Giray Kömürcü

12 Nisan 2020

Koronavirüs öncesi ve sonrası

Her şey eskisi gibi olacak mı? "Tamam bitti" dendikten 3 ay sonra? 1 yıl sonra? 3 yıl sonra? Ya da her şey eskisi gibi olmalı mı?

Birkaç ay öncesine göre hayatlarımızın hiç beklemediğimiz şekilde değiştiği bir dönemden geçiyoruz. Çalışma yöntemlerimiz, alışveriş alışkanlıklarımız, iletişimimiz, toplumsal yapımız, insan ilişkilerimiz kısaca aklımıza gelebilecek her şey düne göre daha farklı. Elbette değişimi yapımız gereği sevmeyen insanlık olarak yeni hayatımıza alışmakta oldukça zorlanıyoruz. Hemen hepimizin aklında Koronavirüs'ün ne zaman ortadan kalkacağı, özgürlüğümüze ne zaman kavuşabileceğimiz, normale ne zaman dönebileceğimiz gibi sorular dönüp duruyor. Bir an önce eski hayatımıza kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. Umutluyuz da... Tabii ki bu virüs de daha öncekiler gibi bir gün etkisini yitirecek, ilacı, aşısı bulunacak ve gündemden düşecek. Alınan önlemler peyderpey kaldırılacak. Maskeler, eldivenler görünmez olacak, kolonya kokusu azalacak. Yavaş da olsa sokaklar kalabalığa kavuşacak, okullar, AVM’ler, restoranlar hayatımıza dönecek. Seyahatler planlanacak, zorunlu olarak birbirinden uzak kalanlar kavuşacak, yeni rotalar adımlanacak.

Peki her şey eskisi gibi olacak mı?

"Tamam bitti" dendikten 3 ay sonra? 1 yıl sonra? 3 yıl sonra?

Ya da her şey eskisi gibi olmalı mı?

Bu yazı dizisinde bu soruların cevaplarını aramaya, geleceğin neye benzeyeceğini hayal etmeye çalışacağız.

Neler değişecek?

İlk anda anlamakta zorlanmış olsak da çok ciddi bir olayla karşı karşıyayız aslında. Sadece tıbbi açıdan değil, sosyolojik ve psikolojik açıdan da toplumsal ve bireysel etkileri on yıllarca hissedilecek bir durum içinden geçtiğimiz. Hangimiz daha önce haftalarca evde kalmak zorunda kaldık ya da korku içinde işe gittik? Kaçımız eğitimimizi okula gitmeden, sınıfa girmeden sürdürdü? Ne zaman arkadaşımız, komşumuz bize doğru biraz yaklaşsa tedirgin olduk?

İşin kötüsü bu süreç aylar mertebesinde devam edecek. Daha şimdiden yeni yaşantımızda karşılaştığımız sorunlara alışılagelmişin dışında çözümler bulmaya başladık. Bu çözümlerden bir bölümünün hayatımızı kolaylaştıracak ve verimliliğimizi ileri götürecek nitelikte olduğu çok geçmeden ortaya çıkacak. Dolayısıyla kabul etmeliyiz ki bu süreç bittiğinde her şey eskisi gibi olmayacak. Virüs öncesi ve sonrası diye nitelendirebileceğimiz birçok değişiklikle karşı karşıya kalacağız.

Tarihte bu tezimizi doğrular nitelikte olaylarla dolu. İnsanlık tarihinde karşımıza çıkan bu derece önemli her gelişme yeni bir düzenin kurulmasıyla sonuçlanmış. 14. yüzyılda Avrupa'yı derinden sarsan veba salgını sadece nüfusun önemli bölümünü hayattan koparmakla kalmamış, çağlar boyu devam eden sonuçları da beraberinde getirmiş. Milyonlarca kişinin ölümü ilk olarak iş gücünü azaltmış ve özellikle toprak işçilerinin pazarlık gücünü arttırmış. İşçilerin borcuna karşılık neredeyse köle gibi çalıştırılmasına dayanan feodal sistemin çatırdamasının bu salgınla başladığı ifade edilebilir. Pahalılaşan iş gücünün makineleşmeyi teşvik etmesi, Sanayi Devrimi'ne uygun koşulların da oluşmaya başlaması anlamına gelmektedir. Bu yönüyle 14. yüzyılda yaşanan bir salgının etkileri halen sürdüğü gibi gelecekte de devam edecektir. Büyük savaşlar, önemli buluşlar, keşifler, doğal afetler gibi birçok olayın da benzer şekilde yaşamı kalıcı olarak değiştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.


Çizim: Selçuk Demirel

Çalışma hayatı eve taşınır mı?

Konumuza geri dönüp Koronavirüs'ün hayatımızda yaratacağı değişiklikleri incelemeye, çalışma hayatından başlayabiliriz. Salgının ülkemizi etkilemeye başlamasının üzerinden 1 ay bile geçmediği halde bazı sektörlerde çalışma şeklini önemli ölçüde değiştirdiğini halihazırda gözlemliyoruz. Bilişim sektörü başta olmak üzere bankacılıktan sigortacılığa birçok alanda faaliyet gösteren şirketler hızla evden çalışma modeline geçmek durumunda kaldı. Önemli sayıda beyaz yakalı bugün evden çalışır hale geldi. İşin ilginç yanı, olur mu olmaz mı, acaba nasıl olur derken birçok şirkette daha ilk haftalardan çıktıların normal çalışma dönemine yakın oluşması, toplantıların, görüşmelerin, hatta müşteri ziyaretlerinin uzaktan da rahatlıkla yapılabildiğinin görülmesi çalışma alışkanlıklarının kalıcı olarak değişeceğini bize gösteriyor.

İşin sadece ekonomik boyutunu göz önüne alırsak ofis maliyetlerinin şirketler için önemli bir kalem olduğu muhakkak. Hemen her iş kolunda yaşanan rekabet ister istemez tüm şirketleri bu maliyeti mümkün mertebe azaltmaya zorluyor ve gelecekte de zorlamaya devam edecek. Ulaşım için çalışana sağlanan servisten tutun da yemeğe, çaya, ofis kirasından ısıtma, aydınlatma giderine kadar azaltılabilecek her maliyet bundan sonra daha bir göz önünde olacak. Sürekli evden çalışmayı bir yana bırakalım haftada bir gün bile evden çalışmak giderlerin kayda değer miktarda azalması demek. Çok ani gelişen bu durumda bile işleri eskisine yakın verimlilikte sürdürmeyi başarabilen şirketler için iyi bir planlamayla belirli bir oranda evden çalışma düzenine geçmek beklenenin ötesinde faydalı bir hale gelecek. Aynı durum çalışanlar için de geçerli. Sürekli evden çalışmak sosyalleşmenin önüne geçip çalışan verimini kötü etkileyebilecek olsa da, haftanın birkaç günü bunu yapmak özellikle ulaşımın yorucu olduğu büyük şehirlerde hem fiziksel yorgunluğu azaltacak hem de kişinin kendisine ve ailesine daha fazla zaman ayırabilmesini sağlayacak. Bu koşullarda birçok sektörün çalışma düzeninin az ya da çok bu salgından kalıcı olarak etkileneceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Uzaktan eğitim

Eğitim, hızla yeni koşullara adapte olan bir diğer sektör. Salgından etkilenen hemen her ülkede ilk önlemlerden biri olarak okullar kapatıldı. Ancak uzaktan eğitim teknolojileri kısa süre sonra öğrencilerle öğretmenleri buluşturmayı başardı. Elbette bu buluşmanın yüz yüze eğitimin yerini doldurduğunu söylemek mümkün değil. Özellikle küçük yaş gruplarında en iyi uzaktan eğitimin bile okulun, sınıfın, öğretmenin gözüne bakmanın yerini tutmasının imkanı yok. Yüksek öğretim söz konusu olduğunda ise durum biraz daha farklı. Özellikle yoğun öğrenci katılımı ile yapılan ve daha çok bilgi aktarımı şeklinde geçen derslerin online olarak yapılması eğitim kalitesinden fazla ödün vermek anlamına gelmeyecektir. Bu sayede uzaktan erişime uygun bazı derslere evden katılımın sağlanması öğrenci ve öğretim üyesi için zamandan ve enerjiden, üniversite içinse maliyetlerden tasarruf demek olacaktır. Derslere harcanan eforun azaltılabilmesi akademik kurumların birincil önceliği olan araştırmalara da daha fazla zaman ve kaynak aktarılabilmesini sağlayacaktır.

Uzun süredir varlığını büyüyerek sürdüren Coursera ve Udemy gibi eğitim platformlarının giderek daha fazla kabul görmeye başlaması, Harvard ve MIT gibi birçok önde gelen okulun dersleri online olarak herkesin erişimine açıp bilgiye erişimi ciddi manada kolaylaştırması da örgün eğitimdeki değişimlerin önümüzdeki dönemde de süreceğinin bir göstergesidir.

Online eğitimin bu salgınla yaygın olarak genel kullanıma girmesinin getireceği bir diğer değişiklik de hava şartları gibi herhangi bir elverişsizlikte eğitimin askıya alınması uygulamasının online eğitimle yer değiştirmesi olacaktır. Özellikle kış şartlarının ağır olduğu bölgelerde, kasırga riskinin olduğu durumlarda ya da herhangi bir şekilde öğrencilerin ve öğretmenlerin okula gitmesinin risk barındırdığı anlarda uzaktan eğitim hızla devreye alınıp kesintilerin minimuma indirilmesi mümkün olacaktır.

Son olarak yoga, pilates gibi fazla ekipman gerektirmeyen aktivitelerin giderek spor salonlarından evlere taşınması bir diğer olasılıktır. Eve kapandığımız şu günlerde birçok eğitmenin öğrencileriyle sanal ortamda buluşması ve derslerin büyük oranda amacına ulaşması ilerleyen dönemde ev konforunda yapılacak aktivitelerin de artmasıyla sonuçlanacaktır.

AVM'lerden açık havaya...

Salgından kalıcı bir değişime uğrayarak çıkması beklenebilecek bir diğer husus da alışveriş alışkanlıklarımız. Özellikle büyük şehirlerde insanların en temel eğlencesine dönüşmüş AVM’ler uzun süredir kapalı. Salgının ilk haftalarında insanların eksikliğini derinden hissettiği AVM ziyaretlerine duyulan özlemin artmak yerine zamanla düşmeye başlaması daha mümkün görünüyor. Zira evde kapalı kalmanın yarattığı travma ve kalabalık korkusunun salgın sonrası da insanları AVM’lerden ziyade açık alanlara yönlendirmesi beklenebilir. Bu durumun olumlu bir yanı da ihtiyaçtan çıkıp alışkanlığa hatta bağımlılığa dönüşmüş olan alışveriş dürtüsünün biraz olsun hafiflemesi olacaktır. Bugün çoğumuz aslında ihtiyaçlarımızı karşılamak üzerine AVM’lere gitmiyoruz. Eğlenmek üzere AVM’lere gidip çoğu ihtiyaç dışı ürünlerle geri dönüyoruz. Tekstil ve ev eşyası başta olmak üzere yaptığımız satın almalar çoğunlukla bu kapsama giriyor. Şu an içinde bulunduğumuz sürecin insanların AVM’lerde geçirdiği zamanı azaltıp doğada, açık havada geçirdiği zamanı arttırmasını, alışverişlerin ise biraz daha ihtiyaç temelli hale dönüşmesi sürpriz olmayacaktır.

Yazımızın bir sonraki bölümünde bahsettiğimiz değişimlerin dünyamızı ve hayatlarımızı nasıl etkileyeceğini irdelemeye çalışacağız.