Dün yeni bir dosyaya başladığımızı yazmıştık. "Telefon operatörlerimiz depremde ne yaptılar?" başlıklı dosyamızın ilk bölümünde Turkcell ile yaptığımız toplantıdaki notları iletmek istiyoruz.
Geçen hafta üç mobil telefon operatörüne gönderdiğimiz 22 kadar soru var. Turkcell'e ilave sorularımızda, dronecell ve hibrit jeneratör projelerini sorduk. Bugün ve sonraki iki gün bunları siz okuyucularımızın dikkatlerine sunacağız. Bu üç bölümü herhangi bir yorum yapmadan, sadece sorular ve cevaplar şeklinde vereceğiz ki, neler konuşulduğunu kendi ifadeleri ile görün. Bu cevaplara ait toplu yorumu ise sonraki bir bölümde vereceğiz.
Ancak şu önemli hususu kayıt edelim: Tüm bu sorulara tek tek ve yüz yüze cevap veren sadece Turkcell oldu. Üstelik bir hayli gergin bir toplantıydı. Kamuoyunu aydınlatmak ve gelecek depremlere yönelik önlemleri anlayabilmek için zor sorular sorduk. Bunlara verilen cevaplar aşağıda. Diğer iki operatör ise bilgi notu yollamayı ve soruların büyük bir kısmını cevaplamamayı tercih ettiler.
Oysa haberleşme anayasal bir hak. Özel firma bile olsalar, haberleşme firmaları kamusal bir görev üstleniyorlar. Bu nedenle en zor sorular bile olsa kamuyu aydınlatma ve her soruya cevap verme zorunlulukları var.
Dediğim gibi Turkcell toplantısı da bir hayli gergin bir toplantı oldu. Çünkü deprem dışında, Turkcell'e genel olarak da kızgınım (bunu da başka bir yazıda anlatırım). Ancak yukarıdaki resimde göreceğiniz üzere regülasyon, şebeke ve kurumsal iletişimcilerden kurulu 15 kadar kişi, bölgede neler olduğuna dair tüm sinirli sorulara iki saat boyunca tek tek cevap verdiler.
Cevaplar tatmin etti mi? Bazen etmedi. Nelerin etmediğini burada değil, yorum yazımda ileteceğim.
Ancak Turkcell'ciler kamuoyunu aydınlatma sorumluluklarını yerine getiren tek operatör olduğunu bir daha not edeyim. Konuyu bilmeyen gazetecilerin karşısına çıkmak ve bazı şeyleri anlatır gibi yapmak kolay. Burada ise, gördüğünüz gibi sorularımız çok detaylıydı. Icığını, cıcığını üç operatöre de sorduk. Turkcell bunları yüz yüze cevaplamayı seçti.
Bu yolla deprem bölgesine dair bilmediğimiz "baz istasyonlarındaki jeneratörlerin korunamadığı gibi" bazı kritik şeyleri de öğrenmiş olduk. Bu çok önemli çünkü Kahramanmaraş depremi, haberleşme alanındaki eksikleri bir daha gösterdi? Depremin kimi, nerede vuracağı çok belirsiz. Yeni depremlerde haberleşmenin yine bu kadar kötü etkilememesi için eksik olan konuları tamamlamak zorundayız.
Bu yazı çok uzun da olsa, merak ettiklerinizi, neler konuşulduğunu görmeniz düşüncesiyle, tamamını iletiyorum. Bunun özetini yorum yazımda bulacaksınız.
Toplantının sonunda da, Turkcell'in komuta odasından deprem bölgesindeki baz istasyonlarının ne durumda olduğunu da inceledik.
Sorular ve cevaplar
Şimdi sorulara ve verilen cevaplara geçelim (Cevapları genellikle iki Genel Müdür Yardımcıları olan Gediz Sezgin ve Serhat Demir verdi. Yer yer toplantıya katılanlar diğer görevliler de katkıda bulundu).
- Deprem bölgesinde abone sayınız neydi?
10 ilde yaklaşık 6 milyon Turkcell kullanıcımız var.
- Deprem bölgesindeki 11 ilde tüm abone sayısının toplamda ne kadar olduğunu biliyor musunuz?
Muhtemelen iki katıdır. Diğer operatörlerin abone sayılarını bilmediğimiz için kesin bir şey söylemek zor ama herhalde yüzde 50 seviyesinde. Kabaca söylüyoruz bunu.
- O bölgede size ait baz istasyonu sayısı neydi?
Bizim bölgede yaklaşık 3.300 tane baz istasyonumuz vardı.
- Bu 3.300'ün kırılımı var mı? 2G/3G gibi, ben haritalara bakınca bölgede 4G yoğunluğu göremiyorum pek.
Şöyle aslında: Hem bölge hem de genel anlamda söyleyeyim, bizim baz istasyonlarımızın yüzde 90'dan fazlasında 3G de, 4G de vardır. 2G daha azdır mesela. Deprem bölgesi için de tüm Türkiye içinde bizim 4G oranımız yüzde 90'ın çok üzerindedir. Var olanlar da çok daha kırsal yerlerdedir.
- GSMA'nın sayfasındaki haritalara bakıyordum. O haritalarda 4G çok az gözüküyor. 12. Kalkınma Planı'nda konuşulduktan sonra, Turkcell oraya güncelleme yolladı. Neredeyse yüzde 100 kapsadı ama hâlâ o haritaları yapan firmanın sayfasında gerçekleşen hızlarla oluşturduğu harita böyle değil. TOBB Telekom meclisinde de depremden önceki cuma bu konu oldu. Şimdi söyler misiniz? Sizin 3G/4G haritanızla, uzaktan ölçülerek yapılan 3G/4G haritası arasında fark nerden geliyor?
Öncelikle GSMA'daki haritalar açısından bakarsanız, GSMA'da ki üç operatörün haritalarında da güncellemelerinde yıl yıl eksiklikler olabiliyor. Ama bizim haritamız depremden önce günceldi. Hâlâ da güncel durumda. Diğer operatörlerde hâlâ eski durum var. Ocak ayı içerisinde son haritalar güncellenmiş durumda.
- Ama neden "gerçekleşen hızlarla yapılan haritalarda" hâlâ çok eksik gözüküyor?
Bu hız ölçümlerinin yapıldığı birçok uygulama ve birçok şirket var. Hız ölçümünde şöyle bir konuyu gözden kaçırmayıp çok dikkat etmek lazım. Doğru hızları ya da gerçeğe yakın hızları görebilmek için buradaki örneklem sayısının belli bir oranın üzerinde olması lazım. Biz mesela kendi çalışmalarımızda çoğunlukla Ookla Speed Test'i kullanırız ve Ookla Speed Test değerlerinde insanlar da kullandığı için örneklem sayısı fazla.
Bunların hepsi uygulama. Mesela Open Street Map kullanılıyor, uygulaması var. Yine burada testler yapılıyor, bu testler birike birike oradaki hızları belirliyor. Elimde Hatay'daki hız sonuçları var, şu an Hatay'daki hız seviyemiz 78 Mbit seviyesinde.
- Bu ne zaman? Deprem öncesi mi, sonrası mı?
