Gökçer Tahincioğlu

26 Eylül 2024

Bu rakamları yakınlarını kaybedenlere açıklayın: Cezaevleri nasıl dolup dolup boşaldı?

Takdir indirimi, iyi hal indirimi, bir daha suç işlemeyeceği kanaati… İki üç slogan ve sahte gözyaşı dışında, sadece muhalifleri düşman ilan edip, suçluları serbest bırakan bu politikaların mimarlarının edecek bir sözü var mı?

Karıncayı bile incitmeden, kimseye bulaşmadan, birilerinin canını yakmaktan sürekli imtina ederek hayatınızı sürdürüp, böyle huzurla ölebileceğinizi mi sanıyorsunuz?

Bu ülkede bunun olması artık çok zor.

Hiçbir sorumluluğunuz olmadan, birilerinin koltukta üç gün fazla oturabilmek için yürüttüğü politikalar nedeniyle bir gün yaralanacak belki öleceksiniz.

Planlarınız, hayalleriniz, bir anda, ne olduğunu bile anlamadan bitecek. Bırakın bunları, nefes alıp verebilme hakkınız elinizden alınacak.

* * *

Bununla bitmiyor hikâye, ölenle de bitmiyor…

Günün rutini ile yorgun, anlaşılmaz bir iç sıkıntısı içinde bunalırken, tanımadığınız bir numaradan bir telefon gelecek.

Hayatınızı ikiye ayıran, o telefondan önce ve sonrası diye ikiye bölen bir arama…

En değerlinizi kaybettiğinizi öğreneceksiniz, ne olduğunu anlamadan, nasıl olduğuna akıl sır erdiremeden, kimin, neden yaptığını anlamaya çalışarak…

* * *

Burada da bitmiyor.

Acınızı kalbinizin bir köşesine saklayıp bu kez katillerle uğraşmak zorundasınız.

Filmlerdeki gibi olduğunu sanıyorsunuz değil mi, hayır öyle olmuyor…

Parmak izi sağlıklı biçimde alınsın diye günlerce uğraşıyorsunuz, diğer deliller usulünce toplansın, dosya öyle hemen hızla kapatılmasın…

Diyelim ki şanslısınız, katiller yakalandı ve suçları da kanıtlandı.

Bununla da bitmiyor.

Önce cezaevinde itinayla ezberlenmiş savunmaları dinlemek zorundasınız.

Kaybettiğiniz, hiçbir suçu günahı olmayan yakınınızla ilgili akıl sır erdirilemeyecek yalanları, mahkemeye karşı aşırı saygılı tutumların arasına sıkıştırılmış hakaretleri…

* * *

Deliller toplandı, ifadeler alındı, dava biter sanıyorsunuz değil mi?

Elbette kolay değil.

Bilirkişi raporunun gelmesi aylar sürecek, itiraz üzerine yeniden raporun gelmesini bekleyeceksiniz.

Adli Tıp raporları, hastane raporları, akıl sağlığı raporları…

Aniden, iki üç yılın geçtiğini fark edeceksiniz.

* * *

Kamuoyunun dikkatini çekmiş bir dava değilse işiniz zor.

Muhtemel katile takdir indirimi yapılacak…

Milyon suç işlemesine rağmen cinayetten önce nasıl serbest kaldığı sorusuna o ana kadar yanıt bulamamış olacak ve o an anlayacaksınız.

Takdir indirimi, iyi hal indirimi, bir daha suç işlemeyeceği kanaati…

Ardından dosya istinafa gidecek, bir dosyanın karara bağlanma süresinin ortalama 2-3 yıl olduğu istinaf mahkemesine…

Yargının hızlanması için kurulmuştu bu mahkemeler değil mi?

* * *

İstinaftan sonra 2-3 yıl da Yargıtay Başsavcılığı’nı ve Yargıtay’ı bekleyeceksiniz.

Ve derken bir gün, 8-9 yıl kadar sonra, davanız aniden sona erecek. Kuşa dönmüş bir cezaya şükredeceksiniz.

* * *

O büyük boşlukla baş başa kalmış, bunca yılın ardından, verilen bunca mücadelenin ardından kesinleşen cezaya bile sevinememiş bir halde akşam bültenlerini izlerken, bir siyasi parti lideri, bir mafya liderinin kutsallığını ilan edip, cezaevinden çıkması gerektiğini söyleyecek.

O mafya lideri için çıkartılan, adına "af" denilmeyen affın sizin katillerinizi kapsayıp kapsamadığını öğrenmek için haftalarca bekleyeceksiniz.

Sadece söz söyleyenleri, sosyal medya mesajı paylaşanları kapsamadığını öğreneceksiniz affın.

