Hemen her gün bir kadının öldürüldüğüne ilişkin haberler gelmeye devam ediyor.
Yasalar uygulanmıyor, söylemeye lüzum yok.
İstanbul Sözleşmesi’nden hakikatle hiçbir bağı olmayan saçma sapan nedenlerle çıkılmış, yerini doldurabilecekmiş gibi, zaten uygulanmayan yasaların yanına genelgeler, yönetmelikler eklenmiş.
Anlamsız bir “yaptım oldu” hali…
Ölüm bile umursanmazken, “şiddete karşı sıfır tolerans” söylemleri.
***
Ankara’da yıllardır süren bir cinayet dosyası, bütün manzaranın özeti gibi.
Genç yaşta öldürülen, katili bugüne kadar elini kolunu sallayarak sokaklarda dolaşan Ayşe Atasayar cinayeti…
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan Ayşe Atasayar, eşinden boşandıktan sonra çocuğuyla birlikte yaşamaya başladı. Küçük ve sakin bir hayat hayal ediyordu.
Bir süre sonra kendisi gibi eşinden ayrılan Murat Akar adlı bakanlık çalışanıyla yakınlaştı.
İsmi daha önce MEB’in devasa bütçeli Fatih projesinde yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelen Akar, verdiği ifadeye göre, Atasayar’ın evinin kirasını ve çocuğunun bakıcı masraflarını üstlenmişti.
Memur maaşıyla tüm bunları nasıl yapabildiği soru işareti?
Yaklaşık 1,5 yıl süren ilişkinin ardından Akar, -yine ifadesine göre, doğum gününde Atasayar’a evlilik teklif etmeyi kararlaştırdı. Aynı gün Atasayar, eski eşiyle eski evinde buluşacak ve eşyaların tasnifini yapacaktı.
Atasayar, evden morali bozuk döndü, yemek için dışarıya çıkmak istemediğini Akar’a söyledi.
Akar, anlatımına göre, Atasayar’ın isteğini kabul etti ancak ilerleyen saatlerde evine giderek kendisini alıp yemeğe götürdü.
Bakıcının anlatımları da bunu doğruluyor.
İkili yemeğe çıktıktan sonra bir nedenle tartıştı ve Atasayar masadan ayrıldı.
Birkaç saat sonra yaklaşık 10 kez Akar’ı aradı ama ulaşamadı.
Ortak bir arkadaşları, Akar’a ulaşarak, Atasayar’ın ilaç içtiğini, kendisine ulaşması gerektiğini söyledi.
Akar, lokantadan ayrıldı, Atasayar’ın da gittiği eve gitti.
* * *
Akar ve Atasayar, iki gün boyunca evde kaldı.
Ve iki günün sonunda evden Atasayar’ın cenazesi çıktı.
Akar’a göre, ilaç içmişti, sarhoştu ve kendisini taşımak, kusturmak isterken kafasını oradan oraya vurmuştu.
Çocuğunu elinden alırlar korkusuyla hastaneye gitmek istememiş, ısrarına rağmen evde kalmıştı.
Gerçekten öyle mi?
Bu noktada raporlara dönmek gerekiyor.
Otopsi raporuna göre Atasayar, künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması, beyin doku harabiyeti sonucu yaşama veda etti.
Bulgular bununla sınırlı değil.
Keçiören Adli Tıp Kurumu raporunda, Atasayar’ın ağır biçimde darp edildiği açık biçimde görülüyor.
Gözünden, ayaklarına kadar morluklar içinde bir bedenden söz ediliyor.
Yargılama sırasında, bütün bunların, Akar’ın sözünü ettiği gibi çarpma sonucu meydana gelip gelemeyeceği Adli Tıp Kurumu’na da soruldu.
Adli Tıp Kurumu 1. Adli İhtisas Kurulu’nun raporunda, “maktulde tespit edilen yaralanmaların lokalizasyonları, özellikleri ve ağırlıkları göz önüne alındığında kişinin kendiliğinden veya başka herhangi bir madde uyuşturucu (uyutucu-ilaç-alkol) etkisi ile kontrolsüz bir şekilde düşme ile husullerinin mümkün olmadığı, bir başkası tarafından sert ve künt bir cismin vücuda direk havalesi yada vücudun sert ve künt bir zemine çarptırılması ile husullerin mümkün olduğu mütalaa olunmuştur” denildi.
Buna göre, Atasayar çarpma sonucu ölmüş olamazdı, vücuduna sert bir cisimle vurulması ya da sert bir zemine çarpılması sonucu ancak bu yaralanmalar mümkündü.
Üstelik, bu yaralanmalara rağmen, iki gün boyunca doktora götürülmemişti.
* * *
İlk yargılamada mahkeme, Akar’ı tüm bu nedenlerle ve cezada indirim de uygulayarak 25 yıl hapse mahkûm etti.