Depremden sonraki. Open Street Map uygulaması adı üstünde açık alan ölçümleri alan. Siz de ifade ettiniz, aslında anayollar çok net gözüküyor. Özel bir uygulamayla çalışır. Bu bizim speed test gibi uygulamalarımız crowdsource uygulamasıdır.
Biz terabyte'larca data taşıyoruz. İnsanlar çok büyük data kullanıyor ve biz bu datanın yüzde 93'ünü zaten 4.5G üzerinden taşıyoruz. Bu da aslında şebekede ne kadar büyük bir 4.5G yatırımının olduğunun diğer bir göstergesi. Zaten eski teknolojiyle taşımak durumunda kaldığımızda inanılmaz verimsiz bir yatırım olduğu için yeni yatırımlarımızı tamamen yeni teknolojilere yönlendiriyoruz. Yapmaya da devam ediyoruz. Taşınan 100 birim datanın ortalama 93'ünü zaten 4.5G üzerinden taşıyoruz. Bunu da 3G ve 2G'nin ne kadar azaldığını göstermek için ifade ettim.
Bizde kullanılan toplam datanın yüzde 93ü 4.5G üzerinden taşınıyor. İlden ile, kiminde yüzde 92, kiminde yüzde 95tir, ama ortalamada yüzde 93. Biliyorsunuz bu GSM 4.5G ihalesi yapıldığında en yüksek spekturumu biz almıştık. Dolayısıyla bizim spekturumda bir sıkışıklığımız, darlığımız söz konusu değil. Tüm kapasite ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda altyapımız ve bu spektrum üzerinden de toplam datanın yüzde 93'ünü ortalamada taşıyoruz.
- Ülkenin 200 bin küsur baz istasyonu üzerindeki toplam hücre sayısı 700.000 gibi görünüyor ama 4G'deki hücre sayısı 3G'dekilerin 1/6'sı. Bu dediklerinize uymuyor.
Toplam saha 30.000 üzerinde bir kere. Nokta olarak 30.000'de. Sadece Turkcell'in 30.000 üzerinde baz istasyonu dediğimiz noktası var. Bu noktalarda 2G, 3G, 4G, 4.5G vardır, kimisinde 2 cell, kimisinde 3 cell, kimisinde 4 cell, kimisinde 5 cell vardır, biraz coğrafyanın ihtiyacına göre, nüfus kullanıcı yoğunluğunun ihtiyacına göre şekillenirler.
- 2G lisansının süresi bitince ne yapacaksınız? Uzatılacak mı? Ne olacak? Şöyle bir problem var benim bildiğim kadarıyla, 3G de, 4G de 2G şebekenin üzerine kurulmuş durumda.
Değil. Bunların her biri ayrı, standalone çalışan teknolojiler. Hiçbiri diğerinin üzerinde değil, hiçbiri diğerine bağımlı da değil. Bizim şu anda 2G kullanımımız oldukça azaldı. Şimdi burada 2G teknolojisi var, teknoloji olarak, bir de 2G'de kullanılan 900MHz frekansı var. Son yapılan 4.5G ihalesinde, siz de hatırlayacaksınız, spektrumlar artık teknoloji bağımsız kullanılabilir diye bir karar çıkmıştı o dönemde. Dolayısıyla biz o gün 900MHz frekansını 3G'de de, yeri geldiğinde 4G'de de kullanabilir durumdayız. 2G'de azalan kullanımdan dolayı, oradaki birtakım frekanslarımızı artık 3G'ye öncelikle, sonra 4.5G'ye kaydırmış durumdayız. Bu arada Teknolojinin süresi bittiğinde ne olacağıyla ilgili olarak hem uluslararası örnekleri inceliyoruz hem de BTK'yla çalışmalarımız, görüşmelerimiz devam ediyor. O da sonuçlanacak.
- Peki, baz istasyonlarının, biliyorsunuz tartışma konusu oldu, neden çoğunluğu binaların üstündeydi -tabii towerin ayrı, bunların ayrı fonksiyonları var ama- bölgede nasıldı bu durum?
Şöyle, demin bölgede 3.300 tane baz istasyonumuz olduğundan bahsetmiştim. Bunun 1.200 tanesi kulelerimiz üzerindeydi.
- Yıkılmayanlar onlar mı? 1200 tane ayakta kaldı dediniz. Sadece kuleler mi?
Yanlış ifade etmemek adına bir hususu netleştirelim: Sahaların aşağı yukarı yarıya yakınında problem oldu derken bunun tamamının yıkılma olduğunu söylemiyoruz. Bunların hepsi yıkılmadı. Aşağı yukarı 1600 tanesi kesildi bu istasyonların. Çünkü;
- Bir kısmı yıkıldı,
- Bir kısmında elektrikler kesildi.
Aslında en büyük problemlerden birisi elektrik problemiydi. Şebeke elektriği kesildi. Dolayısıyla, fiber bağlantılarımız da kesildi, fiber'in üstüne radyolink bağlantılarımız da kesildi. Aslında çalışabilecek bir istasyon, elektrik gidince devre dışı kalmış oldu.
Fiberle bağlı sahalarımızda toplam yaklaşık 20 tanesinde sorun oldu. Bizim oradaki yedekli olan yapımızdaki birtakım santrallar arası bağlantılarda ve yedekliliklerde sıkıntılar yaşandıysa da bunlar kesintiye dönüşen problemler değildi. Özellikle radyolink bağlantılarındaki problemlerin olumsuz etkisi oldu çünkü bunlar birbirini görmesi gereken yapılar.
- Aktif ekipmanlardaki elektrik gidince, doğal olarak radyolinkler de etkileniyor bu elektrik kesintisinden,
- Eğer bir bina yıkıldıysa arada o radyolinkin aktarma noktasında, tabii ki o bağlantı kopuyor ve sallantıdan etkilenen odak kayması söz konusu olabiliyordu.
Bizim kesintilerimizin en temel sebebi; elektrik ve yakıt tedariğindeki sıkıntılar oldu. Binaların hasar görmesi ve radyolinklerdeki bu tarz problemlerde diğerleriydi.
- Bütün Türkiye'deki baz istasyonlarınızın ne kadarında fiber bağlı? Gerisi neyle bağlı?
Fiber yüzde 35-40 seviyesinde. Gerisi radyolink.
- Hepsi mi? Radyolink çok güvenli değil, burada gördüğümüz gibi. Keşke fiber olabilseydi.
Geri kalan hepsi radyolink. Aslında çalıştığında stabil çalışır radyolinkler çünkü fiberi mesela bir kepçe gelir, yol yapım çalışması olur, başka bir şey olur koparma riski çok yüksek. Radyolinklerde bu risk hemen hemen yok. Çalıştığı zaman, yıkıntı olmasa, elektriği gitmese çok stabil çalışan yapılar radyolinkler.
- Toplam kaç mobil istasyonunuz var? Oraya ne kadar yolladınız?
Biz o bölgeye 250 tane mobil istasyon yolladık. Bu da çok konuşuldu, niye bu mobil istasyonlar ilk etapta hızlıca hayata geçmedi? Çünkü tabii ki deprem olan bölgede mobil istasyonlarımız da vardı. Ama bakın Adana, Hatay birbirine çok yakın güzergahlar, normalde gitseniz 1-1.5 saat sürmeyen bir güzergah. Fakat biz deprem sonrasında bu güzergahı bile 10 saatte alamadık.
