Ama Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında (iktidar bileşenleri kadar muhalif kesimlerce de) üretilen ve paylaşılan "Reis" miti bu gerçeği görmeyi engelliyor.

Bu mitsel bakış politik alanın kişiselleştirilmesidir ve lider kişilerin varsayımsal kudretinde, her şeye kadirliğinde, toplumun kendi varsayımsal güçsüzlüğünü ikame eder.

Oysa ülkede her ne oluyorsa, gerçekte bu bir tek kişinin iradesiyle olmuyor. Erdoğan, hepimizden ayrı ve özel olarak kudretli biri değil. İnsan ve toplumbilimleri bireye ilişkin hiçbir meseleyi bu şekilde bireyin kendi varoluş sınırları içinde anlamlandırmaz. Birey dediğimiz şey, ister sıradan bir yurttaş ister Cumhurbaşkanı olsun, toplumsal ilişkiler toplamıdır. Bu bağlamda kudret ve güç de toplumsallığın bir parçasıdır, toplumsal bir üretimdir.

"Reis" mitine ilişkin bu ve benzeri meseleler, her defasında Karl Marx'ın Louis Bonaparte'la ilgili yorumunu akla getiriyor ve galiba da her zaman böyle bakmak gerekiyor. Marx, Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i adlı ("tarihte her şey iki kez yaşanır, ama ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak" demesiyle ünlü) eserinde, Louis Bonaparte'ın Fransa'da darbeyle iktidara gelişi hakkında aynı dönemde yazılmış yapıtlar içinden iki tanesini "kayda değer" görerek Victor Hugo'nun Küçük Napoléon'u ile Proudhon'un Hükümet Darbesi'ni anıyordu. Marx'a göre, Hugo, bu büyük siyasal hadisede tek bir bireyi, Louis Bonaparte'ı görüyordu sadece, her şeyi tek başına o yapmış gibiydi. Böylelikle, ona dünya tarihinde emsali gösterilemeyecek kişisel bir inisiyatif gücü atfetmekle, bu bireyi küçülteceğine büyüttüğünün farkına varmıyordu. (Yerel örneklerini siz bulun.) Proudhon ise darbeyi Bonaparte'tan önceki tarihsel gelişmenin bir sonucu olarak tasvir etmeye çalışıyordu. Ne var ki onun bu aşırı nesnelci yorumu da, istemeden, Bonaparte'ın tarihsel savunusuna dönüşüyordu. (Bunun da örneğini bulmakta güçlük çekeceğinizi zannetmem.) Marx ise, kendisinin, Fransa'daki sınıflar ve zümreler arasındaki mücadelenin "vasat ve grotesk bir şahsiyeti" nasıl iktidara taşıdığını, bunu mümkün kılan durumları ve koşulları nasıl yaratmış olduğunu göstermeye çalıştığını söylüyordu. (İşte bunun örneği biraz zor bulunur.)

Güncel bağlamda bizim de göstermeye çalışmamız gereken şey, muhalif bloktaki politik ve ideolojik kamplaşmaların (o ulusalcı, bu solcu, şurdaki HDP'li, ötedeki Erdoğan'la konuştu, berideki zaten… vs. demelerin), Erdoğan'ı nasıl iktidarda tuttuğu, bunu mümkün kılan durumları ve koşulları nasıl yaratmakta olduğudur. Çünkü Erdoğan'a "kendini tekrar ederek ayakta kalabilme" kudretini, "her yapabildiğiyle, gerçekte aldığı sonuçtan daha fazla bir kazanç elde etmiş görüntüsü yaratabilme" becerisini, o kamplaşmaların adresi olan muhalefet veriyor.