Koca koca kurumlar, koca koca insanlar…
Her imzaları bir hayat anlamına geliyor, her sözleri bir ömrün nasıl geçeceğini belirliyor.
Yetmiyor, ülkeler, büyükelçiler giriyor devreye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi giriyor, Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı giriyor.
Bir dava düşünün ki üzerine söz söylemeyen kalmamış…
Ve Türkiye’deki en ağır ceza ile sonuçlanmış yargılama…
Koca koca insanlar, koca koca kurumlar, baştan sona tartışılacak bir yargılamayı ağırlaştırılmış müebbet kararı ile sonuçlandırmış…
* * *
Gezi davasını organize etmekle suçlanan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’yı tanımayabilirsiniz…
Hakkında söylenenleri ciddiye alıp sevmeyebilirsiniz…
Hakkında olumlu olumsuz hiçbir yargınız da olmayabilir.
Ya da Kavala’yı tanımış ve çok sevmiş olabilirsiniz…
“Kızıl Soros” diyebilirsiniz örneğin başkaları gibi… “Sivil toplumun hamisi” diye de yorumlayabilirsiniz…
Hiç fark etmez…
Şimdi bu ismin üzerini kapatın. Bir an için hakkındaki düşüncelerinizi bir tarafa bırakın. Adalet duygusu biraz olsun kalanlar, gözünü hırs bürümemiş, iktidar için her şeyden vazgeçmemiş olanlar başarabilir. Bir an için ismi, isimleri unutun.
Bu gözle baktığınızda, cumhuriyet tarihinin en absürt davalarından birinin geldiği son noktayı da açıkça göreceksiniz…
Osman Kavala
* * *
Gezi davası, firari Gülen cemaati üyesi hâkim, savcı ve polislerin oluşturduğu kanıtlar kullanılarak, yıllarca rafta bekletilen dosyalar esas alınarak açıldı.
Gezi iddianamesine dönüp baktığınızda bu isimlerin yaptığı dinlemeleri, hazırladıkları fezlekeleri, garip suçlamalarını bire bir göreceksiniz.
İddianamede, “o dönemdeki kanıtlar ayıklandı” notu düşülmesi gereği duyulmuş ancak elbette böyle değil…
* * *
İşte bu iddianame uyarınca yapılan yargılama sonunda İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Gezi davasında yargılanan sanıkların beraatine ve cezaevindeki sanıkların tahliyesine karar verdi. Herkes şaşkındı.
Elbette bu kurak ortamda böyle bir kararın iktidardan bağımsız olamayacağı yorumları yapıldı.
Ancak kısa sürede böyle olmadığı anlaşıldı.
Cezaevinden çıkmaya hazırlanan Kavala için önce gözaltı, ardından yeni tutuklama kararı verildi.
Herkes bu yeni tutuklama kararının nasıl verilebildiğini anlamaya çalışıyordu.
Kavala, ilk tutuklandığında hem 15 Temmuz hem de Gezi eylemleri nedeniyle suçlanmıştı. İki ayrı suçtan hakkında tutuklama kararı verilmişti. Ancak savcılık, talep bile olmadan, resen, Kavala’nın 15 Temmuz suçlamaları yönünden tahliyesini istemiş, hakimlik de tahliye kararı vermişti.
Hesapta Gezi davasından beraat edeceği yoktu.
Beraat kararı çıkınca, apar topar, daha önce tahliye istediği dosyayı gündeme alan savcılık, yeniden tutuklama istedi ve Kavala’nın cezaevinden çıkmasının önüne geçildi.
Ancak bir sorun vardı. AİHM, daha önce bu suçlamalar yönünden ihlal kararı vermişti.
Aceleden bu nokta atlanmıştı.
Bunun üzerine yine 15 Temmuz iddiaları yönünden ama bu kez casusluk suçundan tutuklama kararı verildi. Casusluktan tutuklama verilince, hükümeti devirmeye teşebbüs suçundan, 15 Temmuz’la ilgili aynı kanıtlar gösterilerek verilen tutuklama kararı kaldırıldı. Kavala, cezaevinde tutuldu.
Bir süre sonra casusluk suçundan komik bir dava açıldı.
Öyle ki iddianamede, “casusluğu o kadar ustaca yapıyorlar ki casusluk eylemi saptanamamıştır” anlamına gelen ifadeler yer aldı.
* * *
Ancak bu yolla sonuç almak çok mümkün değildi. Her şeyden önce Gezi eylemleri cezalandırılmamış olacaktı.
Beraat kararı veren İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti kısa sürede dağıtıldı.
İstinaf mahkemesi, 22 Ocak 2021’de, beraat kararını bozdu.