İstanbul'dan ya da farklı noktalardan yolladığımız mobiller var, bırakın mobilleri, buradan sabah yola çıkan o bölgedeki arkadaşım ertesi gün 36 saat sonra bölgeye ulaştı. Biz orada hem trafik yoğunluğuyla mücadele ettik, hem de yine çok iyi hatırlarsanız, depremin olduğu gün hava şartları da çok kötüydü. Konya güzergahında saatlerce yol kapalı kaldı mesela. Erişim çok ciddi sıkıntıydı.
- Peki toplamda Turkcell'in kaç tane mobil baz istasyonu var? Bunların ne kadarı İstanbul'da?
Bizim aşağı yukarı toplam 300'ün üzerinde var. İstanbul şebekemizin, Marmara bölgesini kastediyorum bu arada, sadece İstanbul'dan da bahsetmiyorum. Deprem açısından sadece İstanbul konuşuluyor ama, Tekirdağ'da, Kocaeli de, Yalova da bu etki alanında. Bizim bu istasyonlarımızın yarıya yakını İstanbul ya da Marmara bölgesinde olan istasyonlar. Dolayısıyla, bu depremde, tüm Türkiye'den mobil istasyonlarımızı deprem bölgesine yolladık.
- İstanbul'da deprem olursa da buraya toplayacaksınız, öyle mi?
Tabii ki, şöyle; bu deprem olduktan sonra bütün bu şebekeyi ayağa kaldırdık, artık yavaş yavaş oralarda kalıcı istasyonlar da kurmaya başladık. Yani, sağlam binalardan, devlet binaları var, yine karavan kule dediğimiz, mobil kulelerimiz var, çok hızlıca hayata geçen. Bunları kurdukça da oradaki mobil istasyonları boşa çıkarıp eski yerlerine yolluyoruz. Tabii ki yıldan yıla sürekli yatırım yapıp bunların sayısını da artırıyoruz.
- Dronecell konusuna gelelim. Herkes tepki duydu Turkcell'e...
Biz bir GSM mobil operatör olmanın yanında biz bir teknoloji şirketiyiz ve teknolojiye çok yatırım yapan, sürekli araştırma yapan, geliştirme yapan bir şirketiz. Yani, hiçbir şey yapmadığımız zaman bize dronecell'i yapacak mısınız diye kimse sormaz ya da diğer operatörlere niye sizin dronecell'iniz yok demiyorlar.
- Benim burada aslında sormaya çalıştığım Dronecell'in kendisi de değil. Dronecell, o ağırlıkla ancak elektriğe yerden bağlı çalışabilecek bir sistem. Reklamı insanları yanlış yönlendiriyor. Bu doğru bir şey değil.
Aslında ilk reklam olduğu dönemde ortaya çıkan Dronecell 30 dakika falan havada kalabilen, hava şartlarından etkilenen bir cihazdı. Bu arada şunu da göz ardı etmemek lazım, depremin olduğu 10 ilin büyüklüğünü coğrafi düşündüğünüzde, bu kadar büyük bir coğrafyayı Dronecell'lerle kaplamak da çok mümkün değil maalesef. Bu da göz ardı edilmemesi lazım. Dronecell daha çok noktasal bazda, daha küçük alanda oluşabilecek kapsamı daha küçük bir teknoloji.
Biz bu teknolojiye sürekli yatırım yapıp bugün geldiğimiz noktada şunu gördük ki, dronelarla, havada 30 dakika durabilen, daha hafif, çok ağır yük çekmeyen, uzun süre havada kalamayan, hava şartlarından etkilenen yapıdan, artık İHA'lara dönüş yaptık ve deprem esnasında da uçtu aslında.
Biz burada teknik ekipler olarak, bu teknolojiyi öncü olarak, dünyada da öncü projeleri yaparak yola çıktık ve bunu başladığımız günden bugüne çok da geliştirdik. Depremde de İHA'lar üzerinden bu hizmeti verdik fakat bunun öncelikle dünyada da bütün operatörlerde olan, uygulanan bir teknoloji değil.
Aslında Dronecell reklamının altında da birtakım açıklamalar vardı. Orada, bunun bir prototip çalışması olduğu, deneme olduğu belirtiliyordu. Ama işin teknolojisi böyle. Biz hiçbir şey yapmasaydık, Dronecell konusunda hiç gündem olmayacaktık ama bugün Aksungur da uçmayacaktı. Yani biz bu konuya yatırım yaptık, bir şeyler geliştirmek için çaba sarfettik.
- Aksungur üzerine baz istasyonu sizden önce Orman Bakanlığı'nın projesi bildiğim kadarıyla.
Bizim bu geliştirdiğimiz Aksungur zaten TUSAŞ, Orman Bakanlığı ve Turkcell birlikte ortak geliştirilmiş ve 2022 yılında testleri yapılmış bir proje. Bu sayede depremin ilk günlerinde iletişime destek de sağlanmış oldu
- Yine sizin öncü diye sunduğunuz bir başka teknoloji de, GSMA'nın sayfasına bir Case Study koymuşsunuz; hibrit bir jeneratörden bahsediyorsunuz ki, "3-4 gün ve hatta bir hafta bile ayakta kalabiliyor" gibi gözüküyor. Niye jeneratörleriniz bu kadar dayanmadı? Ve bu hibrit jeneratör var mı orada? İstanbul'da kaç tane var?
Dronecell'deki cümlemi bunun için de kullanacağım. Bu bizim teknolojiye yaptığımız yatırım anlamında üzerinde çalıştığımız bir AR-GE projesi olarak ortaya çıkmış hibrit bir jeneratör. Güneş enerjisi panellerinden destek alarak yapılmış bir jeneratör ve proje ama bu proje de bir geliştirme aşamasında. Henüz daha geliştirmesini tamamlamadı.
- Ne zaman biter?
Üzerinde sürekli geliştiriyoruz. Var şu anda. Ama daha az sayıda var.
- Nerede?
İstanbul'da var.
- Bu röportajın aslında daha önemli bir boyutu İstanbul. O nedenle biraz daha detay alalım.
Biz bu projeyi geliştiriyoruz. Şu an var, tekil örnekleri var ama burada hem süreyi daha nasıl uzatabiliriz hem o güneş panellerini daha nasıl verimli kullanabiliriz. Aslında güneş panellerinin bulunduğu konuma göre…
- Ama orada mazotta verimlilikte gördüm ben.
Çünkü mazot kullanmıyorsunuz, güneş paneliyle besliyorsunuz. O bir hibrit çalışıyor. Gece güneş yok, mazotla çalıştırıyorsunuz, gündüz güneşten faydalanıyorsunuz.
- Bunların dayanma süresi ne kadara kadar uzayabilir?
Birazcık teknik detay olacak ama bizim normal jeneratörümüz AC, şebeke gerilimleri. Bu çözümümüz DC + Güneş enerjisiyle birlikte çalışıyor ve dizel beslemeli. Dolayısıyla aslında dizel beslemesi ve panel sayısı arttıkça 3-4 gün çalışıyoruz. Hayalimiz ve hedefimiz ise 1 haftaya uzatmak. Ama takdir edersiniz ki bunu her yerde kullanmaya imkânınız da maalesef yok çünkü güneş panellerini kullanabileceğiniz yerler olması lazım.
