Mayıs ayının serin günlerinden birinde, biri yazar, biri tiyatrocu, biri işletmeci dört kadın arkadaş, Lefkoşa’da Büyük Han’ın arkasındaki Lorenza Coffe’de oturuyoruz. Şair ve yazar olan Cafe sahibinin geldiği adı bugün Akıncılar olan Luricina köyünün hikayesini anlatıyor. Bir Lüzinyan köyü olan Luricina’nın adı kurucusu olarak anılan bir İtalyan kadından Lorenza’dan geliyor. Dilden dile geçerken adı bir daha değiştirilene kadar Luricina olmuş. Oturduğumuz Cafe’nin adı da o yüzden Lorenza. Arkadaşım Osmanlı’nın fethinden sonra, gayrimüslimlere konulan ağır vergileri ödememek için köylülerin İslam’a geçtiklerini ama evlerinde Hıristiyanlıklarını yaşamaya devam ettiklerini anlatıyor. Nu nedenle Luricinalılara ne pamuk ne keten anlamına gelen Linobambaki denilirmiş.
Gülümsemek, göz göze gelmek tehlikeli
Linobambaki, ne pamuk ne keten, ne Hristiyan ne Müslüman, ne İtalyan ne Türk... Haritaya baktım köy Rum tarafına bir dil gibi uzanıyor, yani ne Türk ne Rum, belki de gerçek Kıbrıslı... Kelime içime oturuyor. Kendime dönüyorum ve soruyorum, Alman mısın Türk mü? Biraz Alman biraz Türk, belki ne Alman ne Türk. Sadece kadın olsam yetmez mi diye düşünüyorum, erkek ya da cinsiyetsiz gibi davranmak zorunda kaldığım anlar geliyor aklıma, vazgeçiyorum. Masadaki konu da cinsel tacize gelmiş zaten. Nasıl oldu da buraya geldik? Hiç gitmedik ki... Taciz kadınların hiç dimağından çıkarmadığı, çıkaramadığı bir eylem. Masadakilerden biri geçenlerde kumsalda güneşlenirken kendisiyle zorla sohbet etmekte direten iki erkeğin verdiği sıkıntıyı anlatıyor. Öyle ki, pılısını pırtısını alarak eve dönmek zorunda kalmış. Bir diğeri, “eskiden, çok0 gençtim çok güzeldim, çok adam dövdüm” diyor. O eve gitmemiş ülke değiştirmiş. Kıbrıslı olan ise çok tacize uğradığından şikayet ettiğinde arkadaşlarından birisinin “yahu konuşurken insanların gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyorsun, ondan cesaret buluyorlar” dediğini hatırlıyor. Kıbrıslı erkeklerin Türkiye’dekilerden farklı olduklarını ve ısrar etmediklerini anlatıyor. Bense onun bu kanısını yıkacak bir taciz hikayesi anlatıyorum, hem de üst düzey bürokratlar tarafından, şaşırıyor.
Tacizi kazıyın altından iktidar çıkar
Hep beraber aynı kanıya varıyoruz; Tacizin etnik kökeni yok, dili, dini, yeri, yaşı hatta cinsiyeti yok. Erkekleri bilmem ama hiç tacize uğramayan kadın da yok. Benim kuşağımdan olup, otobüste üzerine abanan bir erkekten kaçmaya çalışmayanınız var mı ya da lafla ve elle tacize uğrayıp takip edilmeyeniniz? Hiç biri olmamışsa mutlaka bir teşhirci ile karşı karşıya kalmışsınızdır. İş yerinde dekoltenize kayan gözleri yakalamışsınızdır mutlaka. Babacan veya anaç yaklaşıp size sarılan, elini omuzunuza atan, bacağınıza dokunan, masanıza abanan ya da size çok özel gelen sorular sorma cüretini gösteren bir komşunuz, yakınınız, iş arkadaşınız olmuştur. Çünkü bu dünyaya gelen herkesin bir iktidar alanı vardır ve bu alan özeldir. Kimi kibardır, medenidir, empati kurar ve bu özel alanın sınırlarını aşmaz. Kimisi ise aç gözlüdür doymaz, herkesinkine göz diker, fütursuzdur, çok yer kaplar gerekirse işgal eder. Özetle, her türlü tacizi kazıyın altından iktidarın kötüye kullanılması çıkar. O iktidarın kötüye kullanılmasıdır ki, en fazla iş yerleri, kamusal alanlarda ve siyasette kendini gösterir. İktidarsız olamayan, kendisini kontrolle birlikte her şeyi elinde tutmaya adayan fareler en çok hiç boş bırakmak istemedikleri bu alanlarda cirit atarlar.
Halkın tacizcisi siyaset
Tacizi dillendirmek zordur. Sadece kendinizi koruma gücü değil, size abanan tacizcileri itebilme , teşhir edebilme cesareti de ister. Bugünlerde Türkiye’de nereye baksanız bir seçim propagandası ile bana kalırsa taciz ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Televizyonlar, mitingler, pankartlar, propaganda araçları birbirini suçlayan çığırtkanlar ile dolu. Sessizliği özlememek mümkün değil. Benim gibi pek çok insanın seçim bir an önce bitse de kurtulsak dediğini duyar gibiyim. Bu ülkede siyaset, halkı iki de bir sandık başına iterek taciz ediyor. Sanki halk için istiyormuş gibi yapıp kendi iktidar alanını kurtarmaya, genişletmeye, yaratmaya çalışıyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun iktidar hırsı ile Muharrem İnce gibi bir siyasetçinin önünü ne kadar kapattığını, onun hak ettiği alanı bir anlamda taciz ettiğine tanık olmuyor muyuz bugünlerde. HDP Lideri Demirtaş hem iktidarın hem de CHP’nin tacizi sayesinde rehin tutulmuyor mu? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın herkesin paşası olma iştahı ile kullanışlı muktedire dönüşmedi mi?
Sanırım Linobambaki olsam da bende bardak doldu taşıyor. Sadece taciz edilenler için bir nefes, bir parça adalet istiyorum ki, insanların gözlerinin içine bakıp gülümseyerek konuşabileyim. Ey siyaset duy sesimi; Me Too be Me Too!