Bozma kararı ilginçti.
Öncelikle Kavala hakkında casusluk suçundan açılan davanın Gezi davası ile birleştirilmesi isteniyordu.
İkinci olarak da Yargıtay’daki bir dosya anımsatılıyordu.
İstinaf mahkemesine göre, "Besiktaş'taki Başbakanlık Çalışma Ofisi’ne Çarşı grubu ve diğer bazı marjinal gruplarca taş ve molotofla saldırılması olayları” ortak bir davanın konusu olmalıydı.
Bu konuda Çarşı grubu aleyhine açılan dava Yargıtay’daydı. Bozma kararı verilirse, bu davanın da Gezi davası ile birleştirilmesi yerinde olacaktı.
* * *
Örneğine az rastlanır bir durum.
Yargıtay’da görülen bir davaya işaret edilerek, bozma kararı verilirse, Gezi davası ile birleştirilmesi kararı vermek…
Ne hikmetse böyle oldu.
Çarşı davasında Yargıtay bozma kararı verdi.
Gezi davası, Çarşı davası ve Kavala hakkındaki casusluk davası ile birleştirildi ve torba dava oluşturuldu.
Davanın mahkemesi değiştirildi.
* * *
Sonrasına bakalım…
Amaç artık hasıl olmuştu. Kavala cezaevinde kalmış, Gezi davası bir torba davaya dönüşmüştü.
Ardından da ayrıştırmak gerekiyordu.
21 Mart 2022'de, mahkeme, bu kez dosyada tutuklu sanık bulunması, Çarşı davasında, Yargıtay’ın araştırılmasını istediği hususların henüz araştırılmamasını gerekçe göstererek bu kez ayırma kararı verdi.
Çarşı davası bu kez Gezi davasından ayrıldı.
* * *
Sonrasını biliyoruz.
Gezi davasında Kavala ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildi, diğer sanıklar 18’er yıl hapisle cezalandırıldı.
Kavala’nın casusluk davası peki?
Sürpriz değil, beraatle sonuçlandırıldı. Zira bu davanın aslında Kavala’yı o dönem cezaevinde tutmak dışında bir işlevi de yoktu.
Davada verilen cezalar Yargıtay tarafından da onandı, kesin hükme bağlandı.
Gerekçelerden en önemlisi, hükümeti yıkmak amacıyla kitlelerin Başbakanlık Ofisi’ne yürütülmesi dahil eylemlerinin organize edilmesiydi.
* * *
Geriye kaldı Çarşı davası…
Ayrılma kararından sonra yargılama üç yıl daha devam etti. Ve sonunda, kısa süre önce beraat kararıyla sonuçlandırıldı.
Şöyle deniliyor kısa kararda:
“Tüm saniklar hakkında cebir ve şiddet kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen ve tamamen engellemeye teşebbüs suçundan kamu davası açılmış ise de dosyada yeterli kesin, her türlü şüpheden uzak delil bulunmadığından beraatlerine…
Her ne kadar sanıklar hakkında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettikleri iddiasıyla dava açılmış ise de sanıkların anayasal demokratik bir hak olarak toplantı ve gösteriye katılmalarına rağmen suç teşkil eden eylemlerinin bulunmadığı, dosyada delil olarak dayanılan dinleme tapelerinin bu suç açısından delil niteliğinde bulunmadığı, sanıkların cep telefonu sinyal bilgilerine dayalı tespitlerinde sanıkların suç teşkil ettiği iddia edilen eylemlerini ortaya koymadığı, ayrıca sanıkların işledikleri iddia edilen eylemleri ile ilgili hemen akabinde düzenlenen bir tutanağın da bulunmaması karşısında beraatlerine…”
* * *
Çarşı davasının yıllar önce beraatle sonuçlandırılması gerekiyordu.
Verilen karar normal…
Normal olmayan Gezi davası…
Çarşı kararına göre Başbakanlık Ofisi’ne yürünürken işlenen bir suç yok. Demokratik hak kullanımı dışında suça konu bir eylem bulunmuyor.
Ama Gezi davasına göre insanlar yürümeleri ve hükümeti düşürmek için organize edildiler.
Dramatik değil mi?
Vahim olan, 7 seneyi aşkın süredir Kavala’nın bu gerekçelerle cezaevinde tutulması.
AİHM kararına rağmen tahliye edilmediği gibi toplumun önüne atılması…
Vahim olan 18 yıl ceza alan insanların kimsenin umurunda bile olmaması…
Vahim olan tarihe geçecek böyle bir davanın gözlerimizin önünde böyle yürütülüp, böyle sonuçlandırılması…
Gökçer Tahincioğlu kimdir?Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı. Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü. Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor. |