Gökçer Tahincioğlu

06 Mart 2025

“Hayatın olağan akışı” ve yıllarca cezaevinde tutulup, sürekli cezalandırılanlar

Mahkeme, Dilan Cudi Saruhan'ın Yargıtay’ın bozduğu cezadan 8 ay daha fazla cezaevinde yatırılmasına rağmen tahliye kararıyla birlikte “yurt dışına çıkış yasağı” kararı verdi. Anayasa Mahkemesi başvurusu bugüne kadar karara bağlanmayan Saruhan’ın eserleri, başvuru gündeme alınmazsa Fransa’da sergilenecek ancak 18 Mart’ta başlayacak sergide kendisi orada olamayacak

“Cep telefonunda bulunan mesajlar hayatın olağan akışına aykırı…”

Hayatın olağan akışı yargıda sık kullanılan kavramlardan biri… Gazetecilerin bir meselede haber değeri görüp görmemesi gibi, yargıçlar da önlerine gelen dosyalarda yaşananların normalliğini tamamen öznel bir yorumla belirliyor.

Ama yazının her zaman ruhu olmaz elbette.

Bir selamın, şakalaşmanın, ironik bir sözün…

Genç, sanatçı bir kadın, 2017’de tam da bu gerekçeyle tutuklandı. Suçlama çok ağırdı:

“Devletin birliğini bozmak…”

Kısacık bir tarama yapın Dilan Cudi Saruhan diye… İnsanların cezaevlerinde neler yaşadığı konusunda fikirleriniz oluşacaktır.

Çıplak arama, sayımda yaşananlar, disiplin cezaları, ayakkabı çıkarmaya zorlanma…

Bir sanatçı için elbette en büyük cezalardan biri, bin bir emekle, üstelik cezaevinde ürettiği eserlere el konulması…

Dilan Saruhan’ın eserlerine “biriktirmek yasak” denilerek düzenli olarak el konuldu.

Vazgeçmedi… Kumaşlara, gömleklere işledi resimlerini, sanatını üretmeye devam etti. Dışarıdan gelenlere vererek yaşamalarını sağladı.

Tam 7 yıl cezaevinde kaldı.

İstanbul’da devam eden yargılama sonunda, “devletin birliğini bozmak” şeklindeki ağır suçlama düşürüldü. Ancak örgüt üyeliğinde 9 yıl ceza verildi Saruhan’a.

Yargıtay, bu kararı da bozdu.

Bunun üzerine o tarihe kadar tahliye kararı vermeyen mahkeme, nihayet tahliye kararı verdi. Zaten 7 yıl 6 aydan fazla bir süre cezaevinde kalmıştı. Mahkeme, Yargıtay’ın bozma kararına uymasa, bu suçtan ceza verse bile fazla fazla yatmıştı Saruhan. Mahkeme cezada ısrarcı olsa bile alacaklıydı, Yargıtay’ın bozduğu cezadan 8 ay daha fazla cezaevinde yatırılmıştı.

Mahkeme, buna rağmen tahliye kararıyla birlikte “yurt dışına çıkış yasağı” kararı verdi.

Dilan Cudi Saruhan

* * *

Saruhan, üretmeye devam etti. Sesi artık yurt dışında da yankılanıyordu.

Fransa, Marsilya Belediyesi bu yılın başında Saruhan’a bir davetiye gönderdi. Eserlerini sergilemek istiyorlardı.

Şöyle deniliyordu davetiyede:

“18 Mart-8 Nisan 2025 tarihleri arasında Marsilya şehrinde sizi ağırlamaktan mutluluk duyacağım.

Eserlerinizi şehrimizde sergilemeniz, Marsilya'nın kültürel zenginliğini ve kozmopolit karakterini ortaya koyacak ve belediyemizin sunduğu kültürel olanakları genişletecektir.

Bu davet aynı zamanda Akdeniz'in dört bir yanından gelen diğer sanatçılarla fikir alışverişine de teşvik edecektir.