Bu cezanın indirimli olması eleştirilirken, Yargıtay 1. Ceza Dairesi, öldürme değil 12 yıla kadar ceza öngören kasten yaralama suçundan ceza verilmesini istedi. Yargıtay, ölene kadar dövülmeyi, ölene kadar o halde evde bekletilmeyi cinayet saymamıştı.
Yenilenen yargılama sonunda Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi de Yargıtay’ın kararına uydu ve ilk kararında direnmedi.
Gerekçe, iki sevgili arasında tatsızlık yaşanması, evde Akar’ın Atasayar’ı darp ederek yaralaması, ölümün daha sonra bu yaralama sonucu meydana gelmesiydi.
Yaralanacak şekilde dövüp hastaneye gitmesini engellemek, cinayet değil, yaralama sayıldı.
Mahkeme, yara sayısını gözeterek, Akar’a 12 yıl ceza verdi.
Üst sınırdan ceza vermesine farklı bir gerekçe olarak da Akar’ın yaralama suçunu daha önce de işlemesini ancak cezasının ertelenmesini gösterdi.
* * *
Karar, henüz af yasası olarak bilinen infaz indirimi düzenlemesi çıkmadan, zaten çoktan af çıkartıldığını, üstüne bir de katmerli af ilan edildiğini de deşifre ediyordu.
Mahkeme, Akar’ı cezalandırdıktan sonra tahliye edip etmeyeceğini karara bağladı.
Suç tarihi 13 Haziran 2015’ti.
671 sayılı KHK’ya yedirilen, gözden kaçan bir maddeye göre, 1 Temmuz 2016’ya kadar işlenen ağır yaralama dahil bazı suçlarda şartla tahliye süresi yarıya indirilmişti.
Bununla yetinilmemiş, denetimli serbestlik süresi de 2 yıla yükseltilmişti.
Buna göre, Akar’ın cezası otomatik olarak 6 yıla düşüyordu.
Denetimli serbestlik süresi de hesaba katılınca 4 yılda serbest kalması gerekiyordu.
Akar, zaten 3 yıl 8 ay tutuklu kalmıştı.
Mahkeme de bu hesabı yaparak, “Ortada bu kadar açık infaz hukuku sistemi var iken sanığın tutuklu olarak bırakılması kanuna ve infaz sistemine aykırı görülmüştür” kararı verdi ve Akar’ı adli kontrol şartı ile serbest bıraktı.
Af düzenlemesi yasalaştıktan sonra ise cezası sadece iki yıla indi. Onu da çekip bitirmişti. Sadece iki yıl.
Af çıkartmıyoruz, infaz indirimi yapıyoruz diyorlardı. İnfaz indirimi dedikleri ise birini ölene kadar dövüp, başında ölmesini beklemek suçuna verilen 25 yıllık cezanın 2 yıla düşmesiydi.
Ama kadınlar bunu kabullenmedi.
Avukat Gülşen Uzuner ve dosyaya destek veren diğer kadın avukatlar Yargıtay’a taşıdı.
Raporlarla, tanıklarla, Yargıtay’a yeniden anlatıldı dosya. Kadının vücudundaki izler tek tek anlatıldı. Nasıl ölsün diye başında beklendiği, doktora götürülmediği, dışarıdan herhangi birinin aramasının önüne geçildiği yeniden, sabırla, bütün kapılar ve olanaklar zorlanarak aktarıldı.
Yargıtay, nadiren olabilecek bir karar verdi.
Önceki kararını değiştirdi ve sanığın “canavarca hisle ve eziyetle öldürme” suçundan yargılanmasına hükmetti. Bu karar, sanığın bütün aflardan yararlanamayacağı anlamına da geliyordu.
Geçen hafta, Yargıtay’ın bozma kararı üzerine yeniden yargılamaya başlanıldı.
Mahkeme, Yargıtay’ın “Maktulü her an için öldürebilecekken öldürmeyerek, eylemini belli bir süreç içinde ve acı çektirerek gerçekleştirdiği” kararına uydu.
Tam 6 yıl önce işlenen cinayetle ilgili olarak Akar hakkında tutuklama kararı çıkartıldı.
* * *
Atasayar dosyasını inatla takip edenler, başka dosyaları inatla takip edenlere oranla biraz daha şanslıydı.
Yargıtay, olanı biteni görmüş, artık bu kadar açık kanıtlara karşı başka karar verilemeyeceği sonucuna varmıştı.
Ancak altı yıllık yargılama süreci ve olanlar neden her gün kadınların öldürüldüğünü, neden korkarak yaşamak zorunda kaldıklarını açıkça ortaya koyuyor.
Ve açık ki adalet, göstermelik kanunlarla, genelgelerle, yönetmeliklerle gelmiyor.