Zaten bu af kapsama birkaç yıl sonra çıkartılacak diğeri kapsamış olacak… O olmazsa durup dururken çıkartılan infaz düzenlemesi… O olmazsa pandemi izni… Biri mutlaka kapsayacak.

Ve siz çaresiz biçimde, "kader kurbanı" adı verilen, çıktıktan hemen sonra bir başkasının kaderini değiştiren suçluların salıverilmesini izleyeceksiniz.

* * *

Kimse bu insanların neden suçla iç içe yaşadığını araştırmayacak. Kimse, bu insanların hangi koşullarda suça itildiğini konuşmayacak. Bu düzenin değişmesi için bir şey yapmayacak. Sadece af çıkartacak, sadece kendine düşman gördüklerini hapsedip, diğerlerini bırakacak.

* * *

"Rahşan Affı" olarak bilinen Şartla Salıverme Yasası 1999’da yasalaştığında, cezaevlerinde sadece 70 bin kişi vardı. Türkiye’nin nüfusu o tarihte yaklaşık 65 milyondu.

Bugün Türkiye nüfusu yaklaşık 85 milyon…

Cezaevlerindeki insan sayısı neredeyse 350 bin…

Nüfus yaklaşık üçte bir oranında artarken, suçlu sayısı beş katına çıkmış…

* * *

Sadece geçen senenin bilançosu bile ürkütücü…

Malvarlığına karşı işlenen suçlarda açılan dosya sayısı 4 milyon 748 bin 84, şüpheli sayısı 5 milyon 864 bin 585.

Vücut dokunulmazlığına karşı suçlarla ilgili dosya sayısı 1 milyon 385 bin 562, şüpheli sayısı 2 milyon 7 bin 146.

Hırsızlık suçundan açılan dosya sayısı 2 milyon 791 bin 264, şüpheli sayısı 3 milyon 156 bin 801 şüpheli.

Kasten yaralama suçundan açılan soruşturma sayısı 880 bin 774, şüpheli sayısı 1 milyon 427 bin 494

* * *

2022’de, kasten öldürme, taksirle öldürme, intihara yönlendirme gibi hayata karşı işlenen suçlardan açılan dosya sayısı 77 bin 416, şüpheli sayısı 124 bin 25.

Sadece bir yıldaki artışa bakın.

2023’te hayata karşı işlenen suçlardan açılan dosya sayısı 96 bin 505, şüpheli sayısı 140 bin 84.

Sadece kasten öldürme suçunu işleyenlerin sayısı 62 bin 512.

* * *

1 Ocak-31 Aralık 2023 tarihleri arasında cezaevine konulan hükümlü sayısı 294 bin 991 kişi. Sadece hükümlüler, tutuklular dahil değil.

Aynı tarihler arasında serbest bırakılan hükümlü sayısı 356 bin 936.

Türkiye’nin cezaevi kapasitesi ise yaklaşık 300 bin…

Tam kapasite kadar insan, suçlu bulunarak cezaevine konulmuş, tam kapasitenin üzerinde insan salıverilmiş.

Bir de cezaevlerindeki hükümlülerin en çok işledikleri suçlara bakın.

Yüzde 26,1'i hırsızlık, yüzde 9,4'ü konut dokunulmazlığının ihlali, yüzde 6,7'si kasten yaralama, yüzde 6,2’si kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, yüzde 5,8’i ise mala zarar vermek.

Bu suçları işleyenlerin dağılımı ise şöyle:

* * *

Gencecik bir kadın polis, Şeyda Yılmaz, bir suç makinesi tarafından şehit edildi. 19 yaşındaki Yunus Emre Geçti’nin suç sicili akıl alır gibi değil.

Bu suçların çoğunu çocuk yaşta, 18 yaşından küçükken işlemiş…

Şehit polis memuru Şeyda Yılmaz (solda), zanlı Yunus Emre Geçti (sağda)

Tek bir ciddi çalışma var mı, bu çocukların neden suça bu kadar kolay bulaşabildiğine yönelik tek bir ciddi, devlet tarafından yapılan araştırma var mı?

Çıkartılan afların, karanlık, suç ortamına dönmüş, dönüştürülmüş gettoların etkisine bakan var mı?

Peki iki üç slogan ve sahte gözyaşı dışında, sadece muhalifleri düşman ilan edip, suçluları serbest bırakan bu politikaların mimarlarının edecek bir sözü var mı?

Varsa gidip Şeyda Yılmaz’ın ailesine, yakınlarını kaybeden diğer insanlara anlatsınlar.

Gerçek tablo, gerçekçi biçimde konuşulduğunda ne yanıt alacaklarını da görecekler…

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.