Ayrıca eserlerinizi öne çıkarmak aynı zamanda kadınların farklı sanatsal ifade biçimleriyle teşvik edilmesi anlamına geliyor…”

* * *

Saruhan, tahliye olduktan sonra “zaten alacaklı” olduğunu da belirterek, defalarca yurt dışına çıkış yasağının kaldırılmasını istedi.

Davet geldikten sonra bu talebini yineledi.

Ancak mahkeme, gerekçesiz biçimde talebi reddetti.

Yargıtay’ın kararına göre beraat ihtimali bulunan, ceza alsa bile zaten yatmış olan Saruhan’ın yurt dışına çıkış yasağı gerekçesiz biçimde sürüyor.

Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne başvuran Saruhan’ın bu başvurusu da bugüne kadar karara bağlanmadı. Sergi 18 Mart’ta başlayacak. Anayasa Mahkemesi, başvuruyu gündemine alırsa hâlâ olanak var.

Aksi takdirde Saruhan’ın eserleri Fransa’da yine sergilenecek ancak kendisi orada olamayacak.

Hayatın olağan akışına uygun mudur bu kararlar, keşke mahkemeler bunu da yorumlasalar.

* * *

Gazeteciler neden cezaevinde?

Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş, bir aylık tutukluluk süresinden sonra dün tahliye edildi.

Birlikte yargılandığı gazeteci arkadaşlarıyla birlikte beraatlerine karar verildi.

Bir bilirkişiyle konuşulması, bunun yayımlanması görülmedik biçimde “hedef gösterme” sayılmıştı. Üstelik tutuklama gibi ağır bir yöntem tercih edilerek.

Cezaevinde gazeteci eksik olmuyor.

İktidarın, “gazetecilik nedeniyle cezaevinde değiller” söylemi gibi.

Hayır, gazeteciler, gazetecilik yaptıkları için tutuklanıyor elbette. Haberleri, yorumları, gazetecilerle dayanışmaları… Suçun adı “gazetecilik” konulmasa da gazeteciler sürekli odakta…

Yıldız Tar, Elif Akgül, Ercüment Akdeniz son tutuklanan gazeteciler.

Daha kısa süre önce sadece basın açıklaması yapmak istedikleri için 8 gazeteci tutuklanmış ve ilk duruşmada tahliye edilmişlerdi.

Suat Toktaş gibi.

Tar, Akgül ve Akdeniz’in sorgu tutanaklarına bakıldığında neyin tutuklama nedeni sayıldığını anlamak güç. Neye göre seçildiklerini, neden cezaevine konulmalarının tercih edildiğini…

Toplantıya katılmak mı suç, yasaklanmamış, illegal sayılmayan bir yapıya bir dönem üye olmaları mı?

Firari cemaat savcıları ve hakimleri tarafından 12 yıl önce yapılan dinleme kayıtlarına bakıyorsunuz, anlamıyorsunuz.

Anlaşılmasına olanak yok zaten.

Evet, bu insanlar yıllardır bu ülkede, şeffaf bir biçimde yaşadılar, mesleklerini yaptılar, politik faaliyetlerde bulundular.

Bir suçun ortağı olduklarını düşünseler, olduğu gibi yaşamaz, kaçar göçerlerdi ama hayır, herkesin gözü önünde, açık biçimde yaşamaya, yazmaya devam ettiler.

Ancak TÜSİAD gözaltıları da ortaya koyuyor ki artık “bilmediğin konuda konuşmak” bile tutuklama nedeni.

Kimin neyi ne kadar bilip bilmediği de tartışılır elbette. Ya da görünen gerçekle hakikat arasındaki fark, tartışılır.

Hakikate sadık kalmak ise bizim tek kurtarıcımızdır.

Gazetecilerin tutuklanmadığı, yargılanmadığı bir ülke ancak hakikate bağlılıkla ve yapılanlarla yüzleşmekle mümkün…