Haftalardır, aylardır alanlarda Cumhurbaşkanı’ndan İçişleri Bakanı’na kadar herkes bağırıyor:
"Kadınlarla kadınları, erkeklerle erkekleri evlendirecekler", "bunlar toplumuzu yıkmak istiyorlar", "LGBT’lere izin vermeyeceğiz…"
Komik biçimde, bir lise türü olan imam hatipleri ve oradan mezun olanları halkın bir kesimi, sınıfı sayarak şarkıcı Gülşen’e ceza veren adalet, toplumun gerçek bir kesimini, o kesim için yapılan çağrıları rahat biçimde görmezden geliyor. Zira onlar kolay yok edilebilecek, kolay dövülebilecek bir kesim. Hem iktidar hem mağdur olma ihtimali bulunmayan, sesleri bile bütün çabalarına rağmen duyulmayan bir kesim.
LGBT-İ’lerin neler yapıp, yapmadıklarına, bu büyük korkunun ve söylemin nedenlerine, "kimdir devlet, kimi korumak ve gözetmekle mükelleftir" sorularına girmeyeceğim… Tutanaklara, kayıtlara, geçmişe bakalım. 5 Ocak 2015’te, henüz 23 yaşında, ötekinin de ötekisi olarak geçirdiği hayata, tek varlığı olan köpeğini annesine emanet ederek, annesinden, "Sakın kızma ona, baktığında beni gör" son dileğinde bulunarak veda eden Eylül Cansın konuşsun misal:
"Yapamadım çünkü insanlar bana izin vermedi. Çalışamadım, bir şeyler yapmak istedim yapamadım. Anladınız mı? Bana çok engel oldular. Beni çok mağdur ettiler. Herkesi Allah ile baş başa bırakıyorum. Şu an Boğaz Köprüsü’ne doğru gidiyorum."
Merak eden nasıl bir hayat yaşadığını kısa bir arama yapıp araştırsın sonra…
***
Kolay bir hayat yaşayıp, fon paralarıyla keyif mi çatıyorlar söylendiği gibi, oradan oraya koşuşturup gün mü geçiriyorlar yoksa hayatta mı kalmaya çalışıyorlar. Medyascope’tan Sema Kızılarslan’a konuşan, kendini inançlı olarak tanımlayan genç anlatıyor:
"Farklı bir durumumun olduğunu hep biliyordum. Eşcinsellik demiyordum, diyemiyordum ama farklı bir durum olduğunun farkındaydım. Eşcinselim demem uzun zamanımı aldı ama içimde biliyordum aslında. İçimde normal olma isteği vardı ama bende farklı bir şeyler vardı. 12 yaşımda geldiğimde, ‘Ben erkeklerden hoşlanıyorum’ dedim kendime, bunu bir problem olarak ele aldım. Bir-iki yıl boyunca bunu fark ettikten sonra hummalı bir dua sürecim oldu. Google’a ‘eşcinsellikten kurtulabilmek için dualar’ yazıyordum ve bunları okuyordum. Eşcinsellik tamamen yasaklı ve lanetlenmiş bir şey ise benden başka Müslüman eşcinsel yoktur diye düşünüyordum. Ama hâlâ elhamdülillah Müslüman eşcinsel kardeşinizden sizlere bir bilgi: Ne kadar olduğunu düşünüyorsanız onun katbekat fazlası. Dışlamalara katlanamayıp Müslümanlığı reddedenler de var. Yani herkes size Allah’ın ve İslam’ın sizi istemediğini söylerse, bir yerde kendinizi doğal olarak dışarı atıyorsunuz."
***
Ailede dışlanan, kimi sokağa atılan, kimi dayak yiyen, okulda dışlanan, sokakta kovalanan, yok sayılan, öldürülmek istenen, ayrımcılıkla büyüyen, ayrımcılıkla yaşlanan, işe alınmayan, işten kovulan, ev verilmeyen insanlardan söz ediyoruz. Bütün bunlara uzunca bir liste eklemek mümkün… Büşra Cebeci’nin haberinden okuyalım:
"Odaya hapsettiler beni aylarca… Daha sonra bir gün yolda yürürken amcam üzerime araba sürdü. Altında kaldım. Hastaneye götürmediler. Durum kötüleşince götürdüler ve ameliyata alındım. Şikayetçi olmamam söylendi. Oldum ama ifadesini alıp bıraktılar. Beni arabasıyla altına alan amcamı dolduran annemdi. Babam ben cinsel yönelimimi açıklamadan birkaç ay önce vefat etmişti, belki yaşasaydı böyle olmazdı, bu süreç bu kadar şiddetli ve ağır yaşanmazdı… Kardeşim askere gidip geldikten sonra sürekli aşağıladı beni. Annem evden kovdu…"
***
Israrla seçim kampanyasını, kutuplaştırma politikasını bir kesim üzerinden yürütmek, alkış alacağını, destekleneceğini ezbere bildiğin bir konu üzerinden yürümek kolay ve efektif gelebilir.
Ancak insanlar saldırıya uğruyor, öldürülüyor, dışlanıyor, tehlikelerle baş başa bırakılıyor.
Tek bir kesim değil elbette…
Sokaklarda Kürtçe şarkı söylemek yasaklanırken, Kurtlar Vadisi replikleriyle büyüyen nesillere "elleriniz serbest" denilirken, önüne gelen "hain, terörist" denilirken bunların sonucunun olmayacağı mı düşünülüyordu?
Misal daha birkaç gün önce Kadıköy’de binlerce insanın önünde, "Ölürüm Türkiyem" çalmadığı için öldürülen müzisyen Cihan Kaymaz…
Kaymaz’ın öldürülebilmesi sadece bireysel bir öfkeyle, anlık bir kızgınlıkla açıklanamaz. Zira "Ölürüm Türkiyem" şarkısını sevmeyenlerin öldürülmeyi hak ettiğini durmadan kulaklara bağıran, öldürenlerin de "kahraman" sayılacağını fısıldayan bir iklimde yaşıyoruz.
***
Tam da bu iklim 14 Mayıs gecesine dair büyük bir korku ikliminin kolayca yaratılabilmesinin asıl nedeni.
"Bu ülkede her şey olur" düşüncesini aklımıza ve hayatımıza yerleştiren günlerin bir sonucu bunlar.
Ancak tıpkı 90’lar gibi bakmak lazım bugünlere de… Hikayeler sadece "yapılanlar" üzerinden anlatıldığında hep eksik kalıyor.
Bir de direnenler var. Ve onların direnci sayesinde yapılan seçimler, geçilen karanlık günler, kaybedilmeyenler.
O korku iklimini büyütmemek, bundan fayda sağlayanlara yüzünü dönmek gerekiyor.
"Bir gün elbette Zeki Müren'i seveceksiniz (Zeki Müren'i seviniz)"
Ve sevmek gerekiyor.
Ya anlamaya çalışmak…
"Yırtarak geçiyor kalbimizden, hayatı da törpüleyen zaman, şuramızda bir şey var, acıya benzer umuda benzer..."
Ölümünün 50. yılında saygı ve sevgiyle andığımız Arkadaş Zekai Özger’in şiirlerinden…
Gökçer Tahincioğlu kimdir? Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı. Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü. Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor. |