ABD’de Google ile başlayan ve sonra tüm dünyaya da yayılan bir moda, çalışanların mutluluğuna ve rahatına yönelik çeşitli olanaklar, ofislerde rengarenk yastıklar, şirketin yönetimine doğrudan katılma fırsatı ve hatta eleştirel yaklaşım olanakları vs ile tanımlanan “Z nesli” insan kaynakları yöntemleriydi.
Teknoloji dalgasının kabardığı dönemde, Silikon Vadisi’nin çok genç olan girişimcileri, fazla maaş ödeyemedikleri genç çalışanlarına bu hakları vermek zorundaydılar ve adeta bir şirket demokrasi cenneti dönemi yaşandı. Çalışanlar mutlu, şirketlerin kararlarına katılıyor, çalışma düzenlerini kendileri belirleyebiliyor, maaşlarının bir kısmını hisse gibi alabiliyor filan…
Bu giderek "Z nesli şunu ister, bunu ister" efsanesine de dönüştü. Ama durum 2010'lardan itibaren tersine döndü.
2020’den beri teknoloji şirketlerinde iş ortamı zorlaştı
Şirketler büyüdükçe, durumu çalışan katılımıyla-mutluluğuyla yönetmek zorlaştı. Artık kocaman hale gelen teknoloji şirketlerinin manevra kabiliyetleri sınırlandı. Çalışanları dinlemek, mutlu etmek, birlikte hareket etmek filan söz konusu olmamaya başladı..2010’lardan itibaren, “mutlu insan kaynakları” stratejisi dalga dalga geriledi, geriledi ve 2020'lerdeki salgının arkasından 2022'lerde adeta bir işten çıkarma cehennemi başladı. Her ay, teknoloji şirketlerinden atılan çalışanların sayıları yayınlanmaya başlandı. Arkasından gelen yapay zeka gelişmeleri ile birlikte bu sayılar katlanmaya başladı. Dolayısıyla teknoloji çalışanlarının muhalefet yapmaya, talepte bulunmaya hali kalmamış gözüküyor. ABD’de Trump’ın yeniden seçilmesiyle birlikte "mutlu çalışan döneminin" sona erdiğinin tasdiklendiği anlaşılıyor. En azından Financial Times makalesi bunu şöyle ifade ediyor; “Meta (Facebook), Apple, Google ve Amazon'daki sol görüşlü çalışanlar, şirketlerinin CEO'larının Donald Trump'ın görev devir alma törenine katılımına dair konuşmadılar bile.”
Z nesli olarak 2000'den hemen hemen 2020'lere kadar birçok şeyi eleştiren, Meta (Facebook), Apple, Google ve Amazon'daki (Financial Times tanımıyla sol görüşlü) çalışanların, şirketlerinin CEO'larının Donald Trump'ın görev teslim alma törenine katılımına dair seslerini çıkaramadıklarına dikkat çekiliyor. Oysa Pentagon'a, Amerikan ordusuna, İsrail'e ya da savaşla ilgili yazılım, ürün satışlarına karşı çıkıyorlardı. Ama şimdi durumun hassas olduğu görülüyor. Eleştiri yapanlar, mesela Google tarafından işten atılıyor bile. Dolayısıyla Z nesli ya da sol görüşlü olarak adlandırılan Amerikalı Big tech çalışanları artık iş dünyası dinamikleri, ekonomik koşullar ve siyasi pragmatizmle bağlantılı faktörlerin bir kombinasyonu nedeniyle susuyorlar, konuşamıyorlar.
Çalışanlar, liderliği eleştirirmeleri durumunda, terfilerinin durması, projelerden geri çekilmeleri veya işten çıkarılmaları gibi bir sonuçla karşılaşabileceklerinden endişe ediyorlar. Ama zaten teknoloji şirketleri, ilerici itibarlarına rağmen, 2015’lerden bu yana muhalefeti bastırma geçmişlerine sahip (örneğin, Google'ın 2019'da dünyanın en önemli yapay zekâ uzmanlarından biri olan Margareth Mitchell'i eleştiri yaptığı için işten çıkarması).
Tim Cook (Apple) ve Jeff Bezos (Amazon) gibi CEO'lar bu konuda hayli sert. Kararlarına alenen itiraz etmek, kariyeri sınırlayıcı olarak düşünülüyor. ABD’de, teknoloji çalışanları cezalandırmaya karşı resmi korumalardan yoksun. Toplu pazarlık gücü olmadan, bireysel aktivizm daha riskli hissediliyor. Şirketler genellikle işyerinde siyasi söylemi "yıkıcı" olarak değerlendiriyor. Çalışanların endişelerini güvenli bir şekilde dile getirmek için kanalları sınırlı.
Neden eleştirmediler?
Amerika'daki birçok teknoloji firmasında, artık "liderliğe sadakat kültürü" geliştirilmiş durumda. Çalışanların, algılanan şirket değerleriyle uyumlu olmak veya iç çatışmalardan kaçınmak için kendi kendilerini sansürledikleri anlaşılıyor. Teknoloji iş gücü artık ilerici değil. Çalışanlar, artan kutuplaşma ortasında, işyerinde uyumu sağlamak için siyasi tartışmalardan kaçınabiliyor. Ayrıca CEO'larının siyasi angajmanlarını açıkça eleştirdikleri takdirde Trump yanlısı gruplar tarafından kamuoyunda taciz edilmekten veya doxxing'den korkmuş olabilirler.
Amerikalı teknoloji şirketleri, yönetim ile olumlu politikalar (örneğin, vergi indirimleri, antitröst müsamahaları) üzerine lobi yapmak için etkileşime giriyorlar. Çalışanlar, Trump'ın politikalarına kişisel olarak katılmasalar bile, CEO-hükümet etkileşimlerini işletmenin hayatta kalması için gerekli olduğunu istemeyerek de olsa rıza gösteriyor.
Özetle, sol eğilimli teknoloji çalışanlarının sessizliği, pragmatik bir hesaplamayı yansıtıyor: iş güvenliğini önceliklendirmek ve kurumsal hiyerarşilere uymak, muhalefet yapmaktan daha ağır bastı. Teknolojik iş piyasası , sektöre özgü kaygılar (örneğin, düzenleyici tehditler, otomasyon) ve kurumsal güç yapıları ihtiyatı teşvik etti. Bu dinamik, liderlik kararlarının nadiren açıkça sorgulandığı bir sektörde bireysel politik değerler ile profesyonel hayatta kalma arasındaki dengeyi sağlamak olarak değerlendiriliyor.