- BTK'nın sizden bu tür geliştirmeleri istemesi gerekmiyor mu? Ya da sizin kendinizin de depreme yönelik projeler düşünmeniz lazım. Çünkü uzmanlar deprem geliyor diye bangır bangır bağırıyor, Naci Görür bağırıyor, AFAD raporlamış.
Bizim tabii ilgili kurumlarla çalışmanın ötesinde kendi iş sürekliliği planlarımız var, bununla ilgili hazırlıklarımız var.
- Deprem bölgesinde felaket planlamanız yok muydu?
Türkiye'nin her yeri deprem bölgesi. Dolayısıyla bizim bu planlarımız İstanbul'u da kapsıyor, orayı da kapsıyor. Mesela depremden çok az önce Adana'da bir tatbikat gerçekleştirdik mesela.
- Kahramanmaraş'ta tatbikat yapmış mıydınız hiç?
Bunu il il değil ama, Adana'da yapmak demek, o bölgede yaptığınız bir tatbikat. İstanbul'da yapıyoruz.
- Peki neden o tatbikat gerçek deprem sırasında uygulanamadı? Depremde başarılı olunamadı? Niye bu kadar büyük problem oldu?
Ben problemin sebebini az önce ortaya koydum. Bina üzerlerinde bu mobil istasyonlarımız olmaya devam ettikçe, binalar da yıkıldıkça, elektrikler kesildikçe ve uzun süre gelmedikçe biz bu tür problemleri yaşamaya devam edeceğiz.
Mesela şimdi daha fazla kule kullanmamız lazım. Şöyle bir şey var, 1200 kulemizden sadece 1 tanesi hasar görmüş. Öte yandan Hatay'da 67 tane bina üstü istasyonumuz vardı, 64 tanesi yıkıldı.
Ama baz istasyonu dikmekte de sorunlar var. Videolar var, deprem sonrasında dahi videolar var. Mobil baz istasyonunu götüren arkadaşlarımızı oradaki halk baltayla kovalıyor maalesef. Bizim şimdi İstanbul'a daha fazla kule kurmamız lazım ama biz bunu Turkcell olarak tek başımıza yapamayız. Lokal yönetimin (belediyelerin) bizi desteklemesi lazım. (F. Nebil notu: Bu gerçekten büyük bir aptallık. Baz istasyonu uzaklaştıkça dibinizdeki yani kulağınızdaki cep telefonu daha fazla enerji harcıyor, bunu ayrıca yazacağız.)
Şimdi burada 2 nokta var.
- İşletmecilerin kendi içlerinde yapması gerekenler,
- Regülasyonla birlikte yapılması gerekenler.
Bu kule işini belki doğru anlatmadığımız ya da anlatma fırsatı olmadığı için, kamuoyunda ya da dışarıdan bakıldığında yanlış algılanabiliyor.
Kule şirketlerini niye biz kurduk? Kulelere niye diğer operatörleri davet ettik? "Gelin siz de ortak olun, bir kule şirketiyle Türkiye'nin her tarafına kuleleri kuralım, optimizasyon yapalım, 500 metre mesafede herkesin ayrı ayrı kuleleri var, herkesin ayrı ayrı bina üstü yapılanmaları var, bunu yapalım."
Biz Vodefone ile pek çok defa görüştük, onlar da kule şirketimize ortak olmaya çok sıcak baktılar ama sektör genelinde maalesef bir konsensüs sağlanamadı. Eğer yıllardır seslendirdiğimiz ortak fiber şirketi kurma, ortak kule şirketi kurma önerilerimiz genel kabul görseydi ve desteklenseydi bu altyapıları çok daha etkin kullanma, kulelerimizi birleştirme ve büyük bir verimlilik ve değer elde etme imkanımız olacaktı.
Ayrıca biliyorsunuz, kule şirketini halka arz için çıktık fakat piyasa koşulları arzu ettiğimiz gibi olmadığı için halka arzı yapmadık, onun da bir tezviratı yapıldı, sanki biz yanlış veya yasal olmayan bir şey yapmışız gibi bir algı oluşturuldu, oysa hem SPK'nın hem de BTK'nın yazılı izni var bu halka arz konusunda, aksi halde talep dahi toplayamazdık. Bu son deprem ortak altyapı söyleminde ne denli haklı olduğumuzu gözler önüne serdi.
Burada temel sorun şu, baz istasyonları haberleşmenin en kritik altyapısı. Dünyaya bakarsanız, Critic Infrastructure nedir diye, örneğin İngiltere'de birinci sırada baz istasyonları çıkar.
Şimdi siz Türkiye'de, baz istasyonunu üzerine koyacağınız binaların sağlam olup olmadığını bilemiyorsunuz. Bizim arkadaşlar ne yapıyor? Biz sadece imara uygunluğunu kontrol edebiliyoruz, burası kaçak bina mı değil mi ona bakıyoruz ama o binadan gidip karot alayım, tüm dairelerin kolon-kiriş detaylarına bakalım gibi bir şansımız ve imkanımız yok. Kamuya diyoruz ki, "bunu bizimle paylaşın, biz bu binanın sağlamlık durumunu belediyede varsa belediyeden alalım, Çevre Şehircilikte varsa oradan alalım", bu konuda sektörle bazı bilgiler paylaşılsa da bunlar maalesef yeterli değil.
Burada topyekûn bir çalışma ve işletmecilerle etkin bilgi paylaşımı gerekiyor. Bir yandan kapsama yükümlülüğü var, bir yandan da kaynakları etkin kullanma gerekliliği. Diyoruz ki, "Haberleşme en kritik kamu hizmetlerinden birisi, sadece afet durumlarında, acil durumlarda değil normal zamanlarda da telekomünikasyon şirketlerine, İGDAŞ'ın, İSKİ'nin, belediyelerin aracına geçiş önceliği verdiğiniz gibi geçiş önceliği verilsin". Yasal bir geçiş önceliği olmadığı için polis "sen bekle" diyor." Baz istasyonu çökmüş veya yakıtı bitmiş, müdahaleye gideceğim, polis senin geçiş önceliğin yok diyor. Yakıt tedariğinde de sektör olarak bir önceliğimiz yok maalesef.
Biz mobil işletmeciler olarak sahalara jeneratör koyduk, iki güne yakın saha şartlarından dolayı doğru dürüst yakıt temin edemedik orada. Biz Turkcell olarak şebekemizi bir haftada yüzde 100'e hatta şu an itibarıyla saha sayımızı eskisinin de üzerine çıkarmışız, aradan 17 gün geçmiş, ilgili şirketler tarafından elektrik sistemleri daha yeni yeni tamir ediliyor, şebeke suları hâlâ kullanılamıyor. Bu gerçekten büyük bir afet ancak haberleşme sektöründeki gayreti ve başarıyı da görmek lazım.
Füsun Hanım şöyle, sonuçta hepimiz aynı gemideyiz. Biz etkin ve kesintisiz haberleşme altyapısının kurulması için önerilerimizi tüm paydaşlara yıllardır iletiyoruz, resmi yazılar yazıyoruz, sektör toplantıları düzenliyoruz. Deprem ve afet durumlarında yaşanan tecrübelerin anlam ifade etmesi için bunlardan ders çıkartmak ve benzer bir durumda aynı sıkıntıları yaşamamak çok önemli. Bu açıdan bakıldığında kaybedecek bir saniyemiz bile yok.
- İstanbul'u yaşayacağız. Bugün yarın öbür gün, bunları yazmazsak eğer…
Şunu çok gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz, biz 2013 yılından beri AFAD kuleleri kurulsun, kuleler ortak kule şirketinin olsun, üç işletmeci orada beraber kule yapalım, üzerinde güneş panelleri, şarj istasyonları olsun, içinde belli takım yiyecekler olsun, bunu bütün toplanma alanlarına, kavşaklara kuralım. Artık bina üstü baz istasyonlarını ise sadece güvenli, depreme dayanıklılığı test edilmiş yerlere yapalım. Bu valilik veya belediye binası olur, AVM'nin çatısı olur.
Kritik haberleşme altyapısı diye bir terminoloji oluşturalım, bu kapsama giren altyapıların kurulumunu kolaylaştıralım. Böylece biz bugün depremde de dayanıklılığı belki 100 yılın en büyük depreminde yüzde 99 bununla başarıyla çıkmış kule altyapıları artı onların enerji sürekliliğini sağlamak, ikincisi de, baz istasyonlarımızı AVM, valilik, belediye, gerekiyorsa yurtlar, okullar, insanların hem çok olduğu hem de test edilmiş, buna göre özel yapılmış binalarda olsun, belli bir network mimarisiyle ve onların enerji garantisini de sağlayalım.
- Bu sadece deprem bölgeleri için mi? Tüm baz istasyonları böyle mi olsun?
Biz bunu her yere yapalım diyoruz. Çin'e mesela gitmişsinizdir, Çin'de adım başı kule var. Siz şöyle bir altyapı düşünün: Camilerde yoksunuz, aslında bizim açımızdan, network açısından en rahat görebileceğimiz yerler. Kamu binalarının üstüne konulamıyor. AFAD'ın kendi binalarına daha yeni döşeyebildik. Depremden bir hafta öncesine kadar belediyelerin mühürleme sorunlarıyla uğraştık."Ya yapmayın etmeyin, bakın deprem olur, burada sıkıntı olur" dedik, bu saha mühürlendi, depremden sonra arkadaşlar aradılar, "açın hemen mührü" dediler.
Baz istasyonu ne kadar yakınsa telefonun yaydığı güç o kadar azalıyor ve etki o kadar azalıyor. Baz istasyonu ne kadar uzaksa onu yakalamak için telefon o kadar güç yayıyor ve etki o kadar artıyor.
Bu sadece tek başına işletmecilerin, kamunun değil, medyanın, akademisyenlerin anlatması gereken bir şey. Sağlık endişesi herkeste var ama bugün, hele şu depremsellik ortamında hiç kimsenin cep telefonunu yanından ayırma şansı yok. Parası, gücü yetenlerin e-Sim'i olan akıllı saatler alacak, insanlar onunla yatacak. Şimdi böyle bir ortamda bilimsellikten ve gerçeklikten tamamen uzak bir şekilde sağlık gerekçelerini ileri sürüp bu altyapıların yaygınlaşmasını engellemek mazur görülemez. Halkımızı bilinçlendirme noktasında Sağlık Bakanlığımız, Ulaştırma Bakanlığımız, ve BTK tarafından gerekli çalışmalar yapılarak insanları bilinçlendirmemiz lazım.
https://www.youtube.com/shorts/cHmlnc-Xj_A
Bu gösterdiğimiz görüntü, son derece mütevazı bir görüntü. İki gün öncenin Samandağ'daki engelleme yapan vatandaşın görüntüsü. Valilikle görüşüyorduk, o sırada telefonlar yağıyor, koordinatör valilerimiz bizi arıyor, "çekmiyor" diyor, "sayın valim durum bu" diyoruz, öyleyse hemen ekip gönderelim, ekip depremzedelerle tartışmaya girmemek için şöyle bir ortamda takdir edersiniz tartışmadık ve kuramadık. Halk hem istiyor, bilmeyenler "Amanos'ların tepesine bir dev kule dikin, oradan şehri kapsayın, beceremediniz bu işi" diyor. Anlatamıyoruz.
- Peki, fiber konusunda ne durumdasınız? Bu sadece baz istasyonları değil, fiber şebeke. Şikayetleriniz neler?
Fibere yatırım yapmak istiyoruz ama bunu ortak bir altyapı mantığıyla da yapmak istiyoruz. Fiberde eksiklerimiz oldukça fazla, bunu tamamlamanın önce zaman, sonra para maliyeti var. Bizim çok hızlı bunu yapmamız lazım ve operatörler bu kaynakları etkin kullanmak için ortak altyapıya gitmeleri lazım. Bizim fiber ağlarımız ne kadar yaygın olursa, bunların yedekliliği de o kadar fazla olacak. Hem baz istasyonlarına hem evlere de gidecek ve yedeklilik de o nispette fazla olacak. Dolayısıyla herhangi bir kesintiden çok daha az etkilenir hale gelecekler.
Özellikle 5G'nin de gündeme geleceği gün belki hâlâ şu anda da konuşuluyor, fiber yoksa 5G yok diye bir çok ortamda bunu dile getirdim. 4.5G için de keza aynı şey geçerli. Bizim çok yaygın fiber ağlarına erişmemiz lazım. Belki her elektrik direğine baz istasyonu koyup bunları fiberle bağlamamız lazım, yedeklilik seviyesini çok daha artırmamız lazım.
Gelişmiş ülkelerde baz istasyonlarının fiberle bağlantı oranları yüzde 90-95lerin üzerinde. Biz yüzde 35-40 arasında olduğumuzu söylüyoruz. Türk Telekom en fazla fiberimiz var diyor, onlar da 45-50 arasında. Vodafone bizim daha altımızda, onlar da yüzde 25-30 seviyesinde.
- Acaba fiberlerin bir kısmı da havadan mı gitse? Japonya'da olduğu gibi?
Olabilir. Havadan giden hatlar var bu arada. BOTAŞ'ın fiberi var, biz kullanıyoruz bunu altyapılarımızda. Boru hatları daha güvenli hatlar, daha korunaklı hatlar. Evlere giden homepass dediğimiz fiberlerin de bir kısmını havadan götürüyoruz. Şu an biz kullanıyoruz bu teknolojiyi.
- Deprem bölgesindeki abone iptallerinde para cezası istendiği söyleniyor, böyle bir şey olabilir mi? Nasıl yapabilirsiniz?
Öyle bir şey söz konusu değil. Şöyle, 38 milyon aboneniz olan bir altyapıda, icra bürolarıyla çalışıyorsunuz, orada bir tane fatura kalıyor belki öyle bir şey. Çok münferit durumlar dışında asla. Biz deprem sabahı kalktık buraya geldik, bütün tahsilatları durdurduk. Ne arama, ne icra takibi, bütün bürolara hem yazılı, hem sözlü talimat verdik, daha sabah kalkar kalkmaz.
Şirketimizde bir kriz prosedürü var. Ama vatandaş bazen sosyal medyada doğru bilgi vermiyor. Bizim her şeyi bilme şansımız yok. Biz mesela "deprem bölgesine ücretsiz" dedik, değil mi? Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay bir açıklama yaptı, biz de gereğini yaptık. İstanbul'dan oraya turistik gitmiş, bir şekilde depremi yaşamış sonra İstanbul'a gelmiş, ona fatura gelince o bile yazıyor sosyal medyada. "Ben depremzedeyim bana fatura geldi" diye. Bizim onu ayrıştırma şansımız yok.
Biz o bölgeden abonelik yapmış, o bölgede yaşayan ya da hâlâ o bölgede sinyal veren kişilere bakıyoruz. Tabii arka tarafta çok ayrık durumlar olduğu oluyor. Ama kategorik olarak hiçbir şekilde ücret almıyoruz. Münferit böyle durumlar, hiç olmadı dememiz mümkün değil ama ücret almadığımız, faturalandırmadığımız, sildiğimiz; daha dün adamın biri mesaj attı, babamın 2100 lira borcu vardı, babamın mezarında borçlu yatmasını istemiyorum diye. 2700 lira asıl alacak ama sildik. Biz öyle şeylere bakmayız yani.
- Ama benim arkadaşımın başına geldi İzmir depreminde. Yıkılan apartmanın altında kaldı, enkazdan çıktı, 24 aylık kontrat yapmış, sağlam olsun diye gökdelene geçmeye karar verdi, fakat orada tek olarak bir Türk Telekom varmış, başka operatöre izin yokmuş. Bu da büyük bir problem, dolayısıyla hattını iptal etmek zorunda kaldı, büyük para istediniz.
Dediğim gibi münferit durumlar olabilir ama kategorik olarak böyle bir durumda, iş tanımlamamızda bundan bir para alınmaması ya da cayma bedeli alınmaması tanımlıdır. Ama o agent, düşünün 16.000 kişi çalışıyor. Onlarca eğitim veriyorsunuz, haftada bir hatırlatma yapıyorsunuz, kriz durumlarında özel bir prosedür tanımlıyorsunuz, o agent bunu atlayabiliyor.
Sizin yaşadığınız durum doğrudur, 38 milyonda 3, 5, 100 çok düşük bir rakamlar. Bu da tolerans gösterebilecek rakamlar diye düşünüyoruz. Önemli olan şu, şirket kategorik olarak alıyor mu?
Bakın çok açık bir şey söyleyeyim, Aile Bakanlığına diyoruz ki; "Şehit ve gazilerimizden, eşlerinden para almak istemiyoruz, bize bu listeyi paylaşın, kayıtlarımızı düşelim sisteme, bunları aramayalım." Ben bilemem, bir şehidimiz mi var, askerimiz mi, polisimiz, onun hanımı mı, babası mı, evladı mı kullanıyor" ama işte "kişisel veri korunması" gibi problemlerden bunu bile alamadık.
Ama ne oluyor? Bu kadar hassasiyet gösteren bir şirkete birisi mail atıyor. "Benim evladım şehit oldu, Turkcell'den bir avukat beni aradı 500 lira borç için bize icra yapacakmış." Bizim hicap duyduğumuz bir şey. Ama ben onu bilemem ki, bana Savunma Bakanlığımızın, Aile Bakanlığımızın listeyi vermesi lazım ya da bir uç vermesi lazım bir yerden, benim onu görmem lazım.
Ama internete baksanız, "ben şehit yakınıyım, Turkcell benden para tahsil etmeye çalışıyor" diyen olacaktır. Buradaki sıkıntı şu, biz buna kategorik olarak yaklaşıyoruz, o konuda son derece müsterihiz. İnanın kendimizi çok iyi anlatmıyoruz, reklamımızı çok iyi yapamıyoruz ama o konuda çok müsterihiz yani.
- Peki, deprem izolatörü. Bu yeni bir konu. Baz istasyonlarınızda deprem izolatörü var mıdır?
Şimdi şöyle Füsun Hanım, bizim veri merkezlerimizdeki İstanbul'un iki ucunda, Gebze'de, Çorlu'da, Ankara'da, İzmir'de veri merkezlerimiz var. Devam ediyor bizim veri merkezi yatırımlarımız. Bunların hepsi deprem izolatörlü.
Bizim bu depremde hiçbir data centerimiz, hiçbir pop noktamız, hiçbir kulemiz hasar görmedi. Yani biz kendi yaptığımız yapılarla ilgili hiçbir problem yaşamadık. Mesela bizim İstanbul deprem senaryolarımız var, ama biz bu senaryolarda data centerlarımızın yıkılacağını öngörmüyoruz. Çünkü bunlar 9 şiddetindeki depreme dayanıklı. Çünkü bir baz istasyonu yıkılırsa o bölge servis alamaz. Bir santral giderse ama bütün Türkiye servis alamaz.
- Kazara Türk Telekom devreden çıkarsa ne yaparsınız, planınız var mı? Hem Gayrettepe, Hem Acıbadem'e içeriden destekler yapıldığı gibi bir bilgi ulaştı.
Biz Türk Telekom altyapısı kullanmıyoruz ki. Bizim bütün altyapımız kendi altyapılarımız. Fiber altyapımız da, santral altyapımız da kendi altyapımız. Biz Türk Telekom'la hiçbir bağlantımız yok. Mesela, şu durumlar oluşuyor, bunu deprem bölgesinde de çok yaşadık, diyor ki, "Turkcell hattımla aradım, çekmiyor, ulaşamıyorum." Kimi aradığını da bilmiyoruz. Belki Vodafone'u, belki Türk Telekom'u arıyor. Belki o şebekeler çalışmıyor. Bizim kendi şebekemizin hiçbir şekilde Türk Telekom'la bir bağımlılığı yok. Fiber altyapımız da öyle, backbone dediğimiz santraller arasında, hatta toplama merkezlerimizde var.
- Şebekenizde (backbone) ne kadar fiber var aşağı yukarı? Kaç kilometre? Bunlar nerede?
Bizim backbone'muz tamamen fiberle bağlı. 57.000 kilometre. Türkiye'nin 81 iline giden backbone'umuz var. Yüzde 98'in üzerinde kendi bağlantımız var fiber anlamında. yüzde 1-2 oranında Vodafone'la da iş birliği yapıyoruz, Türk Telekom'la da iş birliği yapıyoruz.
- Peki, BTK'nın sizden istediği deprem için bir felaket planlaması, projesi var mıdır?
Birlikte çalışıyoruz tabii ki ve bizim bir felaket planlamamız var.
- Peki felaket planlamanız neden çalışmadı bölgede? Antenleriniz yıkıldı, baz istasyonlarınız yıkıldı, tamam. Bunlardan bahsetmiyorum. Mesela o prosedürün içinde şöyle bir şey olmalı: Anında sizin deprem bölgesinde enkaz altında bulunan insanların sinyallerinizi raporlamanız gerekirdi.
Biz bizden istenen bütün raporları verdik.
- Ne istendi?
Yetkili makamlarca münferit olarak istendi, "şu enkazda sinyal var mı, bu enkazda var mı?" diye istendi, onların hepsi zaten verildi.
- Bir şey daha, baz istasyonları çok zor ama enkazların olduğu sokakların başına hem onların bataryalarının enkaz altındakilerinin harcanmaması adına, hem de o insanların sinyallerinin biraz daha güçlenmesi adına küçük antenler kurulabilirdi. Böyle bir şey düşünülmedi mi?
Kurduğumuz bütün mobil istasyonlarımızı, bu enkazların civarında, yoğunluğun olduğu yerlere kurduk ve önceliği de en fazla ihtiyacın, kalabalığın olduğu yerlere yaptık aslında. Bizim aslında mobil istasyonlarımız bu anlamda sizin bahsettiğiniz taşınabilen küçük istasyonlar netice itibariyle.
- AFAD ve BTK dışında, sizin kendinizin de deprem planları için önerileriniz nelerdir? Neler yapılmalıdır?
Çok kısaca dört başlıkta cevap vereyim.
1. AFAD kuleleri adı altında, ister "ortak altyapı kritik kule" deyin, bir planlama ile birlikte, İstanbul, İzmir, Bursa, Aydın gibi şehirlere deprem bölgesi olsun olmasın aslında tüm şehirlerimize kurulmalı. AFAD kulesi diye yıllarca söylediğimiz için söylüyoruz. Kulelerin, toplanma meydanlarına, kavşaklara, yeni bir mimariyle yerleştirilmesi, altlarına da solarla destekli güç ünitelerinin konulması, yakıt tedariği, alternatif enerji kaynakları sağlanması lazım.
Hatta araya şunu da gireyim, hep bu iletişim altyapısını konuşuyoruz ama bizim iletişim altyapısına özel elektrik altyapısı oluşması da lazım.
Deprem oluştuktan sonra yıkıntılarda yangın çıkmasın diye elektriği kesiyorlar, haklı sebepleri kesinlikle var bunun. Ama bizim istasyonlarımıza özel bir ayrı elektrik hattı olabilir. Bu durumda baz istasyonunun elektriği kesilmez, burada sürekli enerji verilmiş olur. Çünkü, biz ne kadar jeneratör koyarsak koyalım, yakıt bitiyor ve 4-5 saatte bir sürekli yakıt koymamız gerekiyor jeneratörlere. Takdir edersiniz ki, deprem bölgesinde o anda yakıt bulmak çok kolay değil ve yollar kapalı.
- Trafikten kapalı
- Yıkıntı oluşmuş,
Erişim telekom hatlarından değil yakıt yüzünden kapalı oluyor. Bizim bu sahalara ulaşmamız da çok zor şartlarda oluyor. Bir çok seferde araçlarla belli bir yere kadar gidip, ondan sonra arkadaşlarımız bidonlarla istasyonlara ulaştı ve yakıt takviyesi yaptılar, yapıyorlar. Bu da bir zaman meselesi. Çünkü bizim 4-5 saat sonra tekrar uğramamız lazım ve bu böyle 1-2 sefer, 1 gün değil. Bugün depremin 19. günü, hâlâ bu operasyonlarımız azalmakla beraber devam ediyor.
2. Elektronik haberleşmenin kritik altyapı olarak tanımlanması. Dünyada bunun çok örnekleri var. Elektronik haberleşme altyapıları kritik altyapı denmesi ve bunların ülke genelinde kurulumunun kolaylaştırılması lazım. Kolaylaştırılması derken, bunun içine fiziki olarak ve mali yüklerin yanında, yatırımla ilgili bakış açısını koyuyoruz.
Mesela, demin söyledim, kamu binaları -sağlam olması kaydıyla- camiler, valilik, belediye binaları, AVM'ler, belediye meydanları, okullar, stadyumlar, üniversiteler, yurtlar üzerine kule koyabilmeliyiz. Buralarda BTK, ilgili lokal belediye ve diğer kurumlar, işletmecilerle birlikte hareket ederek, bir şebeke mimarisi oluşturmalı ve kurmalı.
Bunun kurulumunu kolaylaştırırsak, buralara elektrik altyapısı oluşturmak lazım. İstinyepark'a kurduk. O projede, İstinyepark'ın ana jeneratörüne bağlı bir beslemesi olması lazım. Kendi jeneratörü, güneş paneli, mazotu olması lazım. AVM'nin kendi jeneratörüne bağlı, yani kademeli backuplu gitmesi lazım.
Bunu yapabilirsek eğer bugün depremde 67 binadan 64'ü birlikte yıkıldı olayını yaşamayız. O zaman baz istasyonları ayakta kalır. Bunun için de takdir edeceğiniz üzere Belediye Kanunu, Kültür Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu, Mera kanunu, Toprak Koruma Kanunu, Orman Kanunu gibi hepsine ufak tefek dokunuşlar yapmak gerekiyor. Onu özellikle belirteyim.
3. Enerji ve akaryakıt lojistiği konusu çözülmelidir. Burada mutlaka bölgesel planlama ve koordinasyon yapılması lazım. Haberleşme sistemleri için gerekli olan enerji ve akaryakıt teminine öncelik verilmelidir.
4. Sahayla ilgili güvenlik tedbirleri gerekli. Afet sonrası gibi durumlarda güvenlik sağlanırken doğal olarak kısıtlı kaynak var. Bu altyapıların, ekipmanlarının bulunduğu yerlerin güvenliğinin etkin bir şekilde sağlanması lazım. Biz mesela jeneratör kuruyoruz, jeneratör alınıyor oradan. Bir daha gittiğimizde bulamıyoruz jeneratörü orada. Haberleşme kesiliyor.
(Bu noktada birden fazla kişi aşağıdaki çeşitli olayları anlattı)
Ya da yakıt ikmaline giderken gaspçı zannedilip saldırılıyor. Yakıt ikmali için binaya giriyor, bina içindekiler, gasp için geldi zannediyorlar. Arkadaşlarımıza silah bile sıkıldı bu esnada.
Tabii tüm bu şebekeyi ayakta tutma mücadelesi, insanla oluyor. Depremin olduğu ilk günden itibaren çok zor şartlarda, gece gündüz çalışan arkadaşların en çok üzüldükleri konu, kamuoyu tarafından bunun takdir edilmemesi oldu. Burada da bu insan kaynağının, insanların emeğinin de görülmesi gerekir. Mesela ben size bir örnek vermek istiyorum. Kahramanmaraş'ta Nurhak ilçesinde hizmet veren bir baz istasyonumuza eriştiğimizde o ilçede 5 baz istasyonunu birden çalıştırabileceğiz, depremin 2-3. günü. Her yer kar, yollar kapalı, o istasyona ulaşmak için iş makineleri getirdiler, uğraştılar, yolu açamadılar, sadece o baz istasyonunu çalıştırmak için, o ekipler karda yürüyerek, o baz istasyonuna ulaştılar, onu çalıştırdılar. Bunun arkasında ciddi bir emek de var. Buradaki fedakârlıkların, insanların, oradaki teknik personelin, oradaki fedakârane çalışmaların da kamuoyu tarafından takdir edilmesi lazım. Onu da ben şahsen rica ediyorum. Arkadaşlarım çok üzülüyorlar.
Bakın, ilk gün yiyecek bulamadı bu arkadaşlarımız, ilk gün aç çalıştılar.
Ve bizim arkadaşlarımız Kızılay'ın dağıttığı yemeği de gidip almıyorlar. "Bu depremzedenin yemeği, biz onların hakkına girmeyelim" deyip, Kahramanmaraş'taki, Adıyaman'da ki arkadaşlarımız gidip Kızılay'ın dağıttığı yemeği yemiyorlar.
O müdahaleyi yapan kişilerin de hakları var, gerçekten çok fedakârane çalışıldı, orada insanlar sadece hizmet için çalıştı. Olumsuz eleştirilere rağmen motivasyonumuz düşmedi. Kamuoyunun da bunu görmesi, insanları motive etmesi lazım, bu insanların motivasyona ihtiyacı var.
Biz depremin ikinci gününde şebekenin yüzde 80'ini, beşinci günde de yüzde 98'ini işler hale getirdik. Operasyonu işler hale getirdik. Bu operasyonu Avrupa'da, Amerika'da bir yerde yapıyor olsaydık, bize muhtemelen madalya takarlardı.
Bu arada, basının da burada etkisi çok önemli. Mesela bir çok televizyonlardan izliyoruz, kurtarma çalışmaları esnasında enkazın oradan canlı yayın yapıyorlar, bizim altyapımızı kullanıyorlar ve bunu yaparken "burada iletişim yok" diyorlar. Twitter'da kesinti oldu, "Twitter gitti bütün iletişim kesildi" diyorlar. Halbuki yüzde 60-70 Twitter kullanıyorlardı ama şunu demiyorlar, ya bu Twitter GSM operatörlerinin altyapısı üzerinden çalışıyor.
- Demek ki biraz da duyurmanız yanlış ya da eksik yollardan oluyor
Ben de 24 yıl gazetecilik yaptığım için gayet iyi biliyorum, size şöyle söyleyeyim, bizzat bölgedeki kendi arkadaşlarımı aradığımda, söylenen şey şu: "Burada halkın inanılmaz bir tepkisi var, biz sadece burada iletişimin olup olmadığına bakıyoruz" diyor. Ama şöyle bir şey var, bir bakıyorsunuz televizyona, normalde biliyorsunuz Uplinkte yayın yapılır, bazı yerlerde çekmediğinde, arkadaşlara soruyorum, 3-4G bağlantısını kullanıyor musunuz diye, kullanıyoruz diyorlar. Ki ben de bunu teyit ettim. Ki buna da gerek yok, bir bakıyorsunuz arkada vatandaş telefonla konuşuyor yayında zaten. Haluk Levent platformunda yayın yaptı, herkes telefonla konuşuyor.
- İyi de olay bu kadar değil. Bu insanlar, spikerler, nerede internet olduğunu bulmaya çalıştıklarını söylüyor. Mesela bir tanesi, "sadece valilikte çalışıyordu oraya geldim". Gelen gazeteci arkadaşlarımız diyorlar ki; internet dosdoğru çalışmıyordu, belli başlı yerlerden bağlanabildik.
Twitter kapatıldı. Kanun, mevzuat, vesaire devlet öyle öngörmüştür, öyle yapmıştır ben devlet yöneticilerinin takdirlerini şey yapamam. Ama Twitter'ın aslında cep telefonundan çalıştığını, sinyal olmadan da Twitter'a da, WhatsApp'a da, Instagram'a da ona da, buna da girilemeyeceğini anlatamadık hep birlikte. Füsun Hanım, biz 2019 İstanbul depreminden sonra dersimize çok iyi çalıştık. Biz hiçbir kapasite problemi yaşamadık bu depremde.
- Nasıl yani?
Kapasiteyi bizim core şebekemiz yönetiyor aslında. Bir baz istasyonu eğer ayakta ise oradan arayan hiçkimse sıkıntıya düşmez.
- Hatırladığım kadarı ile 118 milyon karşılanmıştı. 175 milyon olmuştu gibi bir şey. Artık bu kadarını karşılıyor musunuz? Gerçi 2019'dan bu yana bu sayı da yükseğe çıkmıştı.
Biz hepsini karşılıyoruz. 2019'daki çok fazla aramadan kaynaklı bir şeydi. Oradaki çok fazla aramadandı. Bundaki o değil, bundaki anlattığımız nedenlerle baz istasyonu kaybından kaynaklı.
- Şu anda İstanbul için soruyorum.
Bizim şu anda şebekemiz bu kapasiteyi karşılayacak durumda. Ses kapasitesi yoğun zaman saatlik çağrı sayısı toplam 260 milyondur.
Hatırlarsanız bir de İzmir depremi oldu arada. İzmir depreminde de, bu depremde de hiçbir kapasite problemi yaşamadık.
- Kamu acil haberleşmesi için ne düşünüyorsunuz? Bu da GSM şebekesini meşgul etti. Bu ne kadar etki etti acaba?
Biz kapasite problemi yaşamadık, tekrar altını çizeceğim.
- Ama antenler yıkılmış, 3300'den 1600 kalmış, abone başına baz istasyonu filan bakarsak, birden bire oraya büyük bir kalabalık gitmiş. GSM ayrılmalı mı? Demin bahsettiğiniz 4 maddeden biri bu mudur? Bu da 5 midir? Kamunun haberleşmesi için bu soruları BTK'ya da sordum, AFAD'a da soracağım. Kendi haberleşmeleri koordinasyon açısından da önemli.
Haberleşme altyapıları ayakta tuttuğumuz senaryolarda kamu kullanmış. Şu oldu: Mesela 2019'da da konuşmuştuk, kamu için ayrı bir haberleşme oluşturalım, öncelik verelim mi? Bu sefer de öyle oluyor ki, haklı olarak valilikler, bakanlıklar, kurumlar ayrı ayrı liste gönderiyor öncelikle haberleşme dediğiniz insan kitlesi de 200-300 bin oluyor. Sorun oluşuyor.
- Peki, depremden önce şebekeye bağlanan abone sayınız 6 milyon civarı, depremden sonra ne kadar ortalama?
Şimdi şöyle, depremden sonra bölgeden ayrılanlar oldu, gelenler oldu, bizim herhalde yüzde 10 gibi azalmamız oldu.
- Peki depremden önce o bölgede abone olup da depremden sonra başka illerden aldığınız ne kadar aşağı yukarı?
İl il değişiyor aslında ama mesela Mersin'de çok ciddi bir yoğunlaşma var. Deprem sonrası bölge dışına çıkan abone sayımız yaklaşık 800 bin civarındadır. En fazla tekil müşteri artışı Mersin, Kilis, Antalya, Karaman ve Sivas gibi illere doğru olmuştur.
- Bunu bir sayı olarak verebilir misiniz?
Oran olarak verebiliriz tabii. Yüzde 20 kadar.
- Hiç sinyal alınamayan gibi bir raporlamanız oldu mu?
Devletten gelen böyle bir talep olursa paylaşırız tabii ki. Ama burada takdir edersiniz ki bu kişisel veri güvenliği açısından sorunlu bir alan. Bunlar sistemden görülebilecek veriler ama enkaz altında olmayan kişinin telefonu, enkaz altında kalmış olabilir. Ya da enkaz altındaki kişinin pili bitmiş olabilir. Bu biraz spekülatif bir sayı olur.
Depremden 30 saniye önce sinyal alan ya da deprem anında sinyal alıp da depremden sonra kaça düşmüş onu görürüz. Ama telefon kırılmış olabilir, o sağlıklı bir sayı vermez hatta endişeye de sevk edebilir